Emperyalizmin Özgürlük Savaşçıları ve Afganistan |
arzukir gönderdi: "Our revolutionary homeland
Is now in the hands of the workers
The inheritance of Lions
Now belong to the peasants
The age of tyranny has passed
The turn of the labourers has come.
27 Nisan 1978'de, Afganistan'da, Afganistan Demokratik Halk Partisi öncülüğünde Afgan işçi sınıfı kendi devrimini yaptı. "Devrimci vatanımız / Şimdi işçilerin elinde / Aslanların mirası / Artık köylülere ait / Emekçilerin dönüşüyle /Tiranlık çağı geçti", anayurdunda Sosyalizmin inşasına girişen Afgan işçi sınıfının dilindeydi.
17 Temmuz 1973'de komünistlerin yardımıyla monarşiyi devirip cumhuriyeti ilan edecek olan Muhammed Davud Han, 1975'de komünistlerle yolunu ayıracaktı.1978'de komünist Mir Ali Ekber Haydar'ın suikaste kurban edilmesinin ardından, Nur Muhammed Taraki ve Babrak Karmal başta olmak üzere komünist parti başkan ve üyelerini tutuklayacaktı. 27 Nisan 1978'de Subay Hareketi Davud Han'ı devirecek ve Taraki'yi devrim konseyi ve devlet başkanı olarak ilan edecekti. Babrak Karmal başbakan yardımcısı, Hafızullah Amin ise ikinci yardımcı ve dışişleri bakanlığına getirilir. Ne var ki, Taraki'nin Sosyalizmi inşasına yönelik girişimleri Parti içindeki halk ve bayrak grubu arasında uyuşmazlıkların ayyuka çıkmasına sebep olur. Emperyalist merkez ve ülkelerin yanı sıra, Afganistan sermaye çevreleri de köktendinci, yani şeriatçı çete örgütlenmelerinden değil, Taraki'nin Sovyetler'le kurduğu ilişkilerden rahatsızdır.
Aralık 1978'de Sovyetler Birliği ile Sosyalist Afganistan Halk Cumhuriyeti arasında, Dostluk Antlaşması imzalanır. Bu arada, 1950'lerden itibaren ABD ve İngiltere başta olmak üzere emperyalist ülke ve örgütler, Sovyetler Birliği'ne karşı "özgürlük savaşı" vermek üzere, "özgürlük savaşçıları" adı altında şeriatçı çeteler örgütlemeye girişmiştir. Ilk kez, Afganistan'da Taliban örgütlenir. Mücahit adı verilen "Özgürlük Savaşçıları", silahlandırılır. O zamanlar bunlar gizli yapılmaktadır. Emekçi sınıfların oluşturduğu kamuoyundan ve devrimci iktidarından gizli olan, milli sermayenin bilgisi dahilindedir. 2011 İstanbul Konferansı'nda, kendisine "Suriye Dostları" diyen, emperyalist ülke ve merkezler tarafından, Özgür Suriye Ordusu'nun kuruluşu gizlidir. Üstelik, emperyalist merkezler finanse eder, donatır, yerli işbirlikçiler eğitir. Gizlidir. Çünkü, emekçi sınıfların öfkesinden korkarlar. Gizlidir. Çünkü, barış için onları zorlayan, her türlü emperyalist paylaşım savaşının önünü kesen Sovyetler Birliği dünya işçi sınıfının umudu olmaya ciddi bir deyim olarak devam etmektedir.
14 Eylül 1979'da Taraki devrilir, 8 Ekim 1979'da boğularak öldürülür.
27 Aralık 1979'da Kızıl Ordu, Kabil'e girer. Öldürülen Taraki'nin eşi ABD Başkanı Jimy Carter'a bir mektup yazar. Sosyalizm deneyimini en başında budadığı için devlet başkanı ilan edilen Amin ve şeriatçı çeteleri desteklemekten vazgeçmesini ister. Kendi iktidarını kurmakta kararlı olan Afgan işçi sınıfına güvenmektedir.
"(...) Biz Afganlılar, canımızdan daha çok özgürlüğü ve barışı seviyoruz ve bunun için kanımızı dökmeye hazırız. Anavatanımızda kendimizi düzene sokacağız. Ancak, seçtiğimiz yolda kimsenin bizi rahatsız etmesini istemiyoruz. Ülkene ne zarar vermek isteriz ne de veririz. Ama hükümetinizin, karşıdevrimcilere gizli ve açık desteğiyle, halkımıza saldırı söz konusu olduğunda tam tersi olacaktır."
Sovyet ordularının Dostluk Antlaşması gereğince Kabil'e girişi, emperyalist çeteyi telaşlandırır. Doğrudan ancak gizli ve Pakistan ve Suudi Arabistan eliyle dolaylı olarak, "Sovyet Emperyalizmi"ne karşı "Özgürlük Savaşçısı" Taliban'ı silah ve her türlü techizatla donatılır. Afganistan coğrafyasındaki savaşın tarafları artık Sovyetler Birliği ile AntiSovyet Emperyalist çetedir. On yıl sonra, 15 Şubat 1989 tarihinde, Sovyet orduları (geride on beş bin kayıp bırakarak) Gorbaçov tarafından geri çekilir. Afganistan devrimi (emperyalist merkezlerce hazırlanan) kaderine terk edilir. İki yıl sonra, 1991'de Gorbaçov öncülüğünde, bu kez Sovyetler Birliği'ni çözen anlaşma imzalanır. Eski Sovyet coğrafyası bu tasfiyenin sonunda iç savaşa sürüklenirken, 1996'da Afganistan'da İslam Emirliği ilan edilir. Otuz yıl sonra İngiltere'nin Taliban'ın örgütlenmesi ve eğitilip, donatılmasına ilişkin gizli belgeler açığa çıkacaktır.
Afgan işçi sınıfının 27 Nisan 1978'de iktidarı alışından, yaklaşık kırk beş yıl sonra, 16 Ağustos 2021 günü Afganistan'da, Afganistan Demokratik Halk Partisi öncülüğünde Afgan işçi sınıfı ile emperyalizmin "Özgürlük Savaşçısı" arasındaki iktidar savaşı, biter. Emperyalizm kazandı. ABD, Almanya, Fransa ve diğerleri iktidarı garantiye alana kadar askerlerini, ajanlarını çekmediler. Ve geçen hafta askerlerini çekmeye başladılar. Çekildiler! 1996'dan beri şeriatçı örgütler arasında sürekli el değiştiren iktidarı, Taliban'a bırakarak.
Kendi ülkesinde 45 yıldır kanıyla canıyla devrimini, anavatanını emperyalist çeteye karşı savunan Afganlıların, Taliban'ın iktidarı (nerdeyse) kesinleştiğinde, uğruna mücadele edecek hiç bir şey kalmamış görünüyor. Siyasi birlik on yıllardır şeriatçı çeteler arasında parçalanmıştı. "Düşük yoğunlukla sürekli savaş" olarak devam edecek olan işgal ve iç savaştan geriye, dünya haşhaş-afyon üretiminin yaklaşık yüzde 90'ını üreten, yüzde 90'ın yüzde 80'i Türkiye'den geçerek Avrupa'ya ulaşan, İran ve Pakistan ile oluşan "altın hilal"in en çok kazananı Afganistan kalmış görünüyor... "Sırf Afganistan'da dönen uyuşturucu parası 4 milyar Dolar... Bu miktarın sadece dörtte biri afyon çiçeği tarımcılarına gidiyor. Geri kalanı bölgenin resmi yetkililerinin, cihatçıların, işgalcilerin atadığı çakma yöneticilerin ve tabii uyuşturucu kaçakçılarının cebine giriyor. Taliban, ekiminden vergi alıyor, kaçakçıları haraca bağlıyor. Bu yoldan edindiği gelir yıllık 400 milyon Dolara ulaşıyor... Afyon yoksa ekmek de yok... Afganistan tek örnek değil, dünyanın her yerinde savaşa ve iç savaşa itilen bütün ülkeler uyuşturucu ticaretinin merkezi haline geldi..."* İran üzerinden giren uyuşturucunun transit geçiş yolu üzerindeki Türkiye coğrafyasının, 12 Eylül 1980'lerden bu yana pazar olduğu, su götürmez bir gerçek. Güneydoğu'da ordunun konuşlandığı, yüzlerce tarikatın türediği, o gün bugündür iç savaşa sürüklenen yurdun, ilkokul önlerine kadar uyuşturucu pazarı haline geldiği bir kenara not edilmeli.
Anlaşılan, afyon dışında üretim, bilim, aydınlanma, barış günah! Ancak, afyon üretmek, satmak, kullanmak günah değil! Bir cezası yok! Ancak, çok kazançlı! Din, afyon ve savaş! Müthiş üçlü, birbirinden beslenen. Afganistan'da bu "ulvi" ticaretin dışında kalanlar, şeriate tutunamayanlar, yurdunda mülteci durumuna düşenler, yıllardır başka ülkelere çalışmaya gidiyorlardı. Amerika'nın iktidarı Taliban'a, İslam Emirliğine bırakacağı anlaşıldığında, sığınmacı oldular. İyi de, Afganistan, Suriye gibi sınır komşusu değil. Bu nedenle, sınır boylarına dayananlar arasında kadınlar, çocuklar ve yaşlılar yok! Çoğunlukla genç erkekler geleceğini başka ülkelerde arıyor. Bunda şaşıracak bir şey de yok!
Türkiye kapitalizminin Mısır'da Müslüman Kardeşler, İran'da Hizbullah, Suriye'de Özgür Suriye Ordusu, Irak'da (Irak Şam İslam Devleti)IŞİD ile bir sorunu olmadığı gibi, ideolojik ortaklığı da herkes tarafından biliniyor olmalı! Gizli değil, açık. Türkiye işçi sınıfının oluşturan çoğunluk, örgütsüz bırakılarak, bilinçsizliğin pençesinde tarikatların kucağına atılalı kırk yıl oldu... 12 Eylül 1980 darbesi ile Cumhuriyet'in tasfiye süreci başlatıldı; toplumsal üretim, örgütlenme, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, idari teşkilat, ordu ve diğer kurumlarının tasfiyesi ile AKP'li son yirmi yılda ivme kazandı. Nihayet sona gelindi. 2023'e geri sayım başladı. Türkiye işçi sınıfı her ne kadar kırk yıldır gericiliğin tüm biçimleriyle tanışmış olsa da büyük çoğunluğu her türlü baskıya, dayatmaya, cezalandırmaya rağmen aydınlanmadan vazgeçmedi. Aydınlanmacı damar, dünya ve Türkiye solunun akıl dağınıklığına rağmen direniyor. Önce Suriye ile başlayan, Afganlılarla büyüyerek devam eden göç dalgasını anlamlandırmakta güçlük çekiliyor. Sovyetlerin tasfiyesini takip eden süreçte, dünya ve Türkiye işçi sınıfı, ulus devletin parçalandığı coğrafyalarda, iktidarın şeriatçı tarikat ve çeteler arasında paylaştırılmasına, yığınlar halinde kıyıma tanıklık ediyor. Korkmakta haklı. Bu korku, sınıf bilinci ve örgütlü mücadele ile aşılabilir.
Bu korku, kendi yurdundan yurtsuz kalan milyonlarca emekçinin şeriatçı çete üyesi olsaydı aç ve yurtsuz kalmayacağı, yurdunu ancak Türkiye kapitalizminin bilgisi dahilinde, gözetim ve denetiminde silahlı ve maaşlı bir yedek ordu üyesi olarak terk edeceği bilindiğinde aşılacaktır. Türkiye kapitalizminin çıkarları, emperyalist merkezler, sermaye sınıfı, yurt içinde ve dışında şeriatçı çeteler ve tarikatlarla ortaktır. Türkiye işçi sınıfının çıkarları ise, emperyalizm ve işbirlikçi Türkiye kapitalizmi ile sermaye sınıfına karşı aynı kaderi paylaştığı, Afganlı, Suriyeli ve diğer işçilerle ortaktır. Sığınmacılar, yurtsuz ve mülksüz, milyonlardır. Değil vatandaşlık, çalışma karnesi bile verilmeyerek, işverenin ekmeğine yağ sürülmekte, ya kaçak çalışmak ya açlığa mahkum edilmektedir. Emeğini, "kaçak" satmak zorundadır. Oysa, şeriatçı çete üyeleri, işsiz değildir. Türkiye coğrafyasındaki varlık sebepleri, emperyalist merkez ve ülkeler tarafından finanse edilen amaca uygun eğitim ve donatımdan geçerek, TSK'nin bir parçası ya da paramiliter güçler olarak alana sürülmeye hazır olmaktır. Kaçak çalışmak zorunda değildirler. Evleri, işleri, maaşları, ücretsiz tedavi, ilaç, barınma hatta, yurttaşlık hakkına sahiptirler.
Dolayısıyla, sığınmacı düşmanlığı, emek düşmanlığıdır. Emperyalizm beslemesi şeriatçı çete üyesi azınlıkla, emperyalizm ve işbirlikçi şeriatçılar eliyle yurdundan edilen eşitlik ve özgürlüğünü kaybeden milyonlarca emekçi çoğunluk aynı kaderi paylaşmıyor. Sığınmacılar, kendi ülkelerinde olduğu gibi Türkiye'de de şeriatçı çetelerle işbirliği yapmak yerine, Türkiye işçi sınıfının kaderini paylaşmayı seçmişlerdir. Öte yandan, çoğunluk Türkiye'de kalmak istememektedir. Ancak, bilindiği üzere, emperyalist merkez ve ülkeler, Türkiye kapitalizmine "rüşvet" vererek, sığınmacılara kapılarını kapatmaktadır. Hatırlamakta yarar var; iki yüzyıl önce geçerli olan bugün de geçerli; Dünya işçi sınıfı, kendi ülkesinde iktidarını kurana kadar geçerli olacak tek zorunluluk: Dünyanın işçileri Birleşin.
Arzu Kır
28 Ağustos 2021
hukukarzu@gmail.com
*https://haber.sol.org.tr/yazar/afyoneddine-karşi-312427 Orhan Gökdemir, Afyoneddin'e Karşı, 28.08.2021, Sol Haber Portalı
Facebook'tan Yorumlar:
"
|
Tarih: 28.08.2021 Saat: 19:28 |
|
| |
Haber Puanlama |
Ortalama Puan: 0 Toplam Oy: 0
|
|
|