Şirince Ana Sayfa - Şirince Haber - Şirince Şiir - İletişim

Açılış sayfanız yapın Sık kullanılanlara Ekle Bize Yazın Sitede Aratınız Sirince_TV İçimizi Acıtan 19 Gerçek! http://arsiv.sirince.net/images/on/10.png  Dayanışma için yıldıza tıklayınız. Devrimci Siteler i ziyaret et
Şiiri okumak için tıklayınız! 
Home Ana Sayfa Downloads Dosya İndir Downloads Forum Forums Radyo - Sohbet Sohbet Your Account Hesabım
Ana Menü
 Şirince Menü
 Tanışalım
 Şirince'den
 Oda TV'den 
 Şirince Damar
 Seçmeler
 Şirince Arşivi
 Devrimci Basın
 Bağlantılar
 Konuk Defteri
 Şirince'ye Yaz
 Hosting  
 Şirince Hosting
 Şiir
 Şiirler Anasayfa
 Şiir Ekle
 Bütün Şiirler
 Şair Listesi
 Şair Ekle
 Açıklamalar
 Yazarlar
 Alev Kutluözen
 Ali Solmaz
 Arzu Kır
 Ayhan Tırıç
 Bülent Tekin
 Esen Yel
 İlhan Büyükcebeci
 İsmail Karayılan
 Mahmut Halil Can
 Mürüvvet Yılmaz
 Necmi Otçu
 Nurettin Kurtuluş
 Onur Çağlar
 Sibel Özbudun
 Tamer Uysal
 Temel Demirer
 Turgay Delibalta
 Turgay Usanmaz
 Yavuz Kalkan
 Okuyalım  
 Aşk / Sevgi
 Devrim Tarihi
 Eleştiriler
 Genel Kültür
 Efsaneler
 Sağlık
 Gülelim
 Kadın
 Haberler
 Kitap Tanıtımı
 Şirince'den
 Aşuremiz
 Ansiklopedi
 Eğlence
 Resim, Fotoğraf, E-Kart
 Ayrıntılı E-Kart Sitemiz
 Oyunlar
 Üyeler
 Hesabım
 Mesajlarım
 Üye Listesi
 Şirince Grup
 Paylaşalım
 Tavsiye Et
 MİNİ SOHBET
 İstatistikler
 En iyi 10
 Anketler
 Genel İst.

Siteye toplam hit
Şu ana kadar
20556990
sayfa izlenimi aldık. Başlangıç: Mart 2001

Müzik Dinle



Bağlantılar
Toplam Site: 196
Toplam Kategori:7
Toplam Ziyaret:132843

 İsmail Beşikçi..
 www.AhmetKayaFan.n..
 Kızıl Can Yıldız..
 Sol Yayınlar Onlin..
 Turkish Language L..
 Oyunlarla İngilizc..
 Türkçe Dersleri..
 Serkan Engin'e ait..
 Gnoxis..
 Toplum Düşmanı..
 TSİP..
 Evrim Teorisi..
 olhayat..
 Paylaşım Radyo..
 Ortak Paylaşım..

 usanmazlar.....
 'Yasak Site'..
 Kızıl Bayrak..
 Turan Dursun Sites..
 --Ozan Rap--..
 ÖzgürOkul.Org..
 yeni özgür haber..
 Yürüyüş..
 Milliyet..
 Eski Şirince..
 Fanatik..
 Halkın Sesi TV..
 Alevi Forumu..
 Anarsi.org..
 Evrensel..

ÇÜRÜME VE MHP

Faşistler Kendilerini Anlatıyor

MHP adını duyar duymaz, katliamları, provokasyonları ve halka sıkılan kurşunları hatırlarız. Çünkü MHP bunlarla özdeşleşmiştir. Bu, MHP'nin kanlı yüzüdür ve gerçektir. Ancak MHP'nin bunu tamamlayan bir yüzü daha var ki, o da çürümenin temsilcisi ve örgütleyeni olmasıdır. Çünkü MHP, kiralık katillerin oluşturduğu bir düzen partisidir. Hal böyle olunca ait olduğu düzenin geleceği için çalışmaktadır. Bu yanıyla "ülkücü", "vatan ve millet" için her türlü fedakarlığa katlanan bir "ideal" partisi olarak tanıtılmaya çalışılan MHP'nin tek "ideali" ve "ülküsü", bu düzenin sürmesidir. Bu düzenin yolsuzluğu yolları, ahlaksızlığı ahlaklarıdır. Hemen hergün deşifre olan mafyaların, çek senet tahsilatçılarının, uyuşturucu kaçakçılığı yapanların arasında mutlaka bir MHP'li faşistin çıkmasının nedeni budur.


Geçmişte kanlı yüzü açığa çıkınca geri çekilip sonra yeniden parlatılarak hükümete taşınan MHP'nin, bugün de, büyük oranda açığa çıkan kirli yüzü örtülmeye çalışılmaktadır. Özellikle Susurluk'tan sonra deşifre olan ve kamuoyunda adı "mafyacı", "çek-senet tahsilatçısı" vb. olarak çıkanlardan sonra; "bunlar ülkücü değil", "bizden değil" denilerek başlatılan "temizlenme" sürecinde yapılan itiraflar ve açıklamalar ise çürümenin boyutunu daha çıplak göstermektedir.

İşte bunlara cevap arayan Ömer Lütfi METE isimli faşist, MHP'nin yayın organı Kurultay Gazetesi'ndeki köşe yazısında şöyle diyor:
"... MHP, altını çizerek söylüyorum, çok ciddi bir 'yozlaşma' tehlikesi ile yüzyüzedir."
"Evet, MHP yozlaşabilir...
"Çünkü teşkilatlar hızla 'ANAP'lılaşma, 'DYP'lileşme belirtileri veriyorlar.
"Bu ne demektir.
"Bu, siyaseti, kişisel konum ve çıkar elde etme aracı sayanların parti örgütlerine hakim olmaları sürecinin başlaması demektir."

Yazar bu tesbiti için ikna edici "kanıt" arayanlara ise şöyle sesleniyor: "Her ülkücü (...) bulunduğu mecliste şöyle bir yoklama yapsın" ve "Baksın bakalım, orada ülkücülerin birbirleri hakkında ortaya atabildikleri iddiaların yarısını, ülkücü olmayanlar atabiliyor mu?
"Bazen öyle gözlemlerde bulunuyorum ki, ülkücünün ülkücüye reva görebildiği sıfatları düşmanları bile aklına getirmez.
"Hangi 'ülkücü meclis'e girseniz, ortada başka ülkücülerin hakkında bir sürü dedikodu, itham, yakıştırma...'Şuyuu vukuundan beter' denecek bir sürü karalama.'
"(...)
"Gerek bürokraside ve gerekse parti içi yarışmada pek çok ülkücünün rakibine nasıl "belden aşağı" vurduğunu görmemek için kafanızı kuma gömmeniz bile yetmez.
"(...)
"Söylenenlerin milyonda biri doğruysa 'ülkücü'lük ölmüşte haberimiz yok." (13 Mart 2000, Kurultay)

Mete, yazısının başlığında; "MHP DE YOZLAŞIR MI?" diye soruyor. Ancak bu soru gereksizdir. Çünkü, MHP yozlaşmanın adı ve temsilcisidir. Düzenin bütün pisliklerini bağrında taşıyan bir partidir. Uyuşturucu ticaretinden ahlaksızlığa, tecavüzden işkenceye, soygundan rüşvete, sapıklıktan yolsuzluğa, katliamdan provakasyona düzenin bütün pislikleri MHP'de de mevcuttur. Bu MHP'nin gerçek kimliğidir. Bugüne kadar demagojik olarak "milliyetçilik", "ülkücülük", "vatanseverlik", "dürüstlük", "ahlak" vb. halkın değer verdiği kavramları kullanması, bu gerçekliğin kitlelerden gizlenmesi içindir. Ancak bugüne kadar bir ölçüde gizlenebilen yozlaşma ve ahlaksızlık artık gizlenemeyecek boyuttadır. Susurluk kazası sonrasında ortaya çıkan ilişkilerle MHP ve faşist hareketin gerçekliği iyice gün ışığına çıkmıştır. MHP'nin iktidar koltuğuna oturmasıyla birlikte ise, bugüne kadar yalan ve demagojilerle tutulmaya çalışılan tabandaki kitle de bu gerçeği daha yakından görmüştür. Bugün devletin ve faşistlerin yaşadığı telaşın nedeni budur. Yazar da bunun çaresini aramaktadır. Ancak bu beyhude bir çabadır.

MHP emperyalizm ve oligarşi tarafından beslenip büyütülen bir kontrgerilla örgütüdür. Ve kurulduğu günden bu yana halk düşmanlığının, yozlaşmanın, ahlaksızlığın temsilciliğini yapmaktadır.

12 Eylül'de faşistler tarafından "Fikri iktidarda kendisi içerde" bir parti olarak tanımlanan MHP, bugün hükümet ortağı olarak ideolojisi, uygulamaları ve kurumları ile iktidardadır. Her türlü sömürü, soygun ve talanın "devlet ve ülke yararı" adına yapıldığı, her şeyin ölçüsünün para olduğu bu düzeni her konuda layıkıyla temsil etmekte ve savunmaktadır. Çünkü bu düzenin sahibi tekeller, bekçisi ise onlardır. Bu bekçilik görevlerini layıkıyla yerine getirmek için yapmayacakları şey yoktur. Onlar, "Bana para gerek para. Parasız da hiçbir şey yapılmıyor ki" diyen Hitler'in, "para ile satın alınmayacak adam olmadığına" inanan Türkeş'in soyundandırlar. Bunların tek "ülküsü" PARADIR. Bu, kurulduğu günden bu yana faşist hareket ve MHP'nin niteliğine damgasını vuran en önemli olgudur.

MHP "Milliyetçi" Değil Emperyalizmin Çocuğudur
"Milliyetçilik" demagojisini elden bırakmayan faşist hareket milliyetçi değil, tam tersine dünyadaki açlığın, yoksuluğun, katliamların, yolsuzluk, ahlaksızlık ve çürümenin sorumlusu emperyalizmin ülkemizdeki maşasıdır. 2. Dünya Savaşı'nın sürdüğü yıllarda (1943) Hitler faşizmi tarafından binlerce mark verilerek örgütlenen faşist hareketin, Hitler faşizminin yenilgisindan sonra yeni efendisi ABD olmuştur. Önde gelen kadroları bizzat ABD tarafından eğitilmiştir. Bunların başında da 1945-1955 yılları arasında 9 yıl ABD'nin çeşitli kontrgerilla merkezlerinde eğitilen ve bütün faşistler tarafından "Başbuğ" olarak kabul edilen Türkeş gelmektedir. İlki 1954 yılında Zonguldak'ta kurulup 1965 yılına kadar ülkenin dört bir yanına onlarca şubesi açılan "Komünizmle Mücadele Dernekleri"nin finansmanı da ABD tarafından karşılanmış ve bunun için 150 milyon doların üzerinde para aktarılmıştır. Babaları; Hitler, Mussolini, Clintonlar, yolsuzluklarla ve uyuşturucu kaçakçılığı ile ünlenen Cunta generalleri Şahinkaya'lar, devlet eliyle Avrupa'da uyuşturucu şebekesi örgütleyen Şükrü Balcılar, hocaları ise; ABD'nin "zenci" mahallelerinde halkı uyuşturmak için fuhuş ve uyuşturucu ticaretini ögütleyen CIA'dır.

MHP Susurluktur
Oligarşinin 12 Eylül öncesi katliamlarda maşa olarak kullandığı faşistler, geçici süre kızağa alınınca, boşluk sürecinde son sürat babalarından gördüklerini ve hocalarından öğrendiklerini uygulamaya geçmişlerdir. Eli kanlı katillerden oluşan "dava" arkadaşlarıyla birlikte çok karlı bir sektör olan uyuşturucu kaçakçılığına, çek-senet tahsilatçılığına, fuhuş sektörüne, bar, pavyon ve kumarhane işletmeciliğine el atarak "Ülkücü Mafya" haline gelmişlerdir. Pis işlerden elde edilen paralar kısa sürede bütün "ülkü"lerini unutturmuş, savundukları "Dava adamlığı", "vatan aşkı"nın yerini, mafyacılık ve çek-senet tahsilatçılığı almıştır. Zira bu ikisi arasında çelişen bir durumda yoktur. Sözkonusu "dava adamlığının" doğal devamı mafyacılık olmuştur. Çünkü öz aynı özdür. Bu halk düşmanlığıdır.
İşte Alaaddin Çakıcılar, Ümit Ölmezler, Drej Aliler, Teyfik Ağansoy'lar, Çatlılar, Oral Çelikler bu sürecin ürünüdürler. Mafya işlerinden elde ettikleri paralarla faaliyetlerini finanse etmiş ve polis-asker cenazelerinden futbol maçlarına, uyuşturucudan kumara, hemen her alanda boy göstermeye başlamışlardır. O günden bugüne burjuva medya tarafından büyük puntolarla "yakalandı" diye kamuoyuna duyurulan çetelerin hemen hepsinin içinde mutlaka, "ülkücü"lükleriyle yerlerini almışlardır. Sadece bu kadarla da sınırlı olmadığı; adam kaçırmaktan haraç almaya, uyuşturucu tüccarlığından kadın ticaretine kadar birçok mafya-kontrgerilla faaliyetinin bizzat içinde oldukları ve örgütledikleri büyük oranda Susurluk'la birlikte ortaya çıktı. Bunu gizlemek için telaşla, "Mafyacıdan ülkücü olmaz", "Onlar bizden değil", "ülkücüler bu işlere karışmaz" demeye başladılar. Ama gerçekler ve yaptıkları tersini gösteriyordu.
"Milliyetçilik" adına kanından kokain çıkan uyuşturucu müptelası, CIA ajanı, ahlaksız Çatlı'lara sahip çıkanlar;
Uyuşturucu satıcılığı ve katillik sıfatının yanına bir de tecavüzcü sıfatını ekleyerek tam bir "vatan kurtaran kahraman" tipinin temsilcisi olan Oral Çelik'leri omuzlarda taşıyanlar;
16-17 yaşında kızlarımızı fuhuşa sürükleyen ve yine bir "ülkücü" tarafından kurşunlanan Nihat Akgün gibi ahlaksızların parasıyla Kurultay'lar düzenleyenler;
Kumarhaneci Ömer Lütfü Topal'la kumarhaneler zinciri kuranlar, kara para aklayanlar;
Kafkaslar'da darbeler yapan ve katliamlar düzenleyenler yine aynı "ülkücü"lerdi.
Susurluk Devleti'nin tüm icraatlarının altında imzaları vardır. Uyuşturucudan kadın ticaretine, yolsuzluktan hayali ihracata, mafyacılıktan çek senet tahsilatçılığına, provokasyondan toplu katliamlara, kumarhaneler zincirinden darbeler tezgahlamaya, kayıplardan işkencelere, CIA ajanlığından kara para aklamaya kadar her türlü pis işin örgütleyeni emperyalizm ve Susurluk Devleti, uygulayanı ise "milliyetçi", "ülkücü", "vatansever" faşistlerdir.

Yapanlar da Yaptıranlar da Aynı Soydandır
Bu devletin ve faşistlerin gerçek yüzüdür. Çünkü aynı işleri yapmakta, aynı ideolojiden beslenmekte ve bu düzenin devamı için katletmekte ve kaybetmektedirler. Devlet faşisttir. Ordu, polis, MİT vb. militarist kurumları başta olmak üzere bütün kurumları faşistleştirilmiştir. Kadrolarının seçimi bizzat MHP ve yan kuruluşları tarafından yapılmaktadır. Sarkık bıyıkları, yakalarında MHP rozetleriyle katleden, kaybeden işkence yapan Özel Tim'ler, provokasyon, katliam ve işkencelerle özdeşleşen MİT ve mensupları; tecavüzlerle, köy yakmalarla, katliamlar ve uyuşturucu ile birlikte anılan JİTEM'ciler; Özbekistan ve Azerbeycan'da tezgahlanan darbelerin mimarlarından, eski Nazi subaylarıyla, Alman gizli servisi (BND) ve faşist hareketlerle ilişkileri yürüten MİT'çi ve MHP'nin yurtdışı örgütlenmesinin sorumluluğunu yapan Enver Altaylı gibi faşistler; "Bin operasyonun" mimarlarından kontrgerilla şefi Mehmet Ağar, Ünal Erkan, İbrahim Şahin, Ayhan Çarkın ve "devletin verdiği yetkiyi" kullanarak halka karşı suç işlemeye devam edenler;
Bir servet vaadedilerek yurtdışına devrimcilerin peşine salınan ve "devlet adına" kurşun sıktırılan uyuşturu ticareti yaptırılan mafyacılardan Sarı Avni, Abuzer Uğurlu, Nurettin Güven, Tevfik Ağansoy, Alaaddin Çakıcı, Hüseyin Baybaşin'lerler, MİT'çi Tarık Ümit'ler, Abdullah Çatlı'lar, mafyacı Drej Ali'ler, Nuri Ergin'ler ve Oral Çelik'ler...
Sedat Peker, Hadi Özcan gibi mafyacılarla kolkola uyuşturucu ticareti yapan ve kadın pazarlayan general olarak ünlenen Veli Küçükler, uyuşturucuyu helikopterle taşıyan, gemi ile sevkiyat yaptıran generaller;
Mafyacıları ve katilleri her renkten diplomatik pasaportlarla donatarak VİP salonlarını emirlerine amade kılanlar ve "Bana milliyetçiler adam öldürüyor dedirtemezsiniz" diyenler;
Her türlü mali desteği veren Güven Sazak, Sabancı gibi tekeller ve "Kumarhaneciler Kralı" Ömer Lütfü Topal'lar...
Katillerin, mafyacıların Avukatlığını yapan Can Özbay, Can Doğancan, Ömer Yeşilyurt ve Necdet Küçük Taşkıner'ler...

Bunların hepsi kendisini "milliyetçi", "ülkücü", "vatansever" olarak tanıtmakta ve istisnasız hepsinin ön adında "ülkücü" yazmaktadır.

Yaptıranların da, maşa olarak kullanılan faşistlerin de ideolojisi aynıdır... Hepsi "milliyetçi" ve "ülkücü"dür. Gazi'de kurşunlar bu sıfatla sıkılmış, yüzlerce insanı kaybedip-katledenler, binlerce köyü yakıp-yıkanlar, işkencehanelerde yüzbinlerce insanı işkenceden geçirenler, yüzlerce-binlerce insanı silahsız ve savunmasızken evde, sokak ortasında, dağ başında üzerine yüzlerce kurşun sıkanlar, katliam kararları verenler bu kimlikle anılmıştır. Onlar da bu kimliği benimsemiş ve bu kimlik altında yaptıklarıyla övünmüşlerdir.
Faşistler bugün, bakan ve milletvekili olanlardan, "deşifre olmamış kahraman" olarak katletmeye, kaybetmeye devam edenlere, kısa süre için hapishanede misafir edilenlerden işadamlığı yapanlara, mafyacılık, haraç toplama, tetikçilik yapanlardan uyuşturcu kaçakçılığı yapanlara kadar geniş bir yelpazede faaliyet göstermektedirler. Dünden bugüne yaptıklarından basına yansıyanlar, yapılan itiraflar ve açıklamalardan belli başlı bazı örnekler bile faşistlerin düzenin bütün pisliklerinin içinde ve bunların örgütleyicisi olduklarını bütün çıplaklığıyla göstermektedir. İşte bunlardan bazıları:

Yolsuzluk Yollarıdır
MHP'nin "yolsuzluklara karşı kampanya"ları yalandır. Yolsuzluklara ne dün ne de bugün karşı olmamışlardır. İşte birkaç örnek;

BOTAŞ Petrol çamuru ihalesinde yaşananlar hakkında ihaleye girenlerden Güney Makina Şirketi sahibi Şemsettin Bilkay, Susurluk Raporu'nda yeralan ifadesinde şunları söylüyor;

"İhaleden önce Baysa Şirketi'nin sahibi Ahmet Baydar ve adamları Köroğlu'ndaki büromu bastı. Ben de kendimi korumak için adam tuttum. İhale günü yaklaşık 10 kişilik bir grupla Botaş Genel Müdürlüğü'ne gittiğimde adamlarım, karşı gruptan çekindiği için güvenliğimi almaktan imtina etti. İhale salonuna girdiğimde karşımda Ahmet Baydar, Kürşat Timuroğlu ve Haluk Kırcı'yı gördüm. İhale Komisyonu üyeleri gelmeden önce tehditlerini sürdürdüler. Bu kişiler ihale sırasında da salonda kaldı."

İktidar olduklarında başta "enflasyonla mücadele" olmak üzere, "Yolsuzluk ve yoksullukla mücadele" edeceklerini içeren programı açıklayan Bahçeli; "Burada kim incinir, kim incinmez buna bakmayız. Kimseye de taviz vermeyiz. Önemli olan milletin yüzünün gülmesidir. Biz buna bakarız. MHP söz verirse yapar. Ucunda ölüm bile olsa." (18 Mart 1999, Zaman) diyordu.
Devlet Bahçeli iktidar koltuğuna oturduktan sonra ise, "MHP'li mütaahhitler devlet ihalelerine girmeyecekler" diye açıklama yapmıştır. Peki doğru mudur? Peki öyle mi olmuştur? İşte cevabı;

17 Mart 2000 tarihli Hürriyet Gazetesi'nde Samsun Devlet Hastanesi'ndeki yaşanan yolsuzlukla ilgili olarak yer verilen bir okur mektubunda şöyle deniliyor: "Hastanede toplam 1.5 trilyonluk inşaat ve tadilat ile çevre düzenlemesi, ihale yapılmadan değerinin çok üstünde fiyatlarla MHP Samsun Milletvekili Vedat Çınarlıoğlu'nun yakını iki firmaya verilmektedir. Bu firmaların biri Ülküm İnşaat, diğeri ise Essa şirketidir."

Mektubun devamında ise bu yolsuzluklarla ilgili soruşturma açıldığı, ancak Sağlık Bakanlığı tarafından müfettişlerin aniden geri çağrıldığı belirtiliyor. Sağlık Bakanı Osman Durmuş ise ne tesadüftür ki(!) MHP'lidir.
17 Ağustos depremi sonrasında mütaahhit firmaların büyük bir açgözlülükle kapmaya hazırlandıkları enkaz kaldırma çalışmalarında, İstanbul'da Bedri Yaşar, Yalova'da ise Erdoğan Çakır adli mütaahhitler ihalede yolsuzluk yaparak 1.5 trilyonluk ihaleyi almışlardır. Her iki mütaahhit de MHP'li olarak tanınmaktadır.
Aslında MHP'lilerin düşünce yapısını en iyi MHP'nin yayın organlarından Kurultay Gazetesi'nin köşe yazarlarından Aslan Bulut şöyle ifade etmiştir:

"Ülkücüler sadece büyük sıkıntılarda akla geliyor... Komünizmle mücadele edilecek, ülkücüler cepheye... Terör konusunda kamuoyu oluşturulacak, ülkücüler cepheye... Çatışmanın sürdüğü bölgelere asker, uzman çavuş sevkedilecek, seçilmiş ülkücüler göreve... Özel timler kurulacak, ülkücüler çatışmaya... Kimse aksini iddia etmesin, ben şahsen şahidim. Kıbrıs konusunda kamuoyu oluşturulacak, ülkücüler sınıra...
"Fakat nerede bir yağlı ekmek varsa, ülkücüler dışlanıyor...
"Bu kadarı da fazla ama...
"Ülkücülere adaletli davranılsın yeter." (27 Eylül 1999 Kurultay)

Yani denmek isteniyor ki, bizi tüm kirli işlerinizde kullandınız ama artık birazda vurgun yapmak istiyoruz, hap bana rabbena olmaz. Her şeyin bir bedeli var madem ki bizi tüm pis işlerinizde kullandınız o zaman bunun karşılığınıda isteriz....
MHP'lilerin resmi gazetelerinden söylemek istedikleri budur. İşte böyle bir mantığa sahip olanların yolsuzluklara karşı mücadele edeceğini söylemek, kargaların bile güleceği kadar komik bir şey olur. Bahçeli de; "Biz Türkiye'nin top yekün kalkınmasından yanayız" derken zaten kastettiği budur. Onlara göre ülkemizin çıkarı ceplerinin dolmasından geçmektedir. Onlar da pastadan pay istemekte ve şimdi de onu almaktadır...
"Yolsuzluk ve rüşvetin bu kadar yaygınlaştığı, kayıt dışı ekonominin GSMH'nın yüzde 40'larına ulaştığı, siyasetin kirlendiği bir Türkiye'de kokuşmuşluğun ve çürümüşlüğün üzerine bir örtü oturtarak bu örtüye de "ülkücü mafya" diye yazmışlar... Nihayet yavaş yavaş örtü bu çürümüşlüğün, kokuşmuşluğun üzerinden kaydı gerçek su yüzüne çıktı. Şimdi söyleyebilir miyiz? Son gelişmelerde hiçbir ülkücü bir Bakanı, ülkücü bir milletvekilini, ülkücü bir işadamını gördünüz mü? Var mı? (28 Mart 1999, Cumhuriyet. Devlet Bahçeli ile röportaj) diye de soruyor.

Biz soralım; "Ülkücü-milliyetçi" olmayan çek-senet tahsilatçısı, mafyacı, işkenceci, "vatan için" kurşun sıkan katil, uyuşturucu kaçakçısı... var mı? Yoktur. Bulamazsınız...

Bir Verilen Sözlere, Bir de Yapılanlara Bakın...

"Seçim meydanlarında yalan vaatlerle insanlarımızın iradesini çalarak iktidar olma yolunu kullanmak, siyasi ahlaksızlıktır. Vaatlerimiz yapabileceklerimizdir." (2 Nisan 1999, Hürriyet Gazetesi) diyordu Devlet Bahçeli.

Halk enkaz altında iken, bunlar, "Sosyal Güvenlik Reformu" demagojileriyle halkı mezarda emekliliğe, enflasyonla mücadele diye açlığa ve yoksulluğa, Tahkim Yasasıyla köleliğe mahkum ettiler. Onlar milletin yüzünün gülmesi için değil tekellerin, emperyalistlerin yüzünün gülmesi için çalıştılar, hala da çalışıyorlar. Evet, emperyalizme verdikleri sözü yapmaktadırlar. Tahkim, Sosyal Güvenlik Reformu, özelleştirmeler, peş peşe gelen zamlar, silah alımları, nükleer santral vb. "milletin" değil, emperyalizmin çıkarı için yaptıklarının belli başlılarıdır.

"Türkiye yıllardır AB'ne girmeye çalışıyor. Ancak milli eğemenliğin devri konusunda milliyetçilerin endişesi var..." (21 Nisan 1999, Milliyet),

"Kıbrıs... bizler için de haysiyet ve namus meselesidir...." (7 Temmuz 1999, Zaman)

Bu sözler de, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye aittir. "Namus", "haysiyet" zaten yoktu, efendileri isteyince endişeleri de bir anda yok oldu. Başta Kıbrıs olmak üzere ABD'nin her dediğini yaptılar, Tahkim'le vatanın satışının altına imza attılar ve tüm bunları "vatanseverlik", "ülke çıkarı" adına savunmaktan geri kalmadılar.

MHP İkiyüzlüdür, Yalancıdır
Yolsuzluk yolları, rüşvet, torpil karakterleridir...
MHP'liler kendi tabanlarına seslenirken "Ülkücü kadrolar devlette mutlaka söz sahibi olacak" derken, kamuoyuna yönelik açıklamalarında ise, devlet kademelerinde partizanca uygulamalara ve adam kayırmacılığına müsamaha göstermeyeceklerini, "kadrolaşmaya" karşı olduklarını söylemektedirler. İktidar ortağı olduklarında sergiledikleri pratik ile bu yalancılıkları, ikiyüzlülükleri daha net açığa çıkmıştır. Bakanlıklardan belediyelere kadar yapılan atama ve faşist kadrolaşma ile ilgili onlarca örnek hemen her gün basında yer almaktadır.

15 Mart 2000 tarihli Sabah Gazetesi'nde, "İşte Silahın Gücü" başlığı ile verilen haberde, MHP'li Tunca Toskay'ı Meclis'te silahla kovalayan MHP Samsun Milletvekili Cemal Enginyurt, haberin basına yansımasından sonra, "sağolsunlar, kırmıyorlar" diyor ve nasıl "dürüst" olduklarını anlatıyor: "Bakana (Tunca Toskay'a -bn) DİE'ye işe alsın diye 16 kişinin ismini bildirmiştim. Bir süre sonra bizim Ordu İl Başkanını aramış, 'Ya, bu 16 kişi fazla, 10'unu işe alsak olmaz mı?' demiş. İl başkanı da beni arayıp sordu. Ben de madem 10 kişi alabiliyor, alsın dedim..." diyor.

Ahlaksızlık Ahlaklarıdır

İki tarih bir kişilik...
Tarih 24 Kasım 1999, MHP hükümette...

Sabah gazetesinde bir açıklama: "Trabzon'a turist gelmiyor, Nataşa da. Feribot seferleri iptal oldu. Herkes Nataşa edebiyatını bıraksın. Bu insanların 1 milyon dolar gelir sağladığını unutmayalım"

Bu sözler yeri geldiğinde "Türk milliyetçisi" olmakla övünen ve vatan millet, ahlak, onur namus, şeref vb. üzerine mangalda kül bırakmayan bir faşiste, MHP Trabzon Milletvekili Orhan Bıçakçıoğlu'na ait. "Bir insanın fikri neyse, zikri de odur" denir. Peki bu sözlerin sahibi Orhan Bıçakçıoğlu'nun ki nasıl acaba? İşte bir örnek ve sorunun cevapları:

Tarih 2 Aralık 1999. Sabah gazetesinde bir haber: "MHP Trabzon Milletvekili Orhan Bıçakçıoğlu'nun, mankenle 'İstanbul kaçamağı' VİP salonunu kullanmasıyla açığa çıktı" diye başlıyor ve; "MHP milletvekili Bıçakçıoğlu'nun Evren Aygün'ü, 'maiyetindeki bir erkek olarak' gösterdiği ve bu sayede VİP salonundan uçağa bindirdiği ortaya çıktı" diye devam ediyor.

MHP Lideri Devlet Bahçeli "Türk aile yapısı korunacak" açıklaması yapıp, halkın duyguların sömürürken, milletvekilleri "bir milyon dolar" getiriyor diye "Turizm" adı altında fuhuş sektörünün geliştirilmesiyle uğraşmaktadır. Bunlar, halkın daha fazla yozlaşması demek olan fuhuşun önünün açılmasını isteyenlerdir. Kadınlarımızı, kızlarımızı pazarlayan tüccarlardır. Devletin ve faşistlerin fuhuşa ve her türden ahlaksızlığa karşı kampanyalar düzenlemeleri göstermeliktir. Bu düzende onur, namus, erdem, ahlak-alınır satılır hale getirilmiştir. MHP'liler de bunun için ellerinden gelen hiçbir "fedakarlığı" esirgememiş, canla-başla çalışmışlardır.

Aslında MHP'lilerin ahlaki düşkünlükleri bilinmeyen bir şey değildir. 18 Nisan seçimlerinden hemen önce Devlet Bahçeli hakkında Tuğrul Türkeş ekibinin elden dağıttığı bildiride, MHP yönetici ve Milletvekili adaylarının "seks düşkünlüğü"ne ilişkin olarak: "Kokteyle katılan her erkek tanıştığı her kadını telefondan arayıp sonra da o kadınla alem yapıyor. Bu seks oyununun adı 'Bir koy yüz al'. Masonlardan farkı İl Başkanlarının çete üyesi ve çok namuslu olmalarıdır. Kendi kadınlarını götürmüyorlar, sokakta tanıştıkları ile ilişkiye giriyorlar." diyerek bunu kendi ağızlarından itiraf etmişlerdir.

Bunlar Çatlılarla, Kırcılarla, Oral Çeliklerla aynı soydandır. Aynı ideolojiden beslenmekte, onlar gibi düşünmekte ve yaşamaktadırlar. "Uyuşturucuya karşı kampanya" başlatan mafyacı Sedat Peker gibilerinin Veli Küçük'lerle kolkola kadın pazarladıkları, uyuşturucu ticareti yaptıkları gibi her türden pis işin altından bunların çıkması tesadüf değildir. Üstelik bunlar tekil örnekler de değildir. Her türlü pis işte aslan payı onlara aittir. Onur, namus, ahlak, onlara uzak kavramlardır. Değerleri para ile ölçülüp biçilir. Onların herşeyi satılıktır, herşeye de satılık gözüyle bakarlar. Ölçüsü ise Amerikan dolarlarıdır. Bir milyon dolar için kadın ticaretini meşru göstermeye kalkanların, bu miktar arttıkça söylemeyecekleri ve yapmayacakları şey yoktur. Tahkim Yasası'na onay vererek, Kıbrıs'ta ABD çözümünü kabul ederek, bunu fazlasıyla göstermişlerdir.

Hırsızdırlar...

Hitler Yahudilerin canları da dahil herşeylerini almıştı... "Başbuğ"ları ise toplanan yardım paralarını... Toplanan paraları çalan sadece Türkeş de değildir. Fırsatını bulan yapmıştır. İşte bir örnek:

12 Eylül askeri faşist cuntası sonrasında, MHP'li faşistler hakkında açılan davaların birinde, Mustafa Verkaya ile ilgili bir olay hakkında, Halide Çetin adlı bir faşistin Savcılık'ta ifadesi alınır. Halide Çetin ifadesinde şunları söyler;
"(...) Ülkü Ocakları Başkanı Mustafa Verkaya ve kadınlar kolu başkanı Ferahnaz'ın usulsüz kredi aldıklarını araştırmışlar... Mustafa Verkaya teşkilatın parasından kendisine bir ev almış, bir de araba almış..."

Hırsızlık, gasp, haraç toplamak, silah kaçakçılığı, dolandırıcılık ve tabii ki mafyacılık, en sevdikleri mesleklerdir. İşte bu konuda basına da yansıyan örneklerden;

"İzmir'de, 'Pizza Kralı' olarak anılan Abbas Türker'den tehdit yoluyla bir milyar 100 milyon lira haraç isteyen Çamdibi Ülkü Ocakları Başkanı Necat Sümbül ve dört adamı suçüstü yakalandı." (2 Kasım 1999 Milliyet Gazetesi)

"DGM Savcılığı'na verdikleri ifadelerde MHP İl İdare Kurulu üyesi olduğunu söyleyen Cahit Çelik ile eski MHP Diyarbakır İl Sekreteri olduğunu belirten Mehmet Nazif Ergin ve eski MHP İl Başkanı İbrahim Yiğit'in korumalığını yaptığını anlatan Mehmet Bakan ile Ramazan Metin, Takyettin Işık adlı sanıklar hakkında Savcılık tarafından hazırlanan iddianamede, 20'şer yıl ağır hapis cezası istendi. Savcılık tarafından hazırlanan iddianamede çete kurdukları belirtilen sanıkların, çeşitli tarihlerde Musa Yılmaz ile Mehmet Çarkanat adlı şahıslardan para gasp ettikleri, Abdülmehdi Yılmaz adlı kişiye ait sahte bir milyar lirayı tedavüle koydukları, Sait Şeker adlı şahsın oğlunun askerlik işini erteleme bahanesiyle 150 milyon lira aldıkları, Sıddık Aktaş ve Aziz isimli şahısların cezaevlerinde bulunan yakınlarının serbest bırakılabilmesi vaadiyle 4 bin dolar dolandırdıkları kaydedildi." (6 Temmuz 1999 Cumhuriyet Gazetesi)

"(...) MHP İzmir ikinci Başkanı Hulusi Bulut'un dolandırmadığı, borç para alıp üzerine yatmadığı kimse kalmamıştır." (Tuğrul Türkeş'in dağıttığı bildiriden)

"Ekim ayı sonlarında Çetin (Sefa Şevkat Çetin -bn), İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlar Bürosu görevlileri tarafından bir halı dükkanı sahibinden haraç alırken suçüstü yakalandı." (Aktaran:Necdet Pakmezci-Nurşen Büyükyıldız, Ülkücüler, Kaynak Yayınları, Syf:288)

Ardahan Göle İlçesi MHP İlçe Başkanı Cihan Gürer, komşusundan borç aldığı 1300 markı ödememek için, komşusunun oğlu "Ahmet Kaya'yı kaçırıp, silah zoruyla, borcunu ödediğine ilişkin senet imzalatıyor." Adliyeye intikal eden bu olay sonrasında ise "delil yetersizliği"nden dolayı beraat ediyor. (Bkz. 20 Mart 2000 Gazeteler)

"Verkaya, Ökkeş gibi Maraşlıdır. Kaçakçılık şebekeleriyle ilişkisi vardır. Şimdi halen içerde olan Ökkeş'e sürekli sahte isim kullanarak para göndermektedir. Verkaya'nın Varna'ya gidiş sebebi, buradaki şahıs aracılığıyla Türkiye'ye silah naklini sağlamaktır. Bu şahıs silahları Türkiye'de direkt olarak Mustafa Verkaya'ya gönderecektir. Yani şebekenin Türkiye temsilcisi Verkaya olacaktır. Mustafa, gelen silahları MHP ve ÜGD'ye aktaracaktır.(...)" (Ali Yurtaslan, İtiraflar, Kaynak Yayınları, Syf:128)

"İstanbul'daki MHP örgütünün karanlık örgütlerle çok girift ilişkileri vardır. Mesela Oflu İsmail'in İstanbul MHP'ye büyük yardımlar yaptığını duydum. Bu adam kaçak duruma düştükten sonra teşkilatın başına eniştesi geçiyor. Bu adam da MHP'ye büyük yardımlar da bulunuyor."(age. Syf:131)

"Ülkücü Mafya olmaz", "Ülkücülerin mafyayla bir ilişkileri yoktur" derler. Gerçek ise tam tersidir. İşte örnekler:

"Kemal Bayrak (Bursa Emniyet Müdürü -bn-), Evcil'in çevresindeki kişilerin büyük bölümünün 'eski ülkücüler' olduğunu da vurgulayarak bu kişilerin birbirlerini çok iyi tanıdıklarını söyledi." (21 Ekim 1998 Cumhuriyet Gazetesi)

MİT'in 1996'da Erbakan'a verdiği dosyanın "Özgeçmişler" bölümünde Aladdin Çakıcı ile ilgili şunlar anlatılmaktadır;

"(...) 12 Eylül öncesi ülkücü kesime ait çeşitli kumarhane, klüp ve işyerlerinden kaynak sağlayan ülkücü militanları sakladı. Harbiye'de kumarhane açtı. Hakettin Biber adına bir yazıhane açıp piyasadaki batık senetleri tahsil işiyle uğraştı ve yüzde 50 komisyon alarak büyük paralar kazandı. Yurtdışında bulunan firari ülkücülerle bağlantılıdır. (...) İstanbul'daki Ermeni ve Yahudi işadamlarından para çaldı. Alpaslan Türkeş'in talebiyle genel seçimlerde kullanılmak üzere 1989'da 200 milyon lira para yardımında bulundu." (18 Şubat 1998, Yeni Yüzyıl -28 Ağustos 1998 tarihli Milliyet Gazetesi'nde de aynı habere yer verilmiştir.)

Yine Jens Meckenburg, "NATO'nun Gizli Terör Örgütü GLADIO" adlı eserinde Baden Baden'da Hotel Brenner'de çekilmiş bir fotoğraftan sözetmektedir. Fotoğrafta bir masa etrafında dört kişinin oturduğunu, bunlardan üçünün Genelkurmay eski üyelerinden General Orhan Karabulut, Doğan Holding patronu Aydın Doğan ve Özer Çiller olduğunu söylerken, 4. kişi hakkında kullandığı şu ifadeler ilgi çekicidir;

"Hotel Brenner'de masada oturanlar arasında Türk mafyasından ve uluslararası uyuşturucu tüccarı Hüseyin Duman da vardır. Kendisi Bozkurtların da dahil olduğu faşist Türk partisi MHP'nin önde gelen üyelerindendir." (a.g.e. Syf:131-132)
Irz Düşmanı
Ve Katildirler

"Rus revü grubundan Svetlana Gremola adlı bir kadın zorla kaçırıldığı ve kendisine tecavüz girişiminde bulunulduğu iddiasıyla şikayetçi olmuştu. Şikayet üzerine polislerin, Turan Güneş Bulvarı'ndaki bir büroya düzenledikleri operasyonda Oral Çelik ile bir arkadaşı gözaltına alınmıştı." (13 Kasım 1999, Cumhuriyet Gazetesi)

"Nagehan POLAT Trakya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi'nde araştırma görevlisiydi. 11 Ekim'de tecavüz edildikten sonra öldürüldü. Nagehan Polat'ı öldürenler, olayla ilgisi olanlar tek bir noktada buluştular: Hepsi de faşistti. Ve Edirne'nin Süloğlu ilçesindeki faşist örgütlenmeyi yönlendiriyorlardı. Sapık faşist Orhan Dinç, Nagehan Polat'ı öldürürken, yanında olanlar Kani Candar, Ayhan Kulaklı ve Aydemir Aslan'dı. Aydemir Aslan 27 Mart seçimlerinde Süloğlu İlçesi Belediye Meclisi kontenjan adayı olarak MHP tarafından önerilmişti. Bu dört sapığın hepsi de yıllardır bölgede faşist örgütlenmeleri organize eden insanlar olarak tanınıyorlar." (Devrimci Gençlik Özel Sayı:36, Yıl:5, 12 Kasım 1994)

İşte kendi ağızlarından itirafları...
"Bahçelievler'deki olaylarda yer alan gruplardan biri de Bilal Demir, Mustafa Çıtak ve Mehmet Ayan'ın kurduğu soygun çetesidir. Ankara şubesi 'Artık olay istemiyoruz masrafları da karşılamıyoruz' dediği için bunlar soygunlara giriştiler. (...)
Yine bunlar Bahçelievler-Emek arasında 60. Sokak'ta gasp için bir eve girdiler. Ev sahibi evde yoktu, sadece kızları vardı. 'Bu kadar uğraştık boş çıkmayalım' diyerek kızlara tecavüz ettiler." (Ali Yurtaslan, İtiraflar, Kaynak Yayınları, Syf:41)

"Kayaş'tan Arif Çok isimli bir şahıs, yedi kişiyle beraber, cinayet suçundan yargılanıyordu. Arif Çok, bu davada yargılanan Mehmet Aktepe isimli zavallı bir şahsa cinayet suçunu kabul etmesi için baskı yaptı. Mehmet cezaevinde dövüldü. Fakat baskılara rağmen suçu önceleri kabul etmedi.
Daha sonra Erdem Şenocak'ın emriyle bu şahsın karısı dağa kaldırıldı ve tecavüz edildi. Bu tecavüz olayı sırasında bir ara Mehmet suçu kabul etti. Kadın cezaevine gelerek suçu kabul etmesi için kocasına baskı yapıyordu." (age. Syf:64)

"Burhan Güneyli, başkan olduğu dönemde, Etlik Ülkü Ocağı'na kız götürüp ırzına geçmiş, burada kendisine yönetim kurulundan iki kişi de nöbet tutmuştu. Baki Ceylan ise, aynı yatakta yatmak zorunda kaldığı bir ülkücü kız arkadaşını sabaha karşı ırzına geçerek uyandırmıştı." (Ömer Tanlak, İtiraf, Kaynak Yayınları, Syf:47)
Son süreçte burjuva medya ve TV kanallarında bolca yayınlanan Hizbullah vahşetiyle ilgili haberler ve görüntüler, herkesin tüylerini ürpertmiştir kuşkusuz. Ancak geçmişte çuval cinayetleriyle, Maraş, Çorum, Malatya vb. bir çok yerde gerçekleştirdikleri vahşice katliamlarla MHP'li faşistler de bundan geri olmadıklarını ispatlamışlardır. Bu niteliklerini bugün de büyük bir başarıyla sürdürmektedirler.
İşte bir örnek:

Kafası taşla ezilerek öldürülen 9 yaşındaki Hüseyin Akbaş'ın katillerinin 'Keçiören Belediye Başkanı Turgut Altınok tarafından kurulduğu' bildirilen 'A Takımı'na mensup oldukları saptandı.
A Takımı'na mensup üç katilin yakalanmasıyla birlikte, bu kişiler, önce 9 yaşındaki Akbaş'a tecavüz etmek istediklerini, Akbaş'ın direnmesi üzerine dövdüklerini, arkasından kafasına taşla vurduklarını ve öldürmek için boğazını kestiklerini itiraf ettiler.
19 Mayıs mahallesi halkı ise olayın faillerinden Kürşat Kıyak'ın arkasında Ülkü Ocakları'nın bulunduğunu, kendisinin de A Takımı'na dahil olduğunu ve dedesi Hikmet Kıyak'ın da kendisini mahallede "MHP Temsilcisi" ve mahalle muhtar adayı olarak tanıttığını söylüyorlar.
İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı 2 No'lu Askeri Mahkeme'deki bir davada ülkücü-mafyacılardan Tevfik Ağansoy, itiraflarında şöyle diyor;
"Ülkücü Mehmet Öz, Gülşen Kavak ile yaşadığı dost hayatını, onu öldürmekle, kadını da komünist olarak tanıtmakla noktalamıştır. Kadına işkence yaparak, cinsel organına kazık sokmuşlar, daha sonra da iple boğmuşlardı. Bir gazete kadının öyle fotoğrafını da yayınladı. Kadının cesedini Arnavutköy'de buldular. Bu olayı bizim bölgeden Mehmet Öz, Hasan Tayger ve Ali Peker adlı arkadaşlarımız yapmıştı..." (Soner Yalçın-Doğan Yurdakul, Reis, Syf:82, Dipnot:1)

MHP'liler kendilerini "milliyetçi", "Türkçü" olarak göstermeye çalışırlar ama alakası yoktur. Gerçekte emperyalizmin uşağı olduklarından, emperyalizm kaynaklı bütün sapkın akımlarla da bir şekilde bağlantıları vardır.

"Tekirdağlı Satanist Evrim, Satanistler'in bir bölümünün de milliyetçi olduğunu söyledi.
Körmös death metal topluluğunun lideri kendine Gök Yabgu Han diye bir takma ad seçmiş. (...) Körmös elemanları, ülkü ocaklarında dostları bulunduğunu ve özel konserler tertip ettiklerini dahi söylemişler." (21 Ekim 1999 Sabah)

Şantajcıdırlar

İstediklerini elde etmek için her yolu ama her yolu denerler.
"1978'in Eylül, Ekim ve Kasım aylarında bu kurduğumuz tezgahla birçok hakim ve savcıya kanca atıldı. Bunların bir kısmı tekliflerimizi kabul ettiler ve yukarda isimlerini belirtiğim (Serpil, Türkan, Mine, H.B. -kitaptan bn-) dört kızla ilişki kurdular. Bunların kızlarla ilişkileri sırasında filmleri çekildi ve sonra kendilerine şantaj yapıldı. Tehditle yıldıramadığımız, rüşvet teklifimizi kabul etmeyen hakimler bile bu durumla karışlaşınca isteklerimizi kabul etmek zorunda kaldılar." (age. Syf:59)

Bu kadar pislikle içiçe olanların içki, kumar ve uyuşturucu kullanmamaları düşünülebilir mi? Düşünülemez elbette.

"İçki konusunda bazı kişilere izin verilirdi. Bazıları ise ağır ceza ile cezalandırılırdı.
Kumar ise oldukça yaygındı. Bu da kişilerin boş zamanlarının çok oluşundandı. Bunda da içki gibi özel müsamaha vardı.
Esrar da oldukça çok kullanılan bir madde idi, ama bu da diğerleri gibi özel kişilere mahsustu." (age. Syf:47)

MHP'nin Seçimlerde Çıkardığı Milletvekilli Adayları
Meclis'teki MHP Milletvekilleri, MHP'nin Aynasıdır...
Aslında sadece Meclis'teki MHP'li Milletvekillerine ve seçim döneminde gösterdiği milletvekili adaylarına bakmak bile MHP'yi tanımak için yeterlidir.
MHP Gümüşhane Milletvekili Ahmet Uçaş; Mütaahhitken yolsuzluk yaptığı iddiasıyla hakkında açılan dava halen sürüyor.

MHP Malatya Milletvekili Fahri Yüksel; 7 Haziran 1978'da Malatya'da öğretmen Nevzat Yıldırım'ın öldürülmesinde Oral Çelik'e suç ortaklığı yaptı. Bu davadan mahkum oldu.

MHP Urfa Milletvekili Muzaffer Çakmaklı; Sedat Bucak'ın ortağı. Uyuşturucu kaçakçılığıyla suçlanıyor.

MHP İzmir milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu; 1990'da Çatlı ile birlikte Zürih'te Bestadel Cezaevi'nden kaçtı.

MHP Zonguldak milletvekili İsmail Hakkı Cerrahoğlu (Parlak); 12 Eylül öncesi Demokrat gazetesi muhabirini öldürmekten yargılandı. Zaman aşımından beraat etti. Aynı davadan yargılanan arkadaşları "Ölüm emrini İsmail Hakkı Parlak verdi" diye ifade verdiler. Parlak, Cerrahoğlu'nun asıl soyadıydı, bu olaydan kaynaklı olarak değiştirdi.

MHP Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak; Kemal Türkler'in katil zanlısı, Ünal Ağaosmanoğlu'nun Kuşadası'nda "iş ortağı". Uyuşturucu suçundan Almanya'da hapis yattı.

Eski MHP'li yeni DYP'li Celal Adan; MHP'nin '80 öncesi İstanbul grubunda Yılma Durak'a bağlı Mustafa MİT ve Mustafa Verkaya ile birlikte "Vurucu Güç" olarak çalıştı. Flash TV baskınında başrolü oynadı. Mesut Yılmaz'ın Budapeşte'de yumruklanmasına adı karıştı. (Nisan 1999, Gazeteler)

"Sarkık bıyıklı ülkücü polis" olarak adlandırılan Mehmethan Tokuş, 18 Nisan seçimlerinde MHP İstanbul 2. Bölge'den milletvekili adayı gösterilmişti. Tokuş, 1970'li yıllarda Kırşehir'de Kemal Köksal ve Mehmet Karakaya adlı kişilere işkence yapmaktan Kırşehir Asliye Ceza Mahkemesi'nde 2 Kasım 1982'de 2 ay 15 gün hapis cezası almış birisiydi. Sadece bu kadar mı? Değil elbette.
1989'da "hırsızlık yaptığı" gerekçesiyle gözaltına alınan Hacıhüsrevli Neriman Papiş'in işkenceyle öldürülmesinden hakkında dava açıldı. Ancak "delil yetersizliğinden" beraat etti.
Kırklareli Vize ilçesinde Seyfi Meriç isimli solcu bir öğrenciyi sırtından vurarak yaralamaktan ve olay sırasında sarhoş olduğundan kıdem indirme cezası almıştı.
Gazi Polis Karakolu'nda simitçi Bayram Duran'ın işkenceyle öldürülmesinden ve Gazi olayları sırasında panzerden halkın üzerine ateş açılmasından sorumlu bir katil, işkenceciydi. Ama tüm bunlar, onun "milliyetçi, vatansever" MHP tarafından milletvekili adayı olarak gösterilmesine engel olmadı. (Bkz. 10 Mart 1999 Cumhuriyet)

Kendilerini En İyi Yine Kendileri Anlatıyor
"Her biri şehit mezarı olarak gördüğümüz, MHP ve ocak teşkilatımızı tahsilat yuvasına, menfaat yuvasına ve geneleve çevirenler artık korksun...
"Bahçeli, Yusuf Kırkpınar'a homoseksüel diyor. İzmir Ülkü Ocağı Başkanı Abidin Bilgin komite üyelerimizden birinin yanında Bahçeli'nin suratına zürriyetsiz Pinokyo, Homo diye bağırıyor...
"Derin Devletle işbirliği yapan MHP de çürümüştür, çek, senet, seks mafyası haline gelmiştir."
"Devletin bütçesinin yarısını alıp,
halkı uyutan derin devletin istediği de budur. Pe...... derin devlet şu anki MHP'nin meclise girmesini istiyor. Karakter yoksunu şu anki MHP ile meclis bağdaşıyor." (18 Nisan seçimlerinin hemen öncesi Tuğrul Türkeş grubunun hazırladığı bildiriden)

Bunları söyleyen Kafkaslar'da uyuşturucu ticaretini yönlendiren, MOSSAD destekli eroin ticaretinde gayrı meşru ilişkileri yürüten ve genel başkanlık yarışını kaybeden, bütün faşistlerin "Başbuğ"unun oğlu Tuğrul Türkeş. Sözü edilen milletvekili adayları ise Bahçeli tarafından kamuoyuna "Koç gibi" diye tanıtılan katiller, ahlaksızlar güruhu... Birbirini çok iyi tanıyorlar... Bunlara eklenecek çok fazla bir şey de kalmıyor.

MHP Halka Hesap Vermekten Kurtulamayacak
MHP'nin tarihi, halklarımıza karşı uygulanan faşist saldırıların tarihidir. MHP, başından beri faşist bir parti olarak kurulmuş ve örgütlendirilmiştir. MHP, faaliyetlerinde halka yönelik saldırılarla sınırlı kalmamış, her türlü insanlık dışı pis işin içerisinde yer almış ve organize etmiştir. Susurluk Devleti'nin en güvenilir çocuğu olan MHP, bugün hükümettedir ve faaliyetlerini daha rahat sürdürmektedir.

Halklarımızı "vatan", "millet" demagojileriyle aldatan MHP, elbette halklarımıza karşı işlediği suçların hesabını bir gün mutlaka verecektir. Bugün vahşete, katliamlara, çürümeye ve pisliğe karşı mücadele etmek elbette tek başına MHP'ye karşı mücadele etmek değildir. MHP, Susurluk Devleti'nden ayrı değildir. MHP'ye karşı mücadele Susurluk Devleti'ne karşı mücadeledir.
Halklarımız her türlü pisliğin kaynağı ve sorumlusu olan Susurluk Devleti'ni de, onu koruyup kollayan ve ayakta durması için halklara karşı her türlü saldırıyı gerçekleştiren MHP'yi de yok etme gücüne sahiptir. Bu güç gösterilecektir...

Kurtuluş / Nisan 2000



Yazıcıya Uygun Sayfa  Yazıcıya Uygun Sayfa      Tavsiye Et  Tavsiye Et






Copyright © Şirince Paylaşım Tüm hakları saklıdır.

Yayınlanma:: 2005-06-05 (6255 okuma)

[ Geri Dön ]

Bu resmi görmeniz için 'flash player' iniz olmalş...
© w w w . s i r i n c e . n e t 1999-2008 Bütün hakları saklı Degildir!


Sitemiz katılımcıların düşüncelerini düşünce özgürlüğü ortamında paylaştığı bir sitedir.
Yazılan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. Sitemizdeki her türlü materyal kullanılabilir. Lütfen sitemizi kaynak gösteriniz.
Web site engine's code is from PHP-Nuke
Sayfa Üretimi: 0.17 Saniye