Newroz Ateşi Sönmeyecek
Newroz’la ilgili olarak çok şeyler yazıldı çizildi, anlam ve önemine ilişkin. Bu konu ile ilgili olarak çok özel ekleyeceğim bir şey yok. Ama kısaca şu çeyrek asırlık süreç üzerine söylenecek o kadar çok o kadar şey var ki. Bu süreci yaşayan biri olarak bazen yaşananlar karşısında tüylerim ürperiyor.
2008 Newrozunun üzerinden üç hafta geçti. Ve on günde öncesini düşünürsek toplam ortalama bir aylık süre eder, bu bir aylık süre içerisinde başta Kürt halkı olmak üzere ilerici devrimci güçlere Newroz’la ilgili olarak T.C. devleti dizginsiz bir terör uyguladı.
Yaşlı, kadın, çocuk ( insan ) demeden aşırı güç kullanarak bir kez daha Kürt halkına gerçek düşmanca yüzünü gösterdi.
Kısacası: 21 Mart Newroz öncesi Genelkurmay sitesinde Newroz’la ilgili olarak iki bildirge yayınladı. İçeriğinin yorumunu yapmayacağım. Onu okuyan istediği gibi kendisi yorumlama özgürlüğüne sahiptir.
Çünkü bu bir seviye ve bir düzey sorunudur. Politikada bir deyim vardır.Yükselmenin ve alçalmanın sınırı yoktur. Buna pişkinlik denir. Yani aşkolsun! Bildiğimiz gibi bu çeyrek asırlık süreç içinde sadece Newroz’dan dolayı doksanın üzerinde insan katledildi T.C. devletince.
Kullanılan şiddetin dozunu kelimeler ifade etmez. Şehirler, kasabalar ve köyler ablukalara alındı günlerce. Zaman zaman kendi uyduruk yalan ve provokasyonlarıyla yerleşim birimlerini yerle bir etti. Her defasında bu iki yüzlü devlet çirkefliğinin altında kaldı ve ezildi. Ama bütün uluslararası aşağılanmayı kendine dert etmeyen ve bir anlamda da kendisinin suç ortağı olan emperyalist devletlerin kınamasını görmezlikten ve duymazlıktan geldi. “Yüzü olmayanın astarı olur mu?” sözü bu duruma ne kadarda denk düşüyor.
Coşkulu Newroz kutlamaları…
Bu yılda 2008’de Kürdistan’ın kentlerinde ve Türkiye’de yüz binlerin katılımıyla Newroz kutlamaları gerçekleşti. Yine özgürlük, eşitlik, barış ve kardeşlik şiarları yükseldi. Ama barbarlıkta tarih yazmış ve soyunun son T.C devleti bu barışçıl ve anlamlı güne yine zalimce davranarak insanlık suçu işlemeye devam etmiştir. Kürtler Newroz u isyan ve başkaldırı günü olarak kutluyorlar, Orta-asya ve Persler ve diğer Ortadoğu halkları başka biçimlerde…ama olsun ben herkesin Newroz unu o gününü en içten dileklerimle kutluyorum…
Çeşitli internet siteleri, media ve gazetelerde görüntülere rastlamışsınızdır. 2007 de yapılan katliamların resimleri akıllara durgunluk veriyor. (www.halklarinsesi.com)
Bu kadar mahsum bir istem karşısında şiddetin dozunu anlamada kişi olarak zorlanıyorum. Bu gerici sömürgeci burjuva devlet yıllardır bileğini bükemediği Kürt ulusal kurtuluş hareketine duyduğu kin, intikam ve öfkeyle saldırıyor. Newroz’da da aynısını yaptı. Ama nafile beyler. Zorba hile ve bir takım entrikalarla Kürt ulusal kurtuluş hareketini geriletebilirsiniz başka arayış ve beklentilere sokabilirsiniz ama bu davayı bir daha 30 yıl önceki bir sürece asla getiremezsiniz. Dünün Dehakları bugünün Tayyipleri, Büyükanıtları Ağarları, Baykalları sayısız çeteleri olan Çete devleti T.C. buna gücünüz yetmeyecek!
Acılar ve gerçekler...
Şu çok iyi biline ki; tarih yalanları yazmayacak, bu tarih olduğu gibi yazılacaktır. Yarın tarih kitaplarında bu yaşananları çocuklarınıza nasıl anlatacaksınız? Bu anlınızdaki kara lekeyi nasıl sileceksiniz?
Birlik, beraberlik, kardeşlik yalanlarınız artık tutmuyor. Söylenenlere artık dağdaki bir çoban bile inanmıyor.
Kürde imha, inkar İşçi ve emekçiye zulüm, sefalet ve gözyaşı reva gördünüz. Oyunun sonuna geliyoruz son perdeyi oynuyor sömürgeci devlet. Rüzgar eken fırtına biçer! Tarih şahit olacaktır. Ama yapılanlarda kimsenin yanına asla kar kalmayacaktır.
Kürt halkına karşı işlediğiniz suça bir de Türk işçi ve emekçileri de ortak ettiniz. Onların vergileriyle bu kirli savaşı yürütülüyorsunuz. Aynı şekilde onları da ırkçı ve şovenizmle zehirleyerek açlık ve sefalete mahkum ettiniz
Artık yeter, Edi bese!
Fakat, "Artık Yeter" ve Edi Bese şiarları Türkiye’nin metropollerinde fabrikalarda ve üretim alanlarında yükseliyor. Kürdistan’daki çığlıkla buluşuyor. Bu ses başka seslere benzemez, bu cenk havasına benzer bir çağrıdır.
Yüzyıllardır bu coğrafyada acıyı tatlıyı beraber yaşamış mazlum halklar bu son belayı da başından defetmesini bilecekler. …Hava ana dünkü çocuk sayılır, Anadoluyum ben, tanıyor musun? ( Ahmet Arif )
Kürt sorunu bir devrim sorunudur ve bugünkü rejimin çerçevesine sığmıyor. Bütün sorun bu coğrafyada gerçekleşecek toplumsal bir devrimle çözüleceğinin de sayısız kez kanıtlamış oldu.
Bu çerçevede mücadele ortak bir kanalda buluşturulursa hayallerimiz bir düş olmaktan çıkar ve gerçekleşmemesi için bir neden yoktur.
Yerine dostluk, kardeşlik, eşitlik ve gönüllü birliğin egemen olduğu sınıfsız sömürüsüz bir dünya düş olmaktan mutlaka çıkacaktır ve bu hayal mutlaka gerçekleşecektir.
Buna inancım tamdır. Analar artık ağıt yakmayacak, işçiler aç yatmayacak bir coğrafyanın düşleridir bu. Bu coğrafya Anadolu, Mezopotamya'dır. Bu dağlar yücedir, sarptır, yalçın dağlardır. Ne kadar da özledim...
...
Ve siz bekleyin dağlar,
her yıl canlaırken doğa
atarken ilk adımlarını
yeniden doğuşa
yeniden gelecegiz
bir kez daha doruklarinda
eriyecek karlar,
o yüreklerin ateşiyle atişiyla
duyacak evren
tarihin ve doğuşun müjdesini
karanlığa ve suskunkuğa
inat
doğacagız her bahar
Yeniden...
Ali Solmaz
İşyeri İşçi Temsilcisi
03.04.2008 Hollanda