Öğrenme Bozukluğu (Disleksi)

Hepimizin; okul yaşantımız süresince derslerde zorlandığımız ya da kendimizi bazı konularda yetersiz olduğumuzu hissettiğimiz, biraz çalışma ve çabayla da bunların üstesinden geldiğimiz durumlar olmuştur.

Mart 27, 2007 - 02:32
 2k
Gelişimini normal seyrinde sürdüren çocukların; 6 yaşına geldikleri zaman, okuma-yazma ve bir takım soyut kavramları öğrenebilecek zihinsel gelişim düzeyine geldikleri alan uzmanlarınca ifade edilmektedir. Okula başlama dönemi olan bu yaşlarda çocukların ilk öğrendikleri de “okuma”dır.

Öğrenme bozukluğu olan çocuklar ise, henüz bu öğrenme aşamasına gelmemişlerdir. Başka bir ifadeyle zihinsel fonksiyonlar bazı yönleriyle yeterli durumda değildir. Okuma; konuşma dilini de yansıtan, ancak, kazanılması zor bir beceridir. Konuşmanın, çevre ile iletişim kanalıyla doğal olarak öğrenilmesine karşın, okuma, bir buluş olması nedeniyle bilinç düzeyinde öğrenilmesi gerekir. Çocuğun okuyabilmesi için harflerin dizilişini anlaması, dille ilgili kavramlara çevirmesi ve anlamının da farkına varması gerekir. Alan uzmanlarının beyin üzerinde yaptıkları çalışmalarda; harflerin tanınması, seslendirilmesi ve anlamaya geçişlerin beynin farklı bölümlerinde gerçekleştiği belirtilmektedir…

Beynin bu merkezleri arasında bozukluğa -Dil sistemindeki fonolojik modül düzeyindeki eksiklik: Yazılı bir kelimenin fonolojik bileşenlerine parçalanmasına engel oluyor ve yazı bütününün anlaşılmasını önlüyor- sahip çocukların aileleri bir telaş içinde acaba çocuğum; “haftanın günlerini öğrenebilecek mi?”, “Niye okulda iyi değil?”, “Uzayla ilgili konuşabiliyor da niçin 2 ile 2’yi toplamasını bilmiyor?”, “Dede’yi neden bebe diye okuyor?”, “b ve d harfleri arasındaki farkı göremiyor mu?”, “Anlamını bildiği kelimeleri neden yazamıyor?”, “Neden akıllı olduğu halde başaramıyor?”, “Farklı matematik problemlerine niçin aynı cevabı veriyor?”, “Her yıl aynı noktada, sanki yalnızca yaşı büyüyor.?”, “Çok iyi bir çocuk, çok çalışıyor, ama neden yapamıyor?” şeklinde sorularla adeta kendilerini yeyip bitirirler…

Halbuki, bu çocuklar okulda başarısız ama zeki çocuklardır. Bu çocuklar “çini”yi “için” diye okurlar. 12’yi 21 diye yazarlar, p’yi d, d’yi b diye yazarlar ve bir kelimeyi oluşturan harflerin sırasını hatırlayamaz veya algılayamazlar. Ödevlerini tahtadan alamazlar, çantasının yerini hatırlayamazlar, kitaplarının yerini unuturlar veya kaybederler. İçinde bulundukları yılı,günü ve mevsimi ayırt edemezler. Dün, bügün, yarın kavramlarını karıştırdıkları gibi kahvaltıya öğlen yemeği deyebilirler. Gördüklerini hatırlayamaz ve zihninde canlandıramazlar. Bir cümleye ortasından başlayabilir, toplama ve çarpma yapabildiği halde çıkarma ya da bölme yapamazlar. Bazen de problemi zihnen çözebidiği halde yazılı olarak yapamazlar. Kelimeleri yüksek sesle okurken harfleri ve heceleri atlayabilir ya da ekleyebilirler. Bu çocuklar okuyamaz, yazamaz ve matemetikte zorluk yaşayabilirler, fakat zeka düzeylerinde bir sorun yoktur…

Buraya kadar kısaca anlatmaya çalıştığımız öğrenme bozukluğunun(disleksi) genel geçer tanımını yapmak istersek; “dinleme, konuşma, yazma, akıl yürütme ile matematik yeteneklerinin kazanılmasında ve kullanılmasında önemli güçlüklerle kendini gösteren hetrojen (ayrı cinsten) bir bozukluk grubudur.„ Bu bozuklukların bireyin yapısıyla ilgili olduğu ve merkezi sinir sistemindeki işleyiş bozukluğuna bağlı olduğu var sayılmaktadır. Ayrıca kendini idare etme, sosyal algılama ve sosyal etkileşim sorunlarıyla birlikte görülebilmektedir. Öğrenme bozukluğu genel kapsamlı bir terim olup “öğrenme sorunlarıyla” karıştırmamak gerekir. Öğrenme bozukluğu okuma, yazma ve matematik sorunlarını içeren genel bir kavram olduğu halde öğrenme sorunları hiperaktivite ve dikkat eksikliği gibi sorunları içermektedir…

Bu çocuklar, özellikle öğrenme bozukluğunun tanınmadığı aile ve okullarda “anlaşılamama” sorunu yaşarlar. Ve zeka düzeylerinden kuşku duyulur. Aile ve öğretmenler bu durumdan sıkıntı duyar ve telaşa kapılırlar, sürekli çocuğa yüklenmeye başlarlar. Halbuki bu uğraşıları olumlu bir sonuç da vermez. Bu durumla karşılaşıldığında; çocukta öğrenme bozukluğu olduğu kabul edilse ve bireysel program çerçevesinde hareket edilse, okuma düzeyini yakalaması ve yetenek sahibi olduğu diğer özelliklerini de ortaya koyabilme şansı yakalaması mümkündür. Aksi davranış, çocuğun özgüvenini sarsmakta ve kendinin farkına varamamasına neden olmaktadır. Zaten çocuk, kendi düşüncesinin genelden farklı olduğunun farkına varsa, yaratıcılığını kullanma yönünde çaba harcayacaktır...

Bu duruma, neyin neden olduğunu iredelersek; öğrenme bozukluğuna, doğum öncesindeki annenin yetersiz beslenmesi,geçirdiği enfeksiyon ve ilaç kullanımı gibi nedenler yanında; doğum sonrasındaki ilk nefeste geçen sürenin uzunluğu, ateşli hastalıklar, başın sert bir şekilde bir yere çarpması veya kalıtsal nedenlerden ileri gelebilir... Sebebi ne olursa olsun ailenin ve eğitimcilerin bu konuyu kabullenip çözümü için gerekenini yapması gerekmektedir. Bu çocukların aileleri doğal olarak diğer anne babalara göre farklı duygular yaşarlar. Kimisi sorunun nedenini dışarıda görür ve çözümü, okul-öğretmen gibi dış etmenleri değiştirmekte arar. Kimisi de suçluluk duyar, kızgınlık hisseder. Endişe veren bu durum, anne babaları depresyona kadar sürükleyebilir... Tüm bunlar, aslında sorunun varlığını kabul edememeyle ilgili tepkilerdir. Çocuk ve anne baba açısından en olumlu yaklaşım ise; anne babanın sorunun varlığını kabul ederek, çocuğa yardım yoluna geçebilmesidir. En uygun ve yeterli yardımın verilebilmesi için "Evet, benim çocuğumda öğrenme bozukluğu var." Diyebilmektir. Bu kabullenme, yürütülecek çalışmalarda başarıyı artıran en önemli etmenlerden biridir.

Okuma bozukluğu olan çocuklar; aldığı eğitim göz önünde bulundurulduğunda olması gereken seviyenin oldukça altında başarı gösteren çocuklardır. Bu çocukların sesli okumalarında çarpıklıklar, yanlış sözcük kullanma ve sözcük atlama gibi hatalar görülür. Okuma bozukluğu yüksek IQ ile beraberse, erken tanı ve tedavi ile olumlu sonuçlar alınmaktadır...

Matematik ve yazılı anlatım bozukluğunda, okuma bozukluğunda olduğu gibi IQ seviyesi ve aldığı eğitimin yetersizliği, çocuğun başarısında önemli düzeyde etkili olmaktadır. Bazı aileler; çocuklarının zeka düzeyine baktıklarında belirli bir başarı beklentisi içine girmekte ve bu beklentinin karşılanmaması onları sıkıntıya düşürmekte, bu durum onların çocuğa karşı olumsuz davranışlar göstermelerine neden olmaktadır. Böylece, istesek de istemesek de çocuk özgüvenini kaybetmekte ve aile ile olan ilişkilerde sorunlar yaşanmasına neden olmaktadır...

Ayrıca öğrenme bozukluğu olan çocuklar; "Hiçbir şeyi doğru yapamıyorum.", "Ben yeterince iyi değilim.", "Ben aptalım.", "Ben geri zekâlıyım.", "Kimse beni sevmiyor." gibi duygu ve düşünceler içinde olurlar. Dikkat ederseniz bu düşüncelerden de anlaşılacağı gibi öğrenme bozukluğu olan çocukların kendisi hakkında olumsuz düşünceler geliştirmesi kuvvetle muhtemeldir. Çünkü, ailesi ya da öğretmeni çocuğun yalnızca olumsuz yönleriyle ilgilenmekte, olumlu yönleriyle ilgilenen pek görülmemektedir. Böylece kendi dünyalarını hep yanlışlardan (yanlış yazan, yanlış okuyan, yanlış hesaplayan) oluşan bir dünya olarak algılar ve sonuçta kendilerini "yanlış" bulur hale gelirler...

"Benim neyim var?" sorusunu çok sık sorarlar. İşte bu noktada; özellikle anne baba ve öğretmenin çocukla etkili bir iletişim içinde olması çok önemlidir. Zira çocuğun duyulmaya ve anlaşılmaya çok ihtiyacı vardır. Gerçekte zeki olduğunu, ama öğrenmek için diğerlerine göre daha çok zaman harcaması gerektiğini ve yavaş da olsa bir gün mutlaka yapacağına inanması gerekir Benlik algısının güçlenmesi için çevresinden kendiyle ilgili olumlu mesajlara oldukça fazla ihtiyacı vardır. Çevresinin ve kendisinin beklentilerini karşılayamadığı için kızgın durumdadırlar. Bu çocuklar geç olgunlaştığı için bağımsız bir birey olmak adına kazanacağı becerileri daha geç kazanırlar. Toplu taşım araçlarını kullanmak, para hesabı yapmak, basit yemekler pişirmek, saati anlamak, masa hazırlamak, yatak toplamak, telefon kullanmak gibi işleri kendi başına başarmayı öğrenmek ona iyi gelir. Çünkü, bağımsızlığa geçişte bu becerileri kazanmış olmak oldukça önemlidir...

Öğrenme bozukluğuyla (Disleksi)yle baş edebilmek için özel eğitim desteği gerekmektedir. Bunun için geliştirilen bilgisayar oyunlarından yararlanılmaktadır. (Piyasada sorumsuca satışa sunulan şiddet ve taciz içeren oyunlar değil, tedavi amaçla üretilmiş oyunlar kastedilmektedir.) Bu oyunların, çocuklarda ve yetişkinlerde yararlı olacağı ileri sürülmektedir. Bu oyunlarda kelimeleri oluşturan hecelerin %50 oranında uzatılarak ve sessiz harflerin düzeyi yükseltilerek oluşturulduğu, başarılı olunduğunda da çan, zil sesi gibi ödüllerle ödüllendirildiği bir kurgu çerçevesinde sonuca gidilmeye çalışılmaktadır. Oyunun amacı, heceleri anlaşılabilir hale getirmektir...

Bu ve benzeri çalışmalar yapılabilecekken öğrenme bozukluğu olan çocuklar; başarısız, yaramaz, aşırı hareketli ve dikkatsiz olarak adlandırılmakta ve alanın uzmanlarına götürülmeleri anne-baba ve öğretmenlerin akılarına dahi gelmemektedir. Türkiye’de bu çocukların eğitilebileceği bir merkez bulunmamasına karşın, yine de uzman önerileri doğrultusunda yürütülecek bir eğitim, bu çocuklarda yararlı sonuçlar vereceği düşünülmektedir. Temennimiz bu konuda yetki sahibi yöneticilerin, uyarılara kulak vererek bu tür merkezlerin açılmasına ön ayak olmalarıdır. Bu çocukların; okuma yazma öğrenemeden üst sınıflara yükseltilmesi, ya da alt özel sınıflara alınarak yanlış eğitim uygulanması veya hatalı ilaç kullanımı sonucu heba olup gitmelerine, ilgililerin, daha fazla kayıtsız kalınmayacağını ummaktayım. Uzmanlara göre; öğrenme bozukluğu tanısı konmuş çocukların karşılaştıkları kişisel bozuklukları doğrultusunda hazırlanmış bireysel eğitim programlarının uygulanması gerekir. Aileler çocukta bariz olarak görülebilen bozuklukları en azından ödüllendirmeye dayalı tekrarlarla gidermeye çalışmalarında yarar olacağı kanısındayım. Tabii uzmanının önerileri doğrultusunda...

Ailelerin, her bireyin mutlaka biri birinden farklı olduğunu bilmelerinde büyük yarar vardır. Bazı öğrencinin yazısı çok güzelken bazısının ise kötüdür. Kimisi matematiği çok güzel başarırken kimisi başaramaz. Bireylerin farklı zekalara sahip oldukları unutulmamalıdır. Bir alanda başarısız olan çocuğun da “bu çocukta öğrenme bozukluğu var mıdır” acaba diye damgalanması hiç de hoş bir durum değildir. Bu tanı ancak uzmanları tarafından konulabilir. Önemli olan kendine güven duyabilen, mutlu huzurlu ve çevresiyle olumlu iletişim kurabilen birey olabilmesidir. Öğrenme bozukluğu olan çocukların da; iyi bir arkadaş ve eş olabildikleri gibi ilerde toplumda üretken bir birey konumuna gelebildikleri de bir gerçektir. Hatta zeka düzeyi çok yüksek çocuklarda da öğrenme bozukluğu görülebilmektedir. Öğrenme bozukluğu olan zamanında fark edilemeyen, bilim ve sanat alanında topluma çok büyük katkıda bulunan insanların varlığı unutulmamalıdır. Demek ki, öğrenme bozukluğu olan birey bazen fark edilmeyebilir. Buna önemli örnek olarak ünlü bazı bilim ve sanat adamlarını gösterebiliriz. Örneğin; Albert Eistein, Leonardo da Vinci, Tom Crouse, Mickey Moise gibi...
Öğrenme bozukluğu olan çocukların; ailelerinden, eğitimci ve yetkililerden anlayış ve destek görmeleri dileğiyle...

İsmail KARAYILAN