KISKANÇLIK VE KISKANÇ ÇOCUKLAR |
Bu güne dek yaşanmış insan ilişkilerini irdelediğimiz zaman sempati ile baktıklarımızdan daha çok üzüntüyle yaşadığımız yaşam biçimlerini görmekteyiz... İyiliğin, güzelliğin, adaletli ve vicdanlı olmanın yalnız insana özgü bir olgu olduğu düşünüldüğünde, insanlar/gruplar arsındaki olumsuz ve çelişkili ilişkilerin nedeni, zihnimizde bir takım merkezlerin işlevini yitirmesi mi, özgüven eksikliği mi, yoksa başka nedenleri olabilir mi? Burada bu ve benzeri binlerce soruyu sıralayabilir ve her birine kendimizce yanıtlar verebiliriz.
Her ne kadar; öldürme, savaş, intikam, kin, nefret gibi kötülükler bizleri
hayrete düşürse de; toplumda, insanlar arasında güzel ilişkilerin de var
olduğunu kabul etmemiz gerekir... Aslında tertemiz bir suyu ne kadar bulandırmak
kolaysa, bir insana iftira atmak ve ondan nefret etmek de o kadar kolaydır...
Bunca kirlenmişliğe karşın, çocuklarımızda, bu olumsuz duyguların oluşmaması
için bu günden bir adım atmak istemez misiniz? Elbette önerimiz kolay değil.
Büyük oranda sabır, şefkat ve özveri gerektirmekte... Sizler zor olanı
yapabilirseniz kolay olanı arkadan gelenler zaten yapar... O halde “kıskançlık”
nedir?
Kıskançlık, çocukların, hatta yetişkinlerin çevresindeki insanlarla olumlu ve
dengeli ilişki kurmalarını engelleyen, yaşanılması zor mutsuz bir duruma düşüren
marazi bir duygudur... Bu duyguyu normal düzeyde tutabilmek ise; her bakımdan
yararlı olacağı kesindir... Kıskanç çocuklar daima huzursuzluk içindedirler.
Başkalarını severek ve sevilerek doygunluk elde edemezler. Günlük yaşamları da
çekilmez hale gelir... (Yetişkinler için de aynı kanıyı ileri sürebiliriz...)
Kıskançlık, insanın doğasında var olan bir duygudur. Öyle ki psikoanaliz yönteme
göre Freud’un id, ego, süperego değerlendirmesindeki İD’in (altbenlik)
bencilliği, doymak bilmeyen arzusu, her şeyin kendine ait olması isteği, ne
verirseniz daha fazlasını istemesini hareket noktası olarak alırsak, insanı
tatmin etmek ve doyurmak mümkün değildir. O halde bizler ne yapabiliriz?
Bizlerin, aile ve toplum yaşamını birlikte ve paylaşım içinde yaşanacak şartları
taşıyacak bir ortama taşımamız gerekir... Bu nedenledir ki; çocuk küçük yaşta
sahip olduğu şeyleri başkaları ile paylaşmak için hazırlanmalı ve
eğitilmelidir... Ünlü Ressam Edward Munch da; “kıskançlık kaybetme korkusu
değil, aslında paylaşma korkusudur...” demektedir...
Bu konu üzerinde düşünce ileri süren bazı eğitimciler; rahatsız edici ve mantık
dışı boyutlara varmadığı sürece kıskançlığın, bir ilişkinin canlı kalmasını
sağlayabildiğini ifade etmektedirler... Aksi halde kıskançlık; öfke, nefret
hisleri, intikam alma düşünceleri, kendine acıma, üzüntü, can sıkıntısı, keder,
küçük düşme, korku ve bunalım gibi karmaşık duyguların bileşkesini benliğinde
taşır... Bu da kendini bitkin hissetmesine, sürekli sorular sorarak
karşısındakinden sürekli güvence istemeye iter ki, daha ileri boyutta da
saldırgan ve şiddete yönelik davranışlar göstermesine neden olur...
Yetişkinlerde de bu duygu; marazi bir şekilde kendini gösterir ve cinayet
işleyecek boyutlara varabilir. Okullarımızda yaşanan olumsuz olaylar ve
cinayetlerin altında yatan nedenlerden biri de kıskançlıktır. Her insanın bir
takım sebeplerle seçtiği kendine özgü bir yaşam tarzı vardır. Çevremizde
gördüğümüz insanları; iç halini bilmeden göründüğü gibi algılamak, kendi
durumumuzla karşılaştırmak, küçümsemek veya yüceltmek yanlıştır. En iyisi
kendi potansiyelimizi, azami düzeyde kullanarak başarılı olmanın yollarını
aramanız gerekir.
Yeni doğumdan 6 yaşına kadar “benmerkezci” özelliğe sahip çocuğa 3-4 yaşından
itibaren paylaşımcı bir alışkanlık verilmediği ve aile fertlerinin de kıskançlık
gibi bir hastalığa sahip olması, muhtemelen çocuğun da kıskanç bir duyguya sahip
olacağı kaçınılmaz bir gerçektir. Her insan gibi çocuk da küçük yaşlardan o
zamana kadar hep kendisine ait olan bir şeyin başkasına verilmesi veya kısmen
kısıtlanarak başka biriyle paylaşmak durumunda bırakılması çocuğu üzer ve
kıskançlığa sevk eder. Çünkü çocuk da; henüz paylaşma bakımından duygusal
olgunluğa erişmemiştir.
Genellikle kıskançlık; ikinci bir kardeşin dünyaya gelmesiyle ilk çocukta
görülse de, ilerde küçük kardeşte kıskançlığın daha fazla olduğu ileri
sürülmektedir. Atalarımız bu konuyu kısa ve özlü şu cümleyle ne güzel ifade
etmişler: “Dost edinmeye bak dost, annen de dünyaya getirir düşman...” Tabii
olarak küçük kardeş Dünya’ya gelinceye kadar, ilgi ve sevginin merkezinde
bulunan çocuk birden ikinci biriyle karşılaşır. Anne, baba ve çevresinin sevgi
ve ilgisini onunla paylaşmak durumunda kalır. Yeni doğan çocuk; durumu gereği
daha çok ilgi, bakım ve sevgi görür. Bu durum ilk çocuğu üzer, sıkar,
öfkelendirir, ondan nefret eder, onu yok etmek isteyebilir. Çocuk bu duruma
alıştırılmamış ise; mevcut ortam onun için daha da yıkıcı olur. Burada
kıskançlık, çocuğun şiddetle beklediği ilgi şefkat ve sevgi eksikliğine karşı
verdiği bir yanıttır. Bu arada anne, baba ve yakınları tarafından bir de
“Pabucun dama atıldı...” “Tahtından indirildin...” gibi tatsız şaka ve espriler,
çocuğu, yeni doğan bebeğe karşı gardını almaya iter...
Bebeğin dünyaya gelmesiyle birlikte çocukta görülebilecek değişiklikleri şöyle
sıralayabiliriz:
Çocuk, o güne kadarki gelişme ve olgunlaşma aşamalarından geriye giderek çocuksu
davranışlar göstermeye, annesini emmeye veya beslenmeye, gece onunla yatmaya,
altını ıslatarak yeni doğan bebek gibi ihtimam istemeye ve benzeri davranışlar
göstermeye başlayabilir.
Geceleri uykusuzluk sendromu göstererek korktuğunu, üşüdüğü veya terlediğini
veya acıktığını belirterek, anne ve babasını rahatsız etmek için girişimlerde
bulunabilir.
Daha önce bir takım hizmetlerini kendisi yaptığı halde artık bu hizmetleri anne,
baba ve yakınlarından isteyebilir.
Yeni doğan kardeşine karşı düşmanlık hisleri göstermeye, canını acıtmaya,
yatağından düşürmeye, açıkça ona zarar verecek eylemlere girişebilir. Şu örnek
bu konuyu en çarpıcı şekilde yansıtmaktadır. Boğmaca olan 5 yaşındaki çocuğa
doktoru: “Eğer kız kardeşinin yanında öksürürsen, o da hastalanır ve artık bir
daha kız kardeşin olmaz...” demesi üzerine, çocuk birçok kez kız kardeşinin
yüzüne öksürürken yakalanmıştır. (Yavuzer, 1993:102)
Ayrıca, sudan bahanelerle etrafına zarar vermeye, eşyaları kırıp dökmeye,
bağırıp çağırarak kızmaya ve ağlamaya başlayabilir. Devamlı huzursuzluk yaratıp
ve çevresini de huzursuz edecek hareketlerde bulunabilir.
Sanatçı Teoman’nın seslendirdiği “kıskançlık” adlı şarkısında yer alan “...
kıskançlık bu zayıflık anımda, bir aşkın komasında/ Ve aktığında da damarlarımda
damarlarımda kıskançlık...” dizeleri, kıskançlığın hangi boyutta insan duygu ve
düşüncesini kapladığını göstermektedir...
Yukarda değinildiği gibi kıskançlığın doğal bir yönseme olduğu ve uygun eğitim
önlemleri ile düzeltilebileceğini öncelikle benimsemek gerekir. Şayet böyle
düşünülürse; hem bireyi mutsuz kılan, hem de toplumda birçok sorunlara neden
olan kıskançlık düzeltilebilir... En azından zararsız hale getirilebilir.
Kıskançlığın, bireyde kalıcı ve zararlı bir yapıya dönüşmemesi ve normal düzeyde
tutulabilmesi için belirli önlemler alınabilir. Şöyle ki:
- Yeni bir bebeğiniz doğacağı zam çocuklarınızı/çocuğunuzu bu duruma
hazırlamanız gerekir. Şayet sizin odanızda yatıyorsa, onun odasını bebeğiniz
doğumdan çok önceden ayırmalısınız. Ona bir kardeşinin olacağı, onun çok
zayıf ve güçsüz olduğu, daha çok bakıma ihtiyacının bulunduğu, kendisinin
ise bu yoğunlukta bir bakıma gereksiniminin olmadığı gururu okşanarak ve
uygun ortamlar da yaratılarak anlatmalıdır...
- Şayet sakıncalı olmasına karşın çocuğunuza karşı takındığınız aşırı
koruyucu ve müdahaleci tutumunuz varsa, yeni kardeşin dünyaya gelmesiyle
kendine gösterilen aşırı sevgi ve özeni paylaşmakta zorlanır. Bu da çocuğun
karşılayamayacağı sıkıntı ve sorun yaratır. Bu nedenle başından itibaren
eşitlikçi ve demokratik bir tutum içinde ona gösterdiğiniz sevgi ve özeni
normal boyutlarda ayarlamanız gerekir...
- Çocukta kıskançlığı körükleyecek “Artık tahtından indin...” “Pabucun
dama atıldı...” Gibi soğuk espriler yapmayınız ve yaptırmayınız...
- Çocuğun kendine ait battaniyesini, yatağını, giysilerini, oyuncaklarını
ve benzeri eşyalarını onun istemi dışında alarak bebeğe vermeyiniz. Şayet
çok gerekli ise, kendisi büyüdüğü için bunların küçük geldiğini belirtilmek
suretiyle kendisinin vermesi sağlayınız. Olanaklarınız yeterli ise ona da
yenilerini alınız. Bu durum onda büyüklük duygusunu geliştirerek haz
duymasını ve mülkiyete saygı göstermesini sağlar. Bu konularda çok hassas
davranmanız gerekir... Ayrıca, çocuğunuzun kişiliğine uygun onu incitmeyecek
daha değişik yollar da bulabilirsiniz...
- Çocuklar arasında tercih yapmadan, güzellik, çirkinlik, kız, erkek,
kuvvetli, zayıf, sağlam, sakat ayırımı gözetmeden eşit şekilde
davranmalısınız...
- Çocuğunuzu, kardeşi veya başkalarıyla kıyaslamayınız. Ancak, kendinin
dünü ve bu günkü durumu ile kıyaslama yapabilirsiniz. Bireysel
farklılıkların bulunduğu bir gerçek karşısında ayırım gözeterek farklı
davranmak, mevcut güç ve yeteneğinin dışında başarı göstermiş biriyle
kıyaslamak, onda, kıskançlığı körüklemekten başka bir sonuç doğurmaz...
- Çocuk, sahip olduğu şeyleri başkalarıyla paylaşabileceği bir ortamda
eğitilmelidir. Okul çağında grupla çalışmanın önemi burada ortaya
çıkmaktadır. Böylece paylaşmayı öğrendiği gibi, mevcut olanaklardan
başkalarının da yararlanma haklarının olduğunu kavrar. Ayrıca, iyi
yapılandırılmış grup çalışmaları eleştirel düşünme ve etkileşimi de kuvvetle
geliştirmektedir...
- Çocukta, başkalarını kıskanma değil özenme duygusu geliştirmelidir.
Karşı tarafın hangi yolu izleyerek o başarıyı elde ettiği ve özenilen durumu
yaratığı örneklerle anlatılmalı, kendini küçük görme duygusu uyandıracak
davranışlardan kaçınılmalıdır. Bu örnek kişileri, kendisinden büyük
yaşlardakilerden seçerseniz ona, kendini yetiştirebilmesi için zaman da
tanımış olursunuz...
- Kardeş ve arkadaşlar arasında olumlu ilişkiler kurdurmak suretiyle
bilgi, beceri ve eşya alış-verişi yapmalarını sağlayabilirsiniz. Kendilerine
ve çevrelerine zarar vermedikleri sürece tartışmalarına da karışmayınız...
- Evde ve yakın çevrenizdeki kişilerin de aynı şekilde davranmasını
sağlamaya çalışınız. (Bu durumu yaratmak oldukça zor olsa da...) Siz her
şeyin istenen düzeyde gelişmesi için mücadele verirken kız çocuğunuzun
yanında komşunuz gelerek oğlunuza; “ o bir kız sen tosun gibi bir erkesin,
gel benim kucağıma da seni bir öpeyim...” Şeklinde kıskançlığı körükleyen
bir durumla da karşılaşabilirsiniz. Böyle bir ortamın yaşanmaması için
gerekli önlemleri almalısınız.
- Çocuğun kıskançlıkla ilgili olumsuz duygularını fark edebilmeleri için
okul çağındaysa yazdırarak, okul çağında değilse, resim yaptırmak ve çizgi
çizdirmek suretiyle olayı dramatize ettirmek suretiyle davranışının farkına
varmasını sağlayınız...
Tüm bu tutum ve davranışlarınıza, yarattığınız uyumlu ortamlara karşın
çocuğunuzda aşırı kıskançlık belirtileri gördüğünüz, kendine ve çevresine
zararlı bir durum arz etmeye başladığı zaman çocuğun, bir uzman tarafından
incelenmesi ve onun önereceği yolların izlenmesi gerekir...
Konuyu düşünür ve yazar Gocthc’in şu sözleriyle tamamlayalım. Diyor ki; Yaşamaya
zaman ayırın, zira zaman bunun için yaratılmıştır... Düşünmeye zaman ayırın,
başarının bedeli budur... Sevmeye zaman ayırın, güçlü olmanın kaynağı budur...
Etrafınıza bakmaya zaman ayırın, günler bencilliğinize yetmeyecek kadar
kısadır... Terbiyeli olmaya zaman ayırın, insan olmanın sembolü budur...
Sevgi ve hoşgörü dolu bir dünyada yaşama dileğiyle...
İsmail KARAYILAN
|
Tarih: 11.04.2008 Saat: 22:07 |
|
| |
Haber Puanlama |
Ortalama Puan: 4 Toplam Oy: 1

|
|
|