Sömürgeci ile Sömürge Arasındaki Ergenekonlar Benzerliği
Böyle bir başlığı özellikle atmış bulunuyoruz. Sanki bir ve aynı rüzgarın, egemenin uşaklıkları yok imiş ve süreç sanki birbirinden bağımsızmış gibi algılanan, algılatılan ve hesaplaşmaların kendi gerçek zeminlerinden kaydırılması, özellikle oya havale edilmiş bir biçime kavuşturulup seçimler sonrası küllenmeye bırakılmasına dikkat çekmektir.
Bu reva görme ve kanıksatma, zaman içinde yasal kılmanın ötesinde meşrulaştırma ve kontrgerilla örgütlenmesini birkaç çete ya da kişi ile sınırlayıp, konjonktürel koşullarda kendi klikleri hesabına artı yazdırma anlayışı-mantığı ile ele alınıp, düzenin gerçek sahiplerini gizleme, sümen altı etme, iplerin gerçek sahiplerini aklamanın bir parçası olacaktır. Eğer yığınlar düzenle, egemenlerle gerçek bir hesaplaşma içine girmezse tabii ki.
Küçük TC’de (!) yani kuzey Kıbrıs’ta kontrgerilla, Türk kontrgerillası en az büyük TC’deki kadar eskidir. Hatta NATO bünyesinde kurulan bu örgütün ilk eylemsel alanıdır Kıbrıs ve Yunanistan bağlantılı, azınlıklar bağlantılı sorunlar. Kontrgerillanın 6-7 Eylül olaylarının en büyük eylemlerinden biri olduğu, Kıbrıs üzerine kurgulandığı, M.Kemal’in evinin bombalandığı haberi yayılarak azınlıkları ve özellikle de Rumları hedeflediği bugün her zamankinden daha açıktır. Bu süreçten sonra, adanın kuzeyinde küçük TC kurmak için oldukça örgütlü bir mücadele içine girmiştir büyük TC kontrgerillası. En iyi elemanlarından faşist Alparslan Türkeş’in ilk eylem alanlarındandır adanın kuzeyi. Türk kontrgerillasına bağlı TMT’nin kurulması ve liderlik kadrosunun oluşturulup – ki Denktaş bunlardan sadece biridir ve önde gidenidir- eylemlere başlaması, provokasyonlar, cinayetler ve baskınlarla iki halkın düşmanlaştırılması ve adanın önceleri fiilen ikiye bölünüp, büyük TC’nin 1974’te adayı açık işgale varan süreç, zaman içinde ilhak edip sömürgeleştirme süreci ile at başı gitmiştir. Ekonomik ve siyasi ilhakın tamamlanması süreci ise, büyük TC’de kontrgerilla cumhuriyetinin tüm ipleri gerçekte aldığı, fiili durumu yasallaştırdığı 12 Eylül askeri faşist darbesi ile birlikte bitmiştir. KKTC ya da küçük TC'nin (!) kurulması ile büyük TC, ağababaları ile amaçlarına erişmiş ve halklar onlarca yıldır yapay bir bölünme ile düşmanlığa sürülmüştür.
Kıbrıs’ın stratejik durumu, önemi vs tartışılamaz bile. Büyük TC ve ağa babaları tarafından ne derece önemli olduğu da. Diğer yandan bu sorunun bu biçimiyle devam ettirilmesi de, gerek Yunanistan ve gerekse de büyük TC’ye de sürekli bir koz olarak kullanılmasını da ardından getirdiği su götürmez bir gerçektir. Tüm emperyalist merkez ve odaklar, sorunu ve içinde bulunmuş olduğu durumu sürekli bir biçimde koz olarak kullanmakta, durumu avantajlarına çevirmek için çok ta çaba sarfetmeden istediklerini almaktalar.
İşin bir başka boyutu ise, büyük TC ile küçük TC’nin ardışıklı bir biçimde siyasal, ekonomik, sosyal vs süreçlerin bir parçası olmalarıdır. Önce büyükte denenen bir uygulama hemen ardından küçük TC’de devreye giriyor. Ya da tersi. İşin diğer tarafı ise, özellikle yönetsel anlamda açık işgal ve ilhakın varlığında- elbette öncesinden beridir var olan süreç- yönetsel organlar, ordu, polis, yapılanma, devletin niteliği, parlamento ya da diğer yapılara bakış açısı, yüklenen anlam vs birebir örtüşür bir çerçevededir.
Doğal olarak 1950’li yıllarda temeli atılan küçük TC kontrgerillası, ağabeyi büyük TC’nin koruma, kollama, destekleme, birlikte hareket vs ile büyütülerek bugünlere getirilmiştir. Ve yine vurgulanması gereken bir diğer nokta , kesin olarak küçük TC kontrgerillasının büyük TC kontrgerillasının bir parçası olduğu, ondan ayrı bir yapıda olmadığı, astlık, üstlük ilişkisinde oldukları açık ve net olarak ortadadır. Zaten, her ne kadar birkaç kişi ile sınırlı da olsa ortaya saçılan veriler, iddia değil gerçekler, Denktaşlar ile Özbeklerin, Paşaların, Eroğlular ile yine muhataplarının aynı düzlem, aynı ortak çıkarlar uğruna birlikte var oldukları, egemen sınıfların çıkarları ile kendi çıkarlarının örtüştüğü yere kadar hep birlikte hareket ettikleri, yer yer ve çoğunda da kişisel nasiplerini de (!) ihmal etmedikleridir.
Ya da büyük TC kontrgerillasının ya da egemen sınıflarının tüm kirli işlerinin temizlenip paklandığı (!) bir yer olmuştur küçük TC, sömürge Kıbrıs. Büyük TC kontrgerillasının ekonomik, siyasal, sosyal olarak en çok palazlandıkları, varlıklarını her biçimde orada tuttukları, kumarhanelerden kara para aklama işine kadar; eroin-esrar ticaretinden beyaz kadın ticaretine kadar vs tüm iğrenç işlerin döndüğü bir alan haline getirilmiştir büyük ve küçük TC kontrgerilla devletleri tarafından. Bunlar bile başlı başına büyük TC kontrgerillası açısından küçük TC’nin ne derece önemli olduğunun, stratejik kavrandığının göstergesidir. Diğer yandan tüm büyük TC kontrgerilla şeflerinin ilginç olmayan bir durum olduğu üzere, paralarını küçük TC’de ki bankalarda, mal varlıklarının önemli bir çoğunluğunu yine orada aldığı, tuttuğu da gün geçtikçe açığa çıkıyor.
Büyük TC’de Ergenekon adı altında yürütülen operasyonlarla, içeri tıkılanlarla egemenleşme için savaş halinde olan klikler ile gerçekte devletin kendisi olan kontrgerillayı aklama süreci- ki seçimlerle de birleştirilerek bu süreç ile an az üç kuş vurmaktalar bir taşla- aynen ve benzer biçimlerde küçük ve sömürge TC’de de sürdürülmektedir. Başbakan Ferdi Sabit Soyer’in talimatı- görüntüde tabiî ki esasen sömürgeciler ile ABD emperyalizminin başı olan Obama’nın Kıbrıs ile ilgili sözlerinden hemen sonra gündeme alınması ile kontrgerilla şeflerinden olan ve Küçük TC’de en eskilerden olan Rauf Denktaş ve yıllarca birlikte anıldıkları UBP-Eroğlu aleyhine açılan soruşturmada elbette orta ve uzun vadede bir sonuç çıkmayacaktır aynen büyük TC’de olduğu gibi. Yani tüm neden ve sonuçlarıyla kontrgerilla devleti yıkılmadan ve yerine proletarya diktatörlüğü inşa edilip komünizme yürünmeden bunun olanaksız olduğunu, en azından görünürde imkansız olduğunu söylemek olanaklıdır. Bu anlamda klik çatışması ya da devlete egemen olma savaşının bir parçası olarak yürütüleceğini, ama uzun vadede birbirlerini ciddiyetle ısırmayacaklarını söyleyebiliriz.
Ama diğer yandan, klik çatışmalarında ellerindeki kozu iyi kullanmaya çalışmaları ile seçimlerle bunu pekiştirme istekleri oldukça sert görünecek bir çatışma, ikili açıklık, kitlelerin gözünde gerçek kimliklerini açığa çıkartmak için fırsat verecektir. Seçimlere ilişkin ciddi bir savaş sürdürüldüğünü, tüm kirli – iğrenç politika ve tehditlerin aynen büyük TC’deki gibi kullanıldığı, seçimlerin başından beridir meşru sayılmadığı, sayılamayacağı bir ortamda küçük TC seçimleri de aynen, büyük TC sonuçlarına benzeyecektir. Bu manipülasyonlar ve açık savaş çağrıları biraz da, bu iktidar savaşının kazananı görünmek uğruna verilmektedir.
Ama nafile. Nisan Seçimlerini boykot şiarı ile mücadele yürüten, bu seçimlerin başından itibaren planlı bir oyun olduğunu, büyük TC’ye karşı biriken öfke ve nefretin, onun uşaklarına, valilerine duyulan öfke ile at başı gidip kriz, siyasal-sosyal olarak mevcut düzenin iyice sıkıştığını, seçimlerin başından bile tartışılır, tehditler, şantajlar, başından ilan edilmiş sonuçları ile her bakımdan gayrı-meşru olduğunu ilan eden komünizme doğru yürüyenlerin Kıbrıs halklarını uyarma çağrıları, örgütleme ve mücadele girişimleri oldukça takdire şayan bir biçimde ilerlemektedir. Her ne kadar, bugün zayıf, nicel anlamda geri gibi görünse de ideolojik - teorik - politik tavır - duruş anlamında komünizme, gerçek çözüme doğru yürümede hem kendi zeminini, duruşunu netleştirme, geliştirip ilerletme ve de diğer yandan yığınlar nezdinde politik olamasa da şimdilik orta ve uzun vadede psikolojik üstünlük sağlayacağı açıktır.
Küçük TC’de büyük TC’deki gibi Ergenekon safsataları ile kontrgerilla devletinin gerçek niteliğinin, devletin, cumhuriyetin kendi öz içeriğinin gizlenmesi, aklanmasına izin verilmemelidir. Sahte demokratlık gösterileri ile oy avcılığı ile yığınları düzene bağlamaya çalışma gösterileri de açık,net biçimde yığınlara gösterilmelidir. Düzenin kendi içindeki egemenlik çatışmalarında taraf değil; bertaraf edici olunmalıdır. Geniş yığınların demokrasicilik oyununa değil; gerçek bir proleter demokrasiye, ada açısından gerçek bir barışa,halkların kardeşliğine ihtiyaç olduğu açık,kesin ve net bir dille ifade edilmelidir.
Küçük TC’deki yoldaşlarımızın kaderi (!) ile büyük TC’deki yoldaşların kaderi ve göbekleri oldukça birbirine bağlıdır. Sömürgeci faşist rejimi birlikte ortadan kaldırma mücadelesinin başarısı için, birlikte-ortak mücadele şarttır. Gerçek barış için sınıf savaşının enternasyonal bayrağını birlikte sırtlama zamanıdır. Tüm gelişmeler, kesin ve net olarak özgürlük ve sosyalizme doğru gidişe işaret etmektedir. Düzen bu gidişatı engellemek uğruna elinden geleni yapacaktır. Ama komünistlerde, düzeni yıkmak ve komünizme giden yolu açmak için ellerinden geleni yapacaklardır. Küçük TC işbirlikçi burjuvazisi ve onun uşakları, kontrgerilla devleti, ne yaparsa yapsın artık bir kez gerçek kurtuluşa doğru yürüyüşe geçmiş emekçileri, proleterleri yolundan edemeyecektir. Olsa olsa sonuna giden yolu biraz daha uzatmış olacaktır.
Denktaş, Eroğlu vs ler büyük ve küçük TC’lerin kontgerilla şeflerindendirler. Kontrgerilla Cumhuriyeti'nin uygulayıcılarıdırlar. Ama unutulmamalıdır ki; kontrgerillanın kendisi değildirler. Kontrgerillanın kendisi devlettir, kurumdur. Bir kaç kişi ya da bir çete ile kontrgerilla cumhuriyetinin aklanmasına izin vermemek, sürekli bir biçimde mücadele etmek görevimizdir. Ve BAŞARACAĞIZ.
Not: Buradaki büyük TC, küçük TC ifadeleri tamamen ironik olarak kulanılmıştır.
09.04.2009
Mahmut Halil Can ( Sendiren)
http://ateshirsizi.net