SEVGİNİN BİTİMSİZLİĞİ..
Şimdi oturmuşum mutfaktaki mavi koltuğuma, annemin evini salar hatırıma. Ben ta küçücük bir kızken demek geçer içimden, bir şeyler yazmak istedi şu yüreğim, beyaz kağıtlar yok önümde, kurşun kalemim bırakmıyor beni cümle ortalarında... Ama alamıyorum o hazı bilmem nedendir.
Kim sordu bu güne kadar nedenleri, hem nedenlerin ne önemi kaldı ki hayatta. Herkes kendine verilen rolü oynama derdindeyken sessiz sedasız. Sanki bu alemi toz bulutları kaplamış, güneş esir alınmış dağların tepelerinde hal böyleyken, kim sorgular ki nedenleri?
Sevgimi kaybetmişim sanki Ararat'ta, Firavun tapınaklarında ölümsüzlüğü ararken sana rastlamış gibiyim. Kleopatra'nın güzellik iksirini sürmüşsün sanki boyun boşluğuma. Sahte yaşamlardan kaçtım soluksuz amansız, yaşama yüklediğimiz sahteliği tartışmak ne haddimize, yoksa o kadar yalan bir hayatımız mı var acaba?
Ama bana inanın derim avazım çıktığı kadar, bağırırım şatoların tepesinden, yalanlar üzerine kurduğumuz dünyamızın en gerçek yalanı sen, siz ve bizleriz.
Sakın düşmeyin karamsarlığa. Şimdilerde yeni yeni anlamlar yüklüyorum sana, size, bizlere, hak hukuk arıyorum çizgilerimizde, istemediğim kadar çoğaltıyorum beni sende, sizde yani içinizde.
Beni uyandırma bu hayalden. Uyanırsam bu tılsım bozulacak diye ürperiyorum. Sahiden var mısınız bu yaşamda sen, siz ve bizler...Yılların hasreti, içimdeki o düşler, yapacaklarımızın yemini yapamadıklarımızın ertelenmişliği, hiçe sayılmış sevgilerimiz, ideallerimiz, yoksa bir hayale mi tutkunum ben?
Sanki bedenim şu an beni terk etmiş karşımda bana meydan okuyor..Gözlerim ağırlaşıyor mum ışığından diyemeyeceğim çünkü, her yer karanlık, göz kapaklarım ağırlaşmış uykusuzum, sensizim ve sizsizim, kısacası kimsesizim yine. Kaç zamandır, kaç gecedir uyuyamıyorum. Uykularımın benim kaybettiklerimi bir daha çalmasın diyedir bu karşı koyuş. Ama sen, siz bana aldırmayın, uyumasam da gelin girin rüyalarıma, çünkü seni, sizi, sizleri görebildiğim tek yer rüyalar oldu artık.
Rüyaların yorumları güzeldir, hep hayra yorulur nedenleri, incelenir birer ikişer. Sorgulanmayan yaşamlara yer yok rüyalarımızda... Saçlarımızın renkleri güneşin yansımalarında bir beter olur, aynı anda gözlerimizle bir ahenk içindedir hareler... Rüyalarım, yani onlarında beni, sizi, bizi terk etmesi yakın diye, korkarım bazen gözlerimi kapamaya, bazen sadece seni görebilmek için, sana dokuna bilmek için uyuduğumu anlamış görünüyorlar.
Korkularımı anla, sarıl neyin var neyin yoksa.. Şafağı karşılamak seninle, sarmaların beni ince belimden. Neyse ki gün biraz yavaş yükseliyor, hissetmiş bizi, sizi, sizleri kıyıdan anmak üzere bak, bu gecede kandırdım onları, sanki beni alıp bir daha sana vermemek için beklemişler asırlarca. Bil yüreğimin sızısı yine seninle aldattım düşlerimi, girmedim hayallerin koynuna.
Yaşamdaki düşlerimin üzerini örtüp bembeyaz bir şifonla, çıkıyorum avluya, geliyor aklıma terk ettiğim o sevda kentlerim. Düşler sonbaharı andırıyor, bahardan geçmez yolları, solgunlar hepsi. Açmıyor hercai menekşeler, kokmuyor Babil bahçelerindeki güller gibi. Andaluzya'daki sarmaşıklar sarmıyor bembeyaz duvarları bordo hanım elleriyle..
Sen, ben ve sizler avludayız, hepimizin yüzleri solgun bir yargılamadır geçmişten kalan, kanatlarımız koparılmış melekler gibi ağlaşıyoruz. Birbirimizin kopuk kanatlarını dikiyoruz. Gözyaşlarımızın içine sanki bulanmış beyaz tenlerimiz, kalmışız kan revan içinde. Sokağın köşesinde duyulan bir sevdanın sesi, bakışları bir ceylan, ama yaralı ama dermansız, yaralarını bir mağrur edayla saklayan ve telekleriyle temizleyen bir martı iniltisi yedi düvelden duyulur, sesi kanıyor sanki...
Dağa yaslansam ne çıkar, ummana haykırsam ne fayda..Sırtımı bir ağaca yaslayıp oturuyorum bırakıp geldiğim sevda şehirlerimden birinde, ağaç yorgun, ben, sen ve bizler umarsız...
Gözlerimdeki ıslaklığı şakaklarımda yakalarım ki; düştüğü yeri yakmasın, dudağıma unutulmaya yüz tutmuş bir şarkı yapışıyor o an, içinde senin adın var sadece. Tereddüt içindeyim, sanırım hepsi benden kopup gidecek! Söylemeye başlıyorum kısık bir sesle, sesime yabancıyım sanki, bana gelmiyor yankısı dağ başlarından.. Anlatması zor, ifadesi can yakar, uzun zamandır duymadım kendi sesimi, bilemezsin öylesine uzağım ki kendi kendime. Beni, seni, sizleri saklamışım bir şarkının mısralarında...
Ben bende değilim, ruhum bir başka bedene göç etmiş gibi, sanki benim değil bu sesin rengi, tınım bana isyanlar içinde, sahiden benim mi bu ses, bu beden tanımsız bir cisim sanki, idraki zor bir haldeyim, kendimi yadsımış gibiyim kendi yaşamımda...
Gelmişim yazımın sonuna oysa ne yazacağımın bilinmezliğindeydim, şimdi bir başka dilde seviyorum seni, kimseler bilsin istemiyorum, satenlerde sarmalayıp denizlerin derinliklerine salmak bu yüreği... Ben sadece sana seni sevdiğimi söylemek istedim, bil istedim sevmenin bitimsizliğini... Haykırışlarımla unutulmasın sevgim uçsuz bucaksız saharalarda.
Avludaki kanatları kopuk melekler kadar temiz ve sesi kanayan martı kadar bağlıyım yaşama...
Sewo 20/05/2011
Kaynak: www.diyalektikbakis.net