Özgülcan
İstifa dilekçemle birlikte hastanenin içine girmek ve verilmesi gereken yerlere dilekçemin fotokopilerini birer birer bırakıp çıktıktan sonra aldığım tat harikaydı… Başım dik yüreğim rahattı. Emek hırsızlarına ilk kez olsun rahatça duygu ve düşüncelerimi iletmiştim.
Önce çalıştığım servise çıkmıştım ve benimle aynı koşullarda çalışan iş arkadaşlarıma istifa dilekçemi okutmuştum. Herkes çok beğenmişti. Ama şaşırmışlardı da. Bu dilekçenin benim için ilerde sorun yaratacağını söyleyen arkadaşlar da vardı. Dilekçeyi daha ağır bir dille yazmam gerektiğini söyleyenler de…
Çalıştığım hastanede, işverenin bizlere imzalattırdığı sözleşmede, işi bırakmadan en az on beş gün önce istifa dilekçelerimizi vermemizin bir zorunluluk olduğunu, on beş gün öncesinden gerekli birimlere bildirilmediği taktirde hakkımızda yasal işlem yapılacağını, tazminat davası açılacağını açıkça ifade eden bir madde vardı.
Bunun bizi on beş gün ücretsiz çalıştırarak, emeğimizin şiş göbeklilerin midelerine gitmesinden başka ne anlamı olabilirdi ki!…
Sözleşmelerimizin senede bir kez yenilenmesi ve biz çalışan emekçilerin senede bir kez imza atmalarına rağmen, işverenin iki aylık sürelerle bizleri işe girdi çıktı göstermeleri de onların açığıydı. Bu yasal değildi ve bu, en azından bu gibi durumlarda bizim kullanabileceğimiz büyük bir koz olabilirdi. Ama bu bilginin kesinliğinden ancak birkaç çalışma arkadaşım ve avukatlarla konuştuktan sonra emin olabilmiştim. Yani işi bırakmak için on beş gün beklemek (çalışmak) gerekmiyordu. Çünkü biz “sözleşmeli personel”dik!
Hastanedeki diğer arkadaşlara yasal anlamda bizlere sorun çıkaramayacaklarını ve işi bırakmak istedikleri an on beş günlük emeklerini de yanlarına alarak istifa dilekçelerini verebilme hakları olduğunu anlattım. Bunu öğrenmek hoşlarına gitti tabii ki… Nasıl gitmesin?
Sonra istifa dilekçemi ilk olarak çalıştığım servisin Ana Bilim Dalı Başkanı’na vermek üzere hemşire odasından ayrıldım. Bölüm Başkanı’nın odasına ulaştığımda, sekreteri bana toplantıda olduğunu ve toplantının yeni başladığını ve uzun süreceğini söyleyince, dilekçemi bölüm başkanına iletmesini rica ettim.
Çalıştığım servisin başhemşiresi de toplantıdaymış tesadüfen. Yine sekreterde kaldı dilekçem.
Son durağım ise hastanenin başhekimi ve hastane müdürlüğüydü.
Kalın enselilerin olduğu yerde sizi ne karşılar? Tabii ki bir güvenlik! Girişte beni tanıyan bir güvenlik görevlisi ile selamlaştık. “Hayırdır hemşire hanım, bir işin mi var burada?’’ diye ilk sorgu sorusu geldi. Ona istifa dilekçemi vermek istediğimi söyledim. (Çalışanların istifa dilekçelerini bölüm sorumlusuna vermeleri yeterli. Başhekime ya da hastane müdürüne vermesi gibi bir zorunluluk yok ama benim istifa
dilekçemi onlara okutmak istememin nedeni var tabii ki: Tepkimi görsünler istiyorum, hepsi bu.) Güvenlik görevlisi bunu yapmamın gereksiz olduğu gibi şeyler söyledi. Sonra da istifa dilekçemi okumak istedi. Tabii ki ona okuttum. Okuyunca çok ağır bulduğunu, bunu vermememi tavsiye etti. Ben ise bunu yapmayı istediğimi ve yapacağımı söyledim. Sadece okusunlar bu bana yeter dedim ve içeriye girdim. İnanılmaz, onlar da toplantıdalar!
(Hastanenin çoğu toplantıda, sözleşmeliler çalışsın işte.) :) Neyse yine sekreter yolları göründü bana ve o iki dilekçeyi de bıraktıktan sonra hastaneden ayrıldım. Hastaneden hiç bu kadar mutlu ve keyifli çıktığımı hatırlamıyorum! Çok güzeldi. :)
Keyifli eve yürürken telefonumun çaldığını fark ettim. Arayan şu meşhur sekreterlerden biri. “Hemşirelik İşleri Müdürlüğü sizinle görüşmek istiyor.’’ Vay be, koskoca müdürlük cümbür cemaat benimle mi görüşecekler? Hayret, ilk defa başıma geliyor, şaşırtıcı. Sonra telefondaki ses değişti, konuşan müdürlük: “Dilekçenizi okuduk, gelin konuşalım...’’ diyor karşıdaki ses. Bende ona dilekçenin gayet açık ve net olduğunu ve konuşulacak her hangi bir şey olmadığını büyük bir keyifle söyledim. :) Telefonu kapattıktan sonra hissettiğim duygu müthişti.
Hep patronlar gülecek değil ya! :)
Sonra iş arkadaşlarım telefonda. Biri “Bu dilekçe yol gösterici..’’ diyor. Çalışma arkadaşlarım istifa dilekçesini çoğalttırmış ve birer tane almışlar. Birini de hemşire odasında görülebilecek bir yere asmışlar. Emek cephesinden tepkiler olumlu. Dilekçemi okuyan bir çok çalışandan ( doktor, personel, hemşire, temizlik işçileri) olumlu tepkiler aldım. Telefonda bir ses daha “Harikasın, dilekçeni gördük, ben de buna benzer bir şeyler yapmalıyım...’’ diyordu.
İstifa dilekçem “emeğin sesi” olmuştu bir anda.
Olumsuz tepkiler de oldu tabii ki. Kimlerden mi? Tahmin etmek zor olmaz sanırım. Şiş göbeklerden… Düzenlerinin devamlılığını sağlamak isteyen bu emek sömürücülerinden başka kim olabilirdi ki?
Bölüm başkanı hemşire odasına gelmiş, arkadaşları toplamış ve dilekçem üzerine bir konuşma yapmış. “Bu nasıl bir istifa dilekçesi ha? Resmen protesto etmiş bu arkadaşınız ve bu yaptığı da yasal değil! Bilmiyor muydu işe başlarken bu koşullarda çalışacağını? Madem istemiyor ne diye çalışıyor ha? Bu terbiyesizliktir, ekmek kapısına, bize nankörlüktür!’’
Buradan bölüm başkanına benim de bir çift lafım var: Sayın bayım, çalışanlar sahibinin yanında elinden ekmek bekleyen “köpek” değildirler. Emeklerini satar, karşılığında ücretlerini KAZANIRLAR!
Kısacası bizimkilerin gözünü korkutmak, sindirmek adına yapılmış. Bu tavır çirkinliktir. Ne yazık ki çalışanlar hiçbir şey diyememişler bu vatandaşa. İş kaygısı tabii ki. Onlara bir şey söyleyemem, beni neden savunmadınız diyemem, çalışmak zorundalar ve iş alanında çok fazla bir alternatifleri yok. Bu da zaten işverenin karşısında yeterince ezilmelerine neden oluyor.
Dilekçemi merak mı ettiniz? Dilekçemde yazılanlar aşağıda. Dostça kalın...
“Hemşirelik İşleri Müdürlüğüne,
Başhekimliğe,
........... Bilim Dalı Başkanlığına,
2000 yılından beri hastanenizde sözleşmeli personel statüsünde çalışmaktayım. İki ayda bir yenilenen sözleşmeyle iş garantimizin
olmadığı gibi işten atılmak riski içinde bulunmaktaydım.
Bunun yanı sıra aynı işi yapan devlet memuru statüsündeki meslektaşım benden iki üç kat daha fazla ücret almaktaydı.
Bu uygulamadan rahatsız olmayan ve bu uygulamayı çalışma yaşamına geçiren insanların (adaletli) iyi insanlar olmadıkları açıktır. Bizi işten atılma tehdidi ile birlikte bu kadar az ücretle çalıştıranların evlerinde kendilerinin (ve varsa çocuklarının) çalınmış alın terinin parasıyla yemek yediklerini düşünüyorum.
Bu uygulamayı protesto ediyor ve bu dilekçemle istifa ettiğimi bildiriyorum.
Özgülcan
imza”
Yazıcıya Uygun Sayfa
Tavsiye Et
Copyright © Şirince Paylaşım Tüm hakları saklıdır.