Faşistler Kendilerini Anlatıyor
MHP adını duyar duymaz, katliamları, provokasyonları ve halka sıkılan kurşunları hatırlarız. Çünkü MHP bunlarla özdeşleşmiştir. Bu, MHP'nin kanlı yüzüdür ve gerçektir. Ancak MHP'nin bunu tamamlayan bir yüzü daha var ki, o da çürümenin temsilcisi ve örgütleyeni olmasıdır. Çünkü MHP, kiralık katillerin oluşturduğu bir düzen partisidir. Hal böyle olunca ait olduğu düzenin geleceği için çalışmaktadır. Bu yanıyla "ülkücü", "vatan ve millet" için her türlü fedakarlığa katlanan bir "ideal" partisi olarak tanıtılmaya çalışılan MHP'nin tek "ideali" ve "ülküsü", bu düzenin sürmesidir. Bu düzenin yolsuzluğu yolları, ahlaksızlığı ahlaklarıdır. Hemen hergün deşifre olan mafyaların, çek senet tahsilatçılarının, uyuşturucu kaçakçılığı yapanların arasında mutlaka bir MHP'li faşistin çıkmasının nedeni budur.
Geçmişte kanlı yüzü açığa çıkınca geri çekilip sonra yeniden parlatılarak hükümete
taşınan MHP'nin, bugün de, büyük oranda açığa çıkan kirli yüzü örtülmeye çalışılmaktadır.
Özellikle Susurluk'tan sonra deşifre olan ve kamuoyunda adı "mafyacı", "çek-senet
tahsilatçısı" vb. olarak çıkanlardan sonra; "bunlar ülkücü değil", "bizden değil"
denilerek başlatılan "temizlenme" sürecinde yapılan itiraflar ve açıklamalar
ise çürümenin boyutunu daha çıplak göstermektedir.
İşte bunlara cevap arayan Ömer Lütfi METE isimli faşist, MHP'nin yayın organı
Kurultay Gazetesi'ndeki köşe yazısında şöyle diyor:
"... MHP, altını çizerek söylüyorum, çok ciddi bir 'yozlaşma' tehlikesi ile
yüzyüzedir."
"Evet, MHP yozlaşabilir...
"Çünkü teşkilatlar hızla 'ANAP'lılaşma, 'DYP'lileşme belirtileri veriyorlar.
"Bu ne demektir.
"Bu, siyaseti, kişisel konum ve çıkar elde etme aracı sayanların parti örgütlerine
hakim olmaları sürecinin başlaması demektir."
Yazar bu tesbiti için ikna edici "kanıt" arayanlara ise şöyle sesleniyor: "Her
ülkücü (...) bulunduğu mecliste şöyle bir yoklama yapsın" ve "Baksın bakalım,
orada ülkücülerin birbirleri hakkında ortaya atabildikleri iddiaların yarısını,
ülkücü olmayanlar atabiliyor mu?
"Bazen öyle gözlemlerde bulunuyorum ki, ülkücünün ülkücüye reva görebildiği
sıfatları düşmanları bile aklına getirmez.
"Hangi 'ülkücü meclis'e girseniz, ortada başka ülkücülerin hakkında bir sürü
dedikodu, itham, yakıştırma...'Şuyuu vukuundan beter' denecek bir sürü karalama.'
"(...)
"Gerek bürokraside ve gerekse parti içi yarışmada pek çok ülkücünün rakibine
nasıl "belden aşağı" vurduğunu görmemek için kafanızı kuma gömmeniz bile yetmez.
"(...)
"Söylenenlerin milyonda biri doğruysa 'ülkücü'lük ölmüşte haberimiz yok." (13
Mart 2000, Kurultay)
Mete, yazısının başlığında; "MHP DE YOZLAŞIR MI?" diye soruyor. Ancak bu soru
gereksizdir. Çünkü, MHP yozlaşmanın adı ve temsilcisidir. Düzenin bütün pisliklerini
bağrında taşıyan bir partidir. Uyuşturucu ticaretinden ahlaksızlığa, tecavüzden
işkenceye, soygundan rüşvete, sapıklıktan yolsuzluğa, katliamdan provakasyona
düzenin bütün pislikleri MHP'de de mevcuttur. Bu MHP'nin gerçek kimliğidir.
Bugüne kadar demagojik olarak "milliyetçilik", "ülkücülük", "vatanseverlik",
"dürüstlük", "ahlak" vb. halkın değer verdiği kavramları kullanması, bu gerçekliğin
kitlelerden gizlenmesi içindir. Ancak bugüne kadar bir ölçüde gizlenebilen yozlaşma
ve ahlaksızlık artık gizlenemeyecek boyuttadır. Susurluk kazası sonrasında ortaya
çıkan ilişkilerle MHP ve faşist hareketin gerçekliği iyice gün ışığına çıkmıştır.
MHP'nin iktidar koltuğuna oturmasıyla birlikte ise, bugüne kadar yalan ve demagojilerle
tutulmaya çalışılan tabandaki kitle de bu gerçeği daha yakından görmüştür. Bugün
devletin ve faşistlerin yaşadığı telaşın nedeni budur. Yazar da bunun çaresini
aramaktadır. Ancak bu beyhude bir çabadır.
MHP emperyalizm ve oligarşi tarafından beslenip büyütülen bir kontrgerilla örgütüdür.
Ve kurulduğu günden bu yana halk düşmanlığının, yozlaşmanın, ahlaksızlığın temsilciliğini
yapmaktadır.
12 Eylül'de faşistler tarafından "Fikri iktidarda kendisi içerde" bir parti
olarak tanımlanan MHP, bugün hükümet ortağı olarak ideolojisi, uygulamaları
ve kurumları ile iktidardadır. Her türlü sömürü, soygun ve talanın "devlet ve
ülke yararı" adına yapıldığı, her şeyin ölçüsünün para olduğu bu düzeni her
konuda layıkıyla temsil etmekte ve savunmaktadır. Çünkü bu düzenin sahibi tekeller,
bekçisi ise onlardır. Bu bekçilik görevlerini layıkıyla yerine getirmek için
yapmayacakları şey yoktur. Onlar, "Bana para gerek para. Parasız da hiçbir şey
yapılmıyor ki" diyen Hitler'in, "para ile satın alınmayacak adam olmadığına"
inanan Türkeş'in soyundandırlar. Bunların tek "ülküsü" PARADIR. Bu, kurulduğu
günden bu yana faşist hareket ve MHP'nin niteliğine damgasını vuran en önemli
olgudur.
MHP "Milliyetçi" Değil Emperyalizmin Çocuğudur
"Milliyetçilik" demagojisini elden bırakmayan faşist hareket milliyetçi
değil, tam tersine dünyadaki açlığın, yoksuluğun, katliamların, yolsuzluk, ahlaksızlık
ve çürümenin sorumlusu emperyalizmin ülkemizdeki maşasıdır. 2. Dünya Savaşı'nın
sürdüğü yıllarda (1943) Hitler faşizmi tarafından binlerce mark verilerek örgütlenen
faşist hareketin, Hitler faşizminin yenilgisindan sonra yeni efendisi ABD olmuştur.
Önde gelen kadroları bizzat ABD tarafından eğitilmiştir. Bunların başında da
1945-1955 yılları arasında 9 yıl ABD'nin çeşitli kontrgerilla merkezlerinde
eğitilen ve bütün faşistler tarafından "Başbuğ" olarak kabul edilen Türkeş gelmektedir.
İlki 1954 yılında Zonguldak'ta kurulup 1965 yılına kadar ülkenin dört bir yanına
onlarca şubesi açılan "Komünizmle Mücadele Dernekleri"nin finansmanı da ABD
tarafından karşılanmış ve bunun için 150 milyon doların üzerinde para aktarılmıştır.
Babaları; Hitler, Mussolini, Clintonlar, yolsuzluklarla ve uyuşturucu kaçakçılığı
ile ünlenen Cunta generalleri Şahinkaya'lar, devlet eliyle Avrupa'da uyuşturucu
şebekesi örgütleyen Şükrü Balcılar, hocaları ise; ABD'nin "zenci" mahallelerinde
halkı uyuşturmak için fuhuş ve uyuşturucu ticaretini ögütleyen CIA'dır.
MHP Susurluktur
Oligarşinin 12 Eylül öncesi katliamlarda maşa olarak kullandığı faşistler,
geçici süre kızağa alınınca, boşluk sürecinde son sürat babalarından gördüklerini
ve hocalarından öğrendiklerini uygulamaya geçmişlerdir. Eli kanlı katillerden
oluşan "dava" arkadaşlarıyla birlikte çok karlı bir sektör olan uyuşturucu kaçakçılığına,
çek-senet tahsilatçılığına, fuhuş sektörüne, bar, pavyon ve kumarhane işletmeciliğine
el atarak "Ülkücü Mafya" haline gelmişlerdir. Pis işlerden elde edilen paralar
kısa sürede bütün "ülkü"lerini unutturmuş, savundukları "Dava adamlığı", "vatan
aşkı"nın yerini, mafyacılık ve çek-senet tahsilatçılığı almıştır. Zira bu ikisi
arasında çelişen bir durumda yoktur. Sözkonusu "dava adamlığının" doğal devamı
mafyacılık olmuştur. Çünkü öz aynı özdür. Bu halk düşmanlığıdır.
İşte Alaaddin Çakıcılar, Ümit Ölmezler, Drej Aliler, Teyfik Ağansoy'lar, Çatlılar,
Oral Çelikler bu sürecin ürünüdürler. Mafya işlerinden elde ettikleri paralarla
faaliyetlerini finanse etmiş ve polis-asker cenazelerinden futbol maçlarına,
uyuşturucudan kumara, hemen her alanda boy göstermeye başlamışlardır. O günden
bugüne burjuva medya tarafından büyük puntolarla "yakalandı" diye kamuoyuna
duyurulan çetelerin hemen hepsinin içinde mutlaka, "ülkücü"lükleriyle yerlerini
almışlardır. Sadece bu kadarla da sınırlı olmadığı; adam kaçırmaktan haraç almaya,
uyuşturucu tüccarlığından kadın ticaretine kadar birçok mafya-kontrgerilla faaliyetinin
bizzat içinde oldukları ve örgütledikleri büyük oranda Susurluk'la birlikte
ortaya çıktı. Bunu gizlemek için telaşla, "Mafyacıdan ülkücü olmaz", "Onlar
bizden değil", "ülkücüler bu işlere karışmaz" demeye başladılar. Ama gerçekler
ve yaptıkları tersini gösteriyordu.
"Milliyetçilik" adına kanından kokain çıkan uyuşturucu müptelası, CIA ajanı,
ahlaksız Çatlı'lara sahip çıkanlar;
Uyuşturucu satıcılığı ve katillik sıfatının yanına bir de tecavüzcü sıfatını
ekleyerek tam bir "vatan kurtaran kahraman" tipinin temsilcisi olan Oral Çelik'leri
omuzlarda taşıyanlar;
16-17 yaşında kızlarımızı fuhuşa sürükleyen ve yine bir "ülkücü" tarafından
kurşunlanan Nihat Akgün gibi ahlaksızların parasıyla Kurultay'lar düzenleyenler;
Kumarhaneci Ömer Lütfü Topal'la kumarhaneler zinciri kuranlar, kara para aklayanlar;
Kafkaslar'da darbeler yapan ve katliamlar düzenleyenler yine aynı "ülkücü"lerdi.
Susurluk Devleti'nin tüm icraatlarının altında imzaları vardır. Uyuşturucudan
kadın ticaretine, yolsuzluktan hayali ihracata, mafyacılıktan çek senet tahsilatçılığına,
provokasyondan toplu katliamlara, kumarhaneler zincirinden darbeler tezgahlamaya,
kayıplardan işkencelere, CIA ajanlığından kara para aklamaya kadar her türlü
pis işin örgütleyeni emperyalizm ve Susurluk Devleti, uygulayanı ise "milliyetçi",
"ülkücü", "vatansever" faşistlerdir.
Yapanlar da Yaptıranlar da Aynı Soydandır
Bu devletin ve faşistlerin gerçek yüzüdür. Çünkü aynı işleri yapmakta, aynı
ideolojiden beslenmekte ve bu düzenin devamı için katletmekte ve kaybetmektedirler.
Devlet faşisttir. Ordu, polis, MİT vb. militarist kurumları başta olmak üzere
bütün kurumları faşistleştirilmiştir. Kadrolarının seçimi bizzat MHP ve yan
kuruluşları tarafından yapılmaktadır. Sarkık bıyıkları, yakalarında MHP rozetleriyle
katleden, kaybeden işkence yapan Özel Tim'ler, provokasyon, katliam ve işkencelerle
özdeşleşen MİT ve mensupları; tecavüzlerle, köy yakmalarla, katliamlar ve uyuşturucu
ile birlikte anılan JİTEM'ciler; Özbekistan ve Azerbeycan'da tezgahlanan darbelerin
mimarlarından, eski Nazi subaylarıyla, Alman gizli servisi (BND) ve faşist hareketlerle
ilişkileri yürüten MİT'çi ve MHP'nin yurtdışı örgütlenmesinin sorumluluğunu
yapan Enver Altaylı gibi faşistler; "Bin operasyonun" mimarlarından kontrgerilla
şefi Mehmet Ağar, Ünal Erkan, İbrahim Şahin, Ayhan Çarkın ve "devletin verdiği
yetkiyi" kullanarak halka karşı suç işlemeye devam edenler;
Bir servet vaadedilerek yurtdışına devrimcilerin peşine salınan ve "devlet adına"
kurşun sıktırılan uyuşturu ticareti yaptırılan mafyacılardan Sarı Avni, Abuzer
Uğurlu, Nurettin Güven, Tevfik Ağansoy, Alaaddin Çakıcı, Hüseyin Baybaşin'lerler,
MİT'çi Tarık Ümit'ler, Abdullah Çatlı'lar, mafyacı Drej Ali'ler, Nuri Ergin'ler
ve Oral Çelik'ler...
Sedat Peker, Hadi Özcan gibi mafyacılarla kolkola uyuşturucu ticareti yapan
ve kadın pazarlayan general olarak ünlenen Veli Küçükler, uyuşturucuyu helikopterle
taşıyan, gemi ile sevkiyat yaptıran generaller;
Mafyacıları ve katilleri her renkten diplomatik pasaportlarla donatarak VİP
salonlarını emirlerine amade kılanlar ve "Bana milliyetçiler adam öldürüyor
dedirtemezsiniz" diyenler;
Her türlü mali desteği veren Güven Sazak, Sabancı gibi tekeller ve "Kumarhaneciler
Kralı" Ömer Lütfü Topal'lar...
Katillerin, mafyacıların Avukatlığını yapan Can Özbay, Can Doğancan, Ömer Yeşilyurt
ve Necdet Küçük Taşkıner'ler...
Bunların hepsi kendisini "milliyetçi", "ülkücü", "vatansever" olarak tanıtmakta
ve istisnasız hepsinin ön adında "ülkücü" yazmaktadır.
Yaptıranların da, maşa olarak kullanılan faşistlerin de ideolojisi aynıdır...
Hepsi "milliyetçi" ve "ülkücü"dür. Gazi'de kurşunlar bu sıfatla sıkılmış, yüzlerce
insanı kaybedip-katledenler, binlerce köyü yakıp-yıkanlar, işkencehanelerde
yüzbinlerce insanı işkenceden geçirenler, yüzlerce-binlerce insanı silahsız
ve savunmasızken evde, sokak ortasında, dağ başında üzerine yüzlerce kurşun
sıkanlar, katliam kararları verenler bu kimlikle anılmıştır. Onlar da bu kimliği
benimsemiş ve bu kimlik altında yaptıklarıyla övünmüşlerdir.
Faşistler bugün, bakan ve milletvekili olanlardan, "deşifre olmamış kahraman"
olarak katletmeye, kaybetmeye devam edenlere, kısa süre için hapishanede misafir
edilenlerden işadamlığı yapanlara, mafyacılık, haraç toplama, tetikçilik yapanlardan
uyuşturcu kaçakçılığı yapanlara kadar geniş bir yelpazede faaliyet göstermektedirler.
Dünden bugüne yaptıklarından basına yansıyanlar, yapılan itiraflar ve açıklamalardan
belli başlı bazı örnekler bile faşistlerin düzenin bütün pisliklerinin içinde
ve bunların örgütleyicisi olduklarını bütün çıplaklığıyla göstermektedir. İşte
bunlardan bazıları:
Yolsuzluk Yollarıdır
MHP'nin "yolsuzluklara karşı kampanya"ları yalandır. Yolsuzluklara ne dün
ne de bugün karşı olmamışlardır. İşte birkaç örnek;
BOTAŞ Petrol çamuru ihalesinde yaşananlar hakkında ihaleye girenlerden Güney
Makina Şirketi sahibi Şemsettin Bilkay, Susurluk Raporu'nda yeralan ifadesinde
şunları söylüyor;
"İhaleden önce Baysa Şirketi'nin sahibi Ahmet Baydar ve adamları Köroğlu'ndaki
büromu bastı. Ben de kendimi korumak için adam tuttum. İhale günü yaklaşık 10
kişilik bir grupla Botaş Genel Müdürlüğü'ne gittiğimde adamlarım, karşı gruptan
çekindiği için güvenliğimi almaktan imtina etti. İhale salonuna girdiğimde karşımda
Ahmet Baydar, Kürşat Timuroğlu ve Haluk Kırcı'yı gördüm. İhale Komisyonu üyeleri
gelmeden önce tehditlerini sürdürdüler. Bu kişiler ihale sırasında da salonda
kaldı."
İktidar olduklarında başta "enflasyonla mücadele" olmak üzere, "Yolsuzluk ve
yoksullukla mücadele" edeceklerini içeren programı açıklayan Bahçeli; "Burada
kim incinir, kim incinmez buna bakmayız. Kimseye de taviz vermeyiz. Önemli olan
milletin yüzünün gülmesidir. Biz buna bakarız. MHP söz verirse yapar. Ucunda
ölüm bile olsa." (18 Mart 1999, Zaman) diyordu.
Devlet Bahçeli iktidar koltuğuna oturduktan sonra ise, "MHP'li mütaahhitler
devlet ihalelerine girmeyecekler" diye açıklama yapmıştır. Peki doğru mudur?
Peki öyle mi olmuştur? İşte cevabı;
17 Mart 2000 tarihli Hürriyet Gazetesi'nde Samsun Devlet Hastanesi'ndeki yaşanan
yolsuzlukla ilgili olarak yer verilen bir okur mektubunda şöyle deniliyor: "Hastanede
toplam 1.5 trilyonluk inşaat ve tadilat ile çevre düzenlemesi, ihale yapılmadan
değerinin çok üstünde fiyatlarla MHP Samsun Milletvekili Vedat Çınarlıoğlu'nun
yakını iki firmaya verilmektedir. Bu firmaların biri Ülküm İnşaat, diğeri ise
Essa şirketidir."
Mektubun devamında ise bu yolsuzluklarla ilgili soruşturma açıldığı, ancak Sağlık
Bakanlığı tarafından müfettişlerin aniden geri çağrıldığı belirtiliyor. Sağlık
Bakanı Osman Durmuş ise ne tesadüftür ki(!) MHP'lidir.
17 Ağustos depremi sonrasında mütaahhit firmaların büyük bir açgözlülükle kapmaya
hazırlandıkları enkaz kaldırma çalışmalarında, İstanbul'da Bedri Yaşar, Yalova'da
ise Erdoğan Çakır adli mütaahhitler ihalede yolsuzluk yaparak 1.5 trilyonluk
ihaleyi almışlardır. Her iki mütaahhit de MHP'li olarak tanınmaktadır.
Aslında MHP'lilerin düşünce yapısını en iyi MHP'nin yayın organlarından Kurultay
Gazetesi'nin köşe yazarlarından Aslan Bulut şöyle ifade etmiştir:
"Ülkücüler sadece büyük sıkıntılarda akla geliyor... Komünizmle mücadele edilecek,
ülkücüler cepheye... Terör konusunda kamuoyu oluşturulacak, ülkücüler cepheye...
Çatışmanın sürdüğü bölgelere asker, uzman çavuş sevkedilecek, seçilmiş ülkücüler
göreve... Özel timler kurulacak, ülkücüler çatışmaya... Kimse aksini iddia etmesin,
ben şahsen şahidim. Kıbrıs konusunda kamuoyu oluşturulacak, ülkücüler sınıra...
"Fakat nerede bir yağlı ekmek varsa, ülkücüler dışlanıyor...
"Bu kadarı da fazla ama...
"Ülkücülere adaletli davranılsın yeter." (27 Eylül 1999 Kurultay)
Yani denmek isteniyor ki, bizi tüm kirli işlerinizde kullandınız ama artık birazda
vurgun yapmak istiyoruz, hap bana rabbena olmaz. Her şeyin bir bedeli var madem
ki bizi tüm pis işlerinizde kullandınız o zaman bunun karşılığınıda isteriz....
MHP'lilerin resmi gazetelerinden söylemek istedikleri budur. İşte böyle bir
mantığa sahip olanların yolsuzluklara karşı mücadele edeceğini söylemek, kargaların
bile güleceği kadar komik bir şey olur. Bahçeli de; "Biz Türkiye'nin top yekün
kalkınmasından yanayız" derken zaten kastettiği budur. Onlara göre ülkemizin
çıkarı ceplerinin dolmasından geçmektedir. Onlar da pastadan pay istemekte ve
şimdi de onu almaktadır...
"Yolsuzluk ve rüşvetin bu kadar yaygınlaştığı, kayıt dışı ekonominin GSMH'nın
yüzde 40'larına ulaştığı, siyasetin kirlendiği bir Türkiye'de kokuşmuşluğun
ve çürümüşlüğün üzerine bir örtü oturtarak bu örtüye de "ülkücü mafya" diye
yazmışlar... Nihayet yavaş yavaş örtü bu çürümüşlüğün, kokuşmuşluğun üzerinden
kaydı gerçek su yüzüne çıktı. Şimdi söyleyebilir miyiz? Son gelişmelerde hiçbir
ülkücü bir Bakanı, ülkücü bir milletvekilini, ülkücü bir işadamını gördünüz
mü? Var mı? (28 Mart 1999, Cumhuriyet. Devlet Bahçeli ile röportaj) diye de
soruyor.
Biz soralım; "Ülkücü-milliyetçi" olmayan çek-senet tahsilatçısı, mafyacı, işkenceci,
"vatan için" kurşun sıkan katil, uyuşturucu kaçakçısı... var mı? Yoktur. Bulamazsınız...
Bir Verilen Sözlere, Bir de Yapılanlara Bakın...
"Seçim meydanlarında yalan vaatlerle insanlarımızın iradesini çalarak iktidar
olma yolunu kullanmak, siyasi ahlaksızlıktır. Vaatlerimiz yapabileceklerimizdir."
(2 Nisan 1999, Hürriyet Gazetesi) diyordu Devlet Bahçeli.
Halk enkaz altında iken, bunlar, "Sosyal Güvenlik Reformu" demagojileriyle halkı
mezarda emekliliğe, enflasyonla mücadele diye açlığa ve yoksulluğa, Tahkim Yasasıyla
köleliğe mahkum ettiler. Onlar milletin yüzünün gülmesi için değil tekellerin,
emperyalistlerin yüzünün gülmesi için çalıştılar, hala da çalışıyorlar. Evet,
emperyalizme verdikleri sözü yapmaktadırlar. Tahkim, Sosyal Güvenlik Reformu,
özelleştirmeler, peş peşe gelen zamlar, silah alımları, nükleer santral vb.
"milletin" değil, emperyalizmin çıkarı için yaptıklarının belli başlılarıdır.
"Türkiye yıllardır AB'ne girmeye çalışıyor. Ancak milli eğemenliğin devri konusunda
milliyetçilerin endişesi var..." (21 Nisan 1999, Milliyet),
"Kıbrıs... bizler için de haysiyet ve namus meselesidir...." (7 Temmuz 1999,
Zaman)
Bu sözler de, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye aittir. "Namus", "haysiyet"
zaten yoktu, efendileri isteyince endişeleri de bir anda yok oldu. Başta Kıbrıs
olmak üzere ABD'nin her dediğini yaptılar, Tahkim'le vatanın satışının altına
imza attılar ve tüm bunları "vatanseverlik", "ülke çıkarı" adına savunmaktan
geri kalmadılar.
MHP İkiyüzlüdür, Yalancıdır
Yolsuzluk yolları, rüşvet, torpil karakterleridir...
MHP'liler kendi tabanlarına seslenirken "Ülkücü kadrolar devlette mutlaka söz
sahibi olacak" derken, kamuoyuna yönelik açıklamalarında ise, devlet kademelerinde
partizanca uygulamalara ve adam kayırmacılığına müsamaha göstermeyeceklerini,
"kadrolaşmaya" karşı olduklarını söylemektedirler. İktidar ortağı olduklarında
sergiledikleri pratik ile bu yalancılıkları, ikiyüzlülükleri daha net açığa
çıkmıştır. Bakanlıklardan belediyelere kadar yapılan atama ve faşist kadrolaşma
ile ilgili onlarca örnek hemen her gün basında yer almaktadır.
15 Mart 2000 tarihli Sabah Gazetesi'nde, "İşte Silahın Gücü" başlığı ile verilen
haberde, MHP'li Tunca Toskay'ı Meclis'te silahla kovalayan MHP Samsun Milletvekili
Cemal Enginyurt, haberin basına yansımasından sonra, "sağolsunlar, kırmıyorlar"
diyor ve nasıl "dürüst" olduklarını anlatıyor: "Bakana (Tunca Toskay'a -bn)
DİE'ye işe alsın diye 16 kişinin ismini bildirmiştim. Bir süre sonra bizim Ordu
İl Başkanını aramış, 'Ya, bu 16 kişi fazla, 10'unu işe alsak olmaz mı?' demiş.
İl başkanı da beni arayıp sordu. Ben de madem 10 kişi alabiliyor, alsın dedim..."
diyor.
Ahlaksızlık Ahlaklarıdır
İki tarih bir kişilik...
Tarih 24 Kasım 1999, MHP hükümette...
Sabah gazetesinde bir açıklama: "Trabzon'a turist gelmiyor, Nataşa da. Feribot
seferleri iptal oldu. Herkes Nataşa edebiyatını bıraksın. Bu insanların 1 milyon
dolar gelir sağladığını unutmayalım"
Bu sözler yeri geldiğinde "Türk milliyetçisi" olmakla övünen ve vatan millet,
ahlak, onur namus, şeref vb. üzerine mangalda kül bırakmayan bir faşiste, MHP
Trabzon Milletvekili Orhan Bıçakçıoğlu'na ait. "Bir insanın fikri neyse, zikri
de odur" denir. Peki bu sözlerin sahibi Orhan Bıçakçıoğlu'nun ki nasıl acaba?
İşte bir örnek ve sorunun cevapları:
Tarih 2 Aralık 1999. Sabah gazetesinde bir haber: "MHP Trabzon Milletvekili
Orhan Bıçakçıoğlu'nun, mankenle 'İstanbul kaçamağı' VİP salonunu kullanmasıyla
açığa çıktı" diye başlıyor ve; "MHP milletvekili Bıçakçıoğlu'nun Evren Aygün'ü,
'maiyetindeki bir erkek olarak' gösterdiği ve bu sayede VİP salonundan uçağa
bindirdiği ortaya çıktı" diye devam ediyor.
MHP Lideri Devlet Bahçeli "Türk aile yapısı korunacak" açıklaması yapıp, halkın
duyguların sömürürken, milletvekilleri "bir milyon dolar" getiriyor diye "Turizm"
adı altında fuhuş sektörünün geliştirilmesiyle uğraşmaktadır. Bunlar, halkın
daha fazla yozlaşması demek olan fuhuşun önünün açılmasını isteyenlerdir. Kadınlarımızı,
kızlarımızı pazarlayan tüccarlardır. Devletin ve faşistlerin fuhuşa ve her türden
ahlaksızlığa karşı kampanyalar düzenlemeleri göstermeliktir. Bu düzende onur,
namus, erdem, ahlak-alınır satılır hale getirilmiştir. MHP'liler de bunun için
ellerinden gelen hiçbir "fedakarlığı" esirgememiş, canla-başla çalışmışlardır.
Aslında MHP'lilerin ahlaki düşkünlükleri bilinmeyen bir şey değildir. 18 Nisan
seçimlerinden hemen önce Devlet Bahçeli hakkında Tuğrul Türkeş ekibinin elden
dağıttığı bildiride, MHP yönetici ve Milletvekili adaylarının "seks düşkünlüğü"ne
ilişkin olarak: "Kokteyle katılan her erkek tanıştığı her kadını telefondan
arayıp sonra da o kadınla alem yapıyor. Bu seks oyununun adı 'Bir koy yüz al'.
Masonlardan farkı İl Başkanlarının çete üyesi ve çok namuslu olmalarıdır. Kendi
kadınlarını götürmüyorlar, sokakta tanıştıkları ile ilişkiye giriyorlar." diyerek
bunu kendi ağızlarından itiraf etmişlerdir.
Bunlar Çatlılarla, Kırcılarla, Oral Çeliklerla aynı soydandır. Aynı ideolojiden
beslenmekte, onlar gibi düşünmekte ve yaşamaktadırlar. "Uyuşturucuya karşı kampanya"
başlatan mafyacı Sedat Peker gibilerinin Veli Küçük'lerle kolkola kadın pazarladıkları,
uyuşturucu ticareti yaptıkları gibi her türden pis işin altından bunların çıkması
tesadüf değildir. Üstelik bunlar tekil örnekler de değildir. Her türlü pis işte
aslan payı onlara aittir. Onur, namus, ahlak, onlara uzak kavramlardır. Değerleri
para ile ölçülüp biçilir. Onların herşeyi satılıktır, herşeye de satılık gözüyle
bakarlar. Ölçüsü ise Amerikan dolarlarıdır. Bir milyon dolar için kadın ticaretini
meşru göstermeye kalkanların, bu miktar arttıkça söylemeyecekleri ve yapmayacakları
şey yoktur. Tahkim Yasası'na onay vererek, Kıbrıs'ta ABD çözümünü kabul ederek,
bunu fazlasıyla göstermişlerdir.
Hırsızdırlar...
Hitler Yahudilerin canları da dahil herşeylerini almıştı... "Başbuğ"ları ise
toplanan yardım paralarını... Toplanan paraları çalan sadece Türkeş de değildir.
Fırsatını bulan yapmıştır. İşte bir örnek:
12 Eylül askeri faşist cuntası sonrasında, MHP'li faşistler hakkında açılan
davaların birinde, Mustafa Verkaya ile ilgili bir olay hakkında, Halide Çetin
adlı bir faşistin Savcılık'ta ifadesi alınır. Halide Çetin ifadesinde şunları
söyler;
"(...) Ülkü Ocakları Başkanı Mustafa Verkaya ve kadınlar kolu başkanı Ferahnaz'ın
usulsüz kredi aldıklarını araştırmışlar... Mustafa Verkaya teşkilatın parasından
kendisine bir ev almış, bir de araba almış..."
Hırsızlık, gasp, haraç toplamak, silah kaçakçılığı, dolandırıcılık ve tabii
ki mafyacılık, en sevdikleri mesleklerdir. İşte bu konuda basına da yansıyan
örneklerden;
"İzmir'de, 'Pizza Kralı' olarak anılan Abbas Türker'den tehdit yoluyla bir milyar
100 milyon lira haraç isteyen Çamdibi Ülkü Ocakları Başkanı Necat Sümbül ve
dört adamı suçüstü yakalandı." (2 Kasım 1999 Milliyet Gazetesi)
"DGM Savcılığı'na verdikleri ifadelerde MHP İl İdare Kurulu üyesi olduğunu söyleyen
Cahit Çelik ile eski MHP Diyarbakır İl Sekreteri olduğunu belirten Mehmet Nazif
Ergin ve eski MHP İl Başkanı İbrahim Yiğit'in korumalığını yaptığını anlatan
Mehmet Bakan ile Ramazan Metin, Takyettin Işık adlı sanıklar hakkında Savcılık
tarafından hazırlanan iddianamede, 20'şer yıl ağır hapis cezası istendi. Savcılık
tarafından hazırlanan iddianamede çete kurdukları belirtilen sanıkların, çeşitli
tarihlerde Musa Yılmaz ile Mehmet Çarkanat adlı şahıslardan para gasp ettikleri,
Abdülmehdi Yılmaz adlı kişiye ait sahte bir milyar lirayı tedavüle koydukları,
Sait Şeker adlı şahsın oğlunun askerlik işini erteleme bahanesiyle 150 milyon
lira aldıkları, Sıddık Aktaş ve Aziz isimli şahısların cezaevlerinde bulunan
yakınlarının serbest bırakılabilmesi vaadiyle 4 bin dolar dolandırdıkları kaydedildi."
(6 Temmuz 1999 Cumhuriyet Gazetesi)
"(...) MHP İzmir ikinci Başkanı Hulusi Bulut'un dolandırmadığı, borç para alıp
üzerine yatmadığı kimse kalmamıştır." (Tuğrul Türkeş'in dağıttığı bildiriden)
"Ekim ayı sonlarında Çetin (Sefa Şevkat Çetin -bn), İstanbul Emniyet Müdürlüğü
Organize Suçlar Bürosu görevlileri tarafından bir halı dükkanı sahibinden haraç
alırken suçüstü yakalandı." (Aktaran:Necdet Pakmezci-Nurşen Büyükyıldız, Ülkücüler,
Kaynak Yayınları, Syf:288)
Ardahan Göle İlçesi MHP İlçe Başkanı Cihan Gürer, komşusundan borç aldığı 1300
markı ödememek için, komşusunun oğlu "Ahmet Kaya'yı kaçırıp, silah zoruyla,
borcunu ödediğine ilişkin senet imzalatıyor." Adliyeye intikal eden bu olay
sonrasında ise "delil yetersizliği"nden dolayı beraat ediyor. (Bkz. 20 Mart
2000 Gazeteler)
"Verkaya, Ökkeş gibi Maraşlıdır. Kaçakçılık şebekeleriyle ilişkisi vardır. Şimdi
halen içerde olan Ökkeş'e sürekli sahte isim kullanarak para göndermektedir.
Verkaya'nın Varna'ya gidiş sebebi, buradaki şahıs aracılığıyla Türkiye'ye silah
naklini sağlamaktır. Bu şahıs silahları Türkiye'de direkt olarak Mustafa Verkaya'ya
gönderecektir. Yani şebekenin Türkiye temsilcisi Verkaya olacaktır. Mustafa,
gelen silahları MHP ve ÜGD'ye aktaracaktır.(...)" (Ali Yurtaslan, İtiraflar,
Kaynak Yayınları, Syf:128)
"İstanbul'daki MHP örgütünün karanlık örgütlerle çok girift ilişkileri vardır.
Mesela Oflu İsmail'in İstanbul MHP'ye büyük yardımlar yaptığını duydum. Bu adam
kaçak duruma düştükten sonra teşkilatın başına eniştesi geçiyor. Bu adam da
MHP'ye büyük yardımlar da bulunuyor."(age. Syf:131)
"Ülkücü Mafya olmaz", "Ülkücülerin mafyayla bir ilişkileri yoktur" derler. Gerçek
ise tam tersidir. İşte örnekler:
"Kemal Bayrak (Bursa Emniyet Müdürü -bn-), Evcil'in çevresindeki kişilerin büyük
bölümünün 'eski ülkücüler' olduğunu da vurgulayarak bu kişilerin birbirlerini
çok iyi tanıdıklarını söyledi." (21 Ekim 1998 Cumhuriyet Gazetesi)
MİT'in 1996'da Erbakan'a verdiği dosyanın "Özgeçmişler" bölümünde Aladdin Çakıcı
ile ilgili şunlar anlatılmaktadır;
"(...) 12 Eylül öncesi ülkücü kesime ait çeşitli kumarhane, klüp ve işyerlerinden
kaynak sağlayan ülkücü militanları sakladı. Harbiye'de kumarhane açtı. Hakettin
Biber adına bir yazıhane açıp piyasadaki batık senetleri tahsil işiyle uğraştı
ve yüzde 50 komisyon alarak büyük paralar kazandı. Yurtdışında bulunan firari
ülkücülerle bağlantılıdır. (...) İstanbul'daki Ermeni ve Yahudi işadamlarından
para çaldı. Alpaslan Türkeş'in talebiyle genel seçimlerde kullanılmak üzere
1989'da 200 milyon lira para yardımında bulundu." (18 Şubat 1998, Yeni Yüzyıl
-28 Ağustos 1998 tarihli Milliyet Gazetesi'nde de aynı habere yer verilmiştir.)
Yine Jens Meckenburg, "NATO'nun Gizli Terör Örgütü GLADIO" adlı eserinde Baden
Baden'da Hotel Brenner'de çekilmiş bir fotoğraftan sözetmektedir. Fotoğrafta
bir masa etrafında dört kişinin oturduğunu, bunlardan üçünün Genelkurmay eski
üyelerinden General Orhan Karabulut, Doğan Holding patronu Aydın Doğan ve Özer
Çiller olduğunu söylerken, 4. kişi hakkında kullandığı şu ifadeler ilgi çekicidir;
"Hotel Brenner'de masada oturanlar arasında Türk mafyasından ve uluslararası
uyuşturucu tüccarı Hüseyin Duman da vardır. Kendisi Bozkurtların da dahil olduğu
faşist Türk partisi MHP'nin önde gelen üyelerindendir." (a.g.e. Syf:131-132)
Irz Düşmanı
Ve Katildirler
"Rus revü grubundan Svetlana Gremola adlı bir kadın zorla kaçırıldığı ve kendisine
tecavüz girişiminde bulunulduğu iddiasıyla şikayetçi olmuştu. Şikayet üzerine
polislerin, Turan Güneş Bulvarı'ndaki bir büroya düzenledikleri operasyonda
Oral Çelik ile bir arkadaşı gözaltına alınmıştı." (13 Kasım 1999, Cumhuriyet
Gazetesi)
"Nagehan POLAT Trakya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi'nde araştırma görevlisiydi.
11 Ekim'de tecavüz edildikten sonra öldürüldü. Nagehan Polat'ı öldürenler, olayla
ilgisi olanlar tek bir noktada buluştular: Hepsi de faşistti. Ve Edirne'nin
Süloğlu ilçesindeki faşist örgütlenmeyi yönlendiriyorlardı. Sapık faşist Orhan
Dinç, Nagehan Polat'ı öldürürken, yanında olanlar Kani Candar, Ayhan Kulaklı
ve Aydemir Aslan'dı. Aydemir Aslan 27 Mart seçimlerinde Süloğlu İlçesi Belediye
Meclisi kontenjan adayı olarak MHP tarafından önerilmişti. Bu dört sapığın hepsi
de yıllardır bölgede faşist örgütlenmeleri organize eden insanlar olarak tanınıyorlar."
(Devrimci Gençlik Özel Sayı:36, Yıl:5, 12 Kasım 1994)
İşte kendi ağızlarından itirafları...
"Bahçelievler'deki olaylarda yer alan gruplardan biri de Bilal Demir, Mustafa
Çıtak ve Mehmet Ayan'ın kurduğu soygun çetesidir. Ankara şubesi 'Artık olay
istemiyoruz masrafları da karşılamıyoruz' dediği için bunlar soygunlara giriştiler.
(...)
Yine bunlar Bahçelievler-Emek arasında 60. Sokak'ta gasp için bir eve girdiler.
Ev sahibi evde yoktu, sadece kızları vardı. 'Bu kadar uğraştık boş çıkmayalım'
diyerek kızlara tecavüz ettiler." (Ali Yurtaslan, İtiraflar, Kaynak Yayınları,
Syf:41)
"Kayaş'tan Arif Çok isimli bir şahıs, yedi kişiyle beraber, cinayet suçundan
yargılanıyordu. Arif Çok, bu davada yargılanan Mehmet Aktepe isimli zavallı
bir şahsa cinayet suçunu kabul etmesi için baskı yaptı. Mehmet cezaevinde dövüldü.
Fakat baskılara rağmen suçu önceleri kabul etmedi.
Daha sonra Erdem Şenocak'ın emriyle bu şahsın karısı dağa kaldırıldı ve tecavüz
edildi. Bu tecavüz olayı sırasında bir ara Mehmet suçu kabul etti. Kadın cezaevine
gelerek suçu kabul etmesi için kocasına baskı yapıyordu." (age. Syf:64)
"Burhan Güneyli, başkan olduğu dönemde, Etlik Ülkü Ocağı'na kız götürüp ırzına
geçmiş, burada kendisine yönetim kurulundan iki kişi de nöbet tutmuştu. Baki
Ceylan ise, aynı yatakta yatmak zorunda kaldığı bir ülkücü kız arkadaşını sabaha
karşı ırzına geçerek uyandırmıştı." (Ömer Tanlak, İtiraf, Kaynak Yayınları,
Syf:47)
Son süreçte burjuva medya ve TV kanallarında bolca yayınlanan Hizbullah vahşetiyle
ilgili haberler ve görüntüler, herkesin tüylerini ürpertmiştir kuşkusuz. Ancak
geçmişte çuval cinayetleriyle, Maraş, Çorum, Malatya vb. bir çok yerde gerçekleştirdikleri
vahşice katliamlarla MHP'li faşistler de bundan geri olmadıklarını ispatlamışlardır.
Bu niteliklerini bugün de büyük bir başarıyla sürdürmektedirler.
İşte bir örnek:
Kafası taşla ezilerek öldürülen 9 yaşındaki Hüseyin Akbaş'ın katillerinin 'Keçiören
Belediye Başkanı Turgut Altınok tarafından kurulduğu' bildirilen 'A Takımı'na
mensup oldukları saptandı.
A Takımı'na mensup üç katilin yakalanmasıyla birlikte, bu kişiler, önce 9 yaşındaki
Akbaş'a tecavüz etmek istediklerini, Akbaş'ın direnmesi üzerine dövdüklerini,
arkasından kafasına taşla vurduklarını ve öldürmek için boğazını kestiklerini
itiraf ettiler.
19 Mayıs mahallesi halkı ise olayın faillerinden Kürşat Kıyak'ın arkasında Ülkü
Ocakları'nın bulunduğunu, kendisinin de A Takımı'na dahil olduğunu ve dedesi
Hikmet Kıyak'ın da kendisini mahallede "MHP Temsilcisi" ve mahalle muhtar adayı
olarak tanıttığını söylüyorlar.
İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı 2 No'lu Askeri Mahkeme'deki bir davada ülkücü-mafyacılardan
Tevfik Ağansoy, itiraflarında şöyle diyor;
"Ülkücü Mehmet Öz, Gülşen Kavak ile yaşadığı dost hayatını, onu öldürmekle,
kadını da komünist olarak tanıtmakla noktalamıştır. Kadına işkence yaparak,
cinsel organına kazık sokmuşlar, daha sonra da iple boğmuşlardı. Bir gazete
kadının öyle fotoğrafını da yayınladı. Kadının cesedini Arnavutköy'de buldular.
Bu olayı bizim bölgeden Mehmet Öz, Hasan Tayger ve Ali Peker adlı arkadaşlarımız
yapmıştı..." (Soner Yalçın-Doğan Yurdakul, Reis, Syf:82, Dipnot:1)
MHP'liler kendilerini "milliyetçi", "Türkçü" olarak göstermeye çalışırlar ama
alakası yoktur. Gerçekte emperyalizmin uşağı olduklarından, emperyalizm kaynaklı
bütün sapkın akımlarla da bir şekilde bağlantıları vardır.
"Tekirdağlı Satanist Evrim, Satanistler'in bir bölümünün de milliyetçi olduğunu
söyledi.
Körmös death metal topluluğunun lideri kendine Gök Yabgu Han diye bir takma
ad seçmiş. (...) Körmös elemanları, ülkü ocaklarında dostları bulunduğunu ve
özel konserler tertip ettiklerini dahi söylemişler." (21 Ekim 1999 Sabah)
Şantajcıdırlar
İstediklerini elde etmek için her yolu ama her yolu denerler.
"1978'in Eylül, Ekim ve Kasım aylarında bu kurduğumuz tezgahla birçok hakim
ve savcıya kanca atıldı. Bunların bir kısmı tekliflerimizi kabul ettiler ve
yukarda isimlerini belirtiğim (Serpil, Türkan, Mine, H.B. -kitaptan bn-) dört
kızla ilişki kurdular. Bunların kızlarla ilişkileri sırasında filmleri çekildi
ve sonra kendilerine şantaj yapıldı. Tehditle yıldıramadığımız, rüşvet teklifimizi
kabul etmeyen hakimler bile bu durumla karışlaşınca isteklerimizi kabul etmek
zorunda kaldılar." (age. Syf:59)
Bu kadar pislikle içiçe olanların içki, kumar ve uyuşturucu kullanmamaları düşünülebilir
mi? Düşünülemez elbette.
"İçki konusunda bazı kişilere izin verilirdi. Bazıları ise ağır ceza ile cezalandırılırdı.
Kumar ise oldukça yaygındı. Bu da kişilerin boş zamanlarının çok oluşundandı.
Bunda da içki gibi özel müsamaha vardı.
Esrar da oldukça çok kullanılan bir madde idi, ama bu da diğerleri gibi özel
kişilere mahsustu." (age. Syf:47)
MHP'nin Seçimlerde Çıkardığı Milletvekilli Adayları
Meclis'teki MHP Milletvekilleri, MHP'nin Aynasıdır...
Aslında sadece Meclis'teki MHP'li Milletvekillerine ve seçim döneminde gösterdiği
milletvekili adaylarına bakmak bile MHP'yi tanımak için yeterlidir.
MHP Gümüşhane Milletvekili Ahmet Uçaş; Mütaahhitken yolsuzluk yaptığı iddiasıyla
hakkında açılan dava halen sürüyor.
MHP Malatya Milletvekili Fahri Yüksel; 7 Haziran 1978'da Malatya'da öğretmen
Nevzat Yıldırım'ın öldürülmesinde Oral Çelik'e suç ortaklığı yaptı. Bu davadan
mahkum oldu.
MHP Urfa Milletvekili Muzaffer Çakmaklı; Sedat Bucak'ın ortağı. Uyuşturucu kaçakçılığıyla
suçlanıyor.
MHP İzmir milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu; 1990'da Çatlı ile birlikte Zürih'te
Bestadel Cezaevi'nden kaçtı.
MHP Zonguldak milletvekili İsmail Hakkı Cerrahoğlu (Parlak); 12 Eylül öncesi
Demokrat gazetesi muhabirini öldürmekten yargılandı. Zaman aşımından beraat
etti. Aynı davadan yargılanan arkadaşları "Ölüm emrini İsmail Hakkı Parlak verdi"
diye ifade verdiler. Parlak, Cerrahoğlu'nun asıl soyadıydı, bu olaydan kaynaklı
olarak değiştirdi.
MHP Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak; Kemal Türkler'in katil zanlısı, Ünal Ağaosmanoğlu'nun
Kuşadası'nda "iş ortağı". Uyuşturucu suçundan Almanya'da hapis yattı.
Eski MHP'li yeni DYP'li Celal Adan; MHP'nin '80 öncesi İstanbul grubunda Yılma
Durak'a bağlı Mustafa MİT ve Mustafa Verkaya ile birlikte "Vurucu Güç" olarak
çalıştı. Flash TV baskınında başrolü oynadı. Mesut Yılmaz'ın Budapeşte'de yumruklanmasına
adı karıştı. (Nisan 1999, Gazeteler)
"Sarkık bıyıklı ülkücü polis" olarak adlandırılan Mehmethan Tokuş, 18 Nisan
seçimlerinde MHP İstanbul 2. Bölge'den milletvekili adayı gösterilmişti. Tokuş,
1970'li yıllarda Kırşehir'de Kemal Köksal ve Mehmet Karakaya adlı kişilere işkence
yapmaktan Kırşehir Asliye Ceza Mahkemesi'nde 2 Kasım 1982'de 2 ay 15 gün hapis
cezası almış birisiydi. Sadece bu kadar mı? Değil elbette.
1989'da "hırsızlık yaptığı" gerekçesiyle gözaltına alınan Hacıhüsrevli Neriman
Papiş'in işkenceyle öldürülmesinden hakkında dava açıldı. Ancak "delil yetersizliğinden"
beraat etti.
Kırklareli Vize ilçesinde Seyfi Meriç isimli solcu bir öğrenciyi sırtından vurarak
yaralamaktan ve olay sırasında sarhoş olduğundan kıdem indirme cezası almıştı.
Gazi Polis Karakolu'nda simitçi Bayram Duran'ın işkenceyle öldürülmesinden ve
Gazi olayları sırasında panzerden halkın üzerine ateş açılmasından sorumlu bir
katil, işkenceciydi. Ama tüm bunlar, onun "milliyetçi, vatansever" MHP tarafından
milletvekili adayı olarak gösterilmesine engel olmadı. (Bkz. 10 Mart 1999 Cumhuriyet)
Kendilerini En İyi Yine Kendileri Anlatıyor
"Her biri şehit mezarı olarak gördüğümüz, MHP ve ocak teşkilatımızı tahsilat
yuvasına, menfaat yuvasına ve geneleve çevirenler artık korksun...
"Bahçeli, Yusuf Kırkpınar'a homoseksüel diyor. İzmir Ülkü Ocağı Başkanı Abidin
Bilgin komite üyelerimizden birinin yanında Bahçeli'nin suratına zürriyetsiz
Pinokyo, Homo diye bağırıyor...
"Derin Devletle işbirliği yapan MHP de çürümüştür, çek, senet, seks mafyası
haline gelmiştir."
"Devletin bütçesinin yarısını alıp,
halkı uyutan derin devletin istediği de budur. Pe...... derin devlet şu anki
MHP'nin meclise girmesini istiyor. Karakter yoksunu şu anki MHP ile meclis bağdaşıyor."
(18 Nisan seçimlerinin hemen öncesi Tuğrul Türkeş grubunun hazırladığı bildiriden)
Bunları söyleyen Kafkaslar'da uyuşturucu ticaretini yönlendiren, MOSSAD destekli
eroin ticaretinde gayrı meşru ilişkileri yürüten ve genel başkanlık yarışını
kaybeden, bütün faşistlerin "Başbuğ"unun oğlu Tuğrul Türkeş. Sözü edilen milletvekili
adayları ise Bahçeli tarafından kamuoyuna "Koç gibi" diye tanıtılan katiller,
ahlaksızlar güruhu... Birbirini çok iyi tanıyorlar... Bunlara eklenecek çok
fazla bir şey de kalmıyor.
MHP Halka Hesap Vermekten Kurtulamayacak
MHP'nin tarihi, halklarımıza karşı uygulanan faşist saldırıların tarihidir.
MHP, başından beri faşist bir parti olarak kurulmuş ve örgütlendirilmiştir.
MHP, faaliyetlerinde halka yönelik saldırılarla sınırlı kalmamış, her türlü
insanlık dışı pis işin içerisinde yer almış ve organize etmiştir. Susurluk Devleti'nin
en güvenilir çocuğu olan MHP, bugün hükümettedir ve faaliyetlerini daha rahat
sürdürmektedir.
Halklarımızı "vatan", "millet" demagojileriyle aldatan MHP, elbette halklarımıza
karşı işlediği suçların hesabını bir gün mutlaka verecektir. Bugün vahşete,
katliamlara, çürümeye ve pisliğe karşı mücadele etmek elbette tek başına MHP'ye
karşı mücadele etmek değildir. MHP, Susurluk Devleti'nden ayrı değildir. MHP'ye
karşı mücadele Susurluk Devleti'ne karşı mücadeledir.
Halklarımız her türlü pisliğin kaynağı ve sorumlusu olan Susurluk Devleti'ni
de, onu koruyup kollayan ve ayakta durması için halklara karşı her türlü saldırıyı
gerçekleştiren MHP'yi de yok etme gücüne sahiptir. Bu güç gösterilecektir...
Kurtuluş / Nisan 2000
Yazıcıya Uygun Sayfa Tavsiye Et
Copyright © Şirince Paylaşım Tüm hakları saklıdır.