MHP'nin Kanlı Tarihi
Yağmur Oğlum, Bugün tam bir buçuk yaşındasın. Vasiyetnameyi bitirdim, kapatıyorum. Sana bir de resmimi yadigar olarak bırakıyorum. Öğütlerimi tut, iyi bir Türk ol. Komünizm bize düşman bir meslektir. Bunu iyi belle. Yahudiler bütün milletlerin gizli düşmanıdır. Ruslar, Çinliler, Acemler, Yunanlılar tarihi düşmanlarımızdır. Bulgarlar, Almanlar, İtalyanlar, İngilizler, Fransızlar, Araplar, Sırplar, Hırvatlar, İsponylollar, Portekizliler, Romanlar, yeni düşmanlarımızdır. Japonlar, Afganlılar, Amerikalılar yarınki düşmanlarımızdır. Ermeniler, Kürtler, Lazlar, Çerkezler, Abazalar, Boşnaklar, Arnavutlar, Pomaklar, Zazalar, Lezgiler, Gürcüler, Çeçenler, Çingeneler, içerideki düşmanlarımızdır. Bu kadar çok düşmanla çarpışmak için hazırlanmalı. Tanrı yardımcın olsun." (N. Atsız)
TV'lerde Bahçeli 'nin çizmeye çalıştığı imaj, kendisinin "halkları seven, ciddi bir politikacı, MHP'nin ise "insan hakları savunucusu, halk dostu" bir parti olduğudur.
Öyle midir gerçekte?
Değildir elbette ama MHP, bu imaj değişikliğine 80 sonrası gitmeye çalıştı. Özel olarakta "eski kurt" Türkeş'in ölümünden sonra canla başla imaj değiştirmeye çalıştılar.
Fransızcadan Türkçeye giren "imaj" kelimesinin anlamları arasında "görüntü, hayal" kelimesinin karşılığı olduğu da Türkçe sözlüklerde sayılmaktadır. Bu bir yanıyla doğrudur. Gerçeğini gizlemek isteyenler kendilerine ait olmayan görüntülerle bir imaj ve hayal yaratmaya çalışırlar. İşte MHP'nin son süreçte yapmaya çalıştığı da budur. Çünkü MHP'nin tarihinde hiçbir makyajın silemediği, silemeyeceği pislikler vardır. Bunun için moda deyimle imaj değişikliğine gitmeye çalıştılar. Ama gelin görün ki, kırk yıllık eşeğine gelinlik giydirerek pazarlamaya çalışan köylünün durumundan pekte farklı bir duruma düşmediler. Elbette puslu havayı bulduklarında, dişlerini göstermekten, dillerini bıçak gibi keskinleştirmekten geri durmadılar.
Biraz daha geriye gidip, bir başka kafatasçı düşüncenin alıntısını yapalım. Bu da 30'lu yıllarda milletvekillliği yapan Esat Bozkurt'a ait: "Türk bu memleketin yegane efendisi, yegane sahibidir, salt Türk soyundan olmayanların bu memlekette bir tek hakları vardır; Hizmetçi olma, köle olma hakkı. Dost ve düşman dağlar bunu hakikati böyle bilsinler."(Milliyet Gazetesi l9 Eylül l930- Aktaran Suat Parlar Gizli Devlet, sy.207)
Kendilerinden olmayanı "düşman" ilan eden, "köle" liliği layık gören bir anlayıştı MHP'nin gerçeği. Fikri neyse zikri de o oldu. "Katli vacip" görüldü düşman olan herkesin.
Şimdi geriye dönüp bu kanlı tarihin sayfalarını açalım birer birer, her sayfada göze çarpan gerçek; işkence ve katliamların çuval cinayetlerinin, bombalamaların altındaki imzanın MHP olduğudur.
Turancı - Milliyetçi görüşleri Hitler'den alan, ABD yardımlarıyla bu fikri
büyüten MHP, fikrini yazı üzerinde bırakmadı. ABD'nin gayri meşru çocuğu MHP
kurulduğu l960'lı yıllardan bu güne düşman ilan ettiği tüm milliyet ve
mezheplerden halklara kan kusturdu.
Ağustos l968 tarihli gazetelerde hemen her gün "Komando Kampları" ile ilgili
haberler ve resimler yer alıyordu. Birileri komando eğitimi alıyordu, ama ne
için, ne yapacaklardı bu eğitilen komandolar?
O zaman CMKP'nin Genel Başkanı olan A. Türkeş bu komando Kamplarına ilişkin 19
Ağustos 1968'de bir açıklama yaptı: "Komünistler memleketi sahipsiz sanıpta
sokak hakimiyeti kuramazlar. Memleketimizde onların anladığı dilden konuşacak
milliyetçi çocuklar var. Bunun için gençlerimizi mücadeleci olarak
yetiştiriyoruz."(Reis S.Yalçın D. Yurdakul, sy. 3l)
İşin rengi anlaşıldı. Sokak hakimiyetini "komünistlere" bırakmayacak, gereken
dilde, konuşacak milliyetçi gençler yetişiyordu bu komando kamplarında.
Sokak hakimiyetini nasıl sağlayacaklar, konuşulacak dil neydi, sonraki yıllarda
çok iyi görülecekti. Hem de insanların aklından hiç çıkmamacasına işlenecekti bu
dil, bu hakimiyet tarzı. Öyle var mıydı emperyalizmin yeni sömürgesinde dik
başlı olmak, haksızlığa baş kaldırmak, hele hele devlete kafa tutmak, adalet
istemek, grev yapmak, demokratik eğitim istemek, doğruları yazmak... Bunlarda ne
oluyordu? Emperyalizmin çocuğu MHP dize getirecekti hepsini.
Kime karşıydılar? Komünizme. Komünist kim?
O dönemin bir CHP milletveklinin dediği gibi "evinde kırmızı gece lambası
yakan"da dahil herkes... Bir diğer ifadeyle kendilerinden olmayan herkes
"komünistti". Bu "komünistlere" gereken dersi vermek için komando kamplarında
cinayet sabotaj, baskın üzerine kurs gördü Türkeş'in "çocukları"
İlk "işleri" 3l Aralık l968 de A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrenci yurdunu
basmak oldu. Baskına giderken "işe " çıkalım diyorlardı birbirlerine.
"Kampta her çeşit silah vardı. Bir kaleşnikofun yanısıra çeşitli otomatik ve
yarı otomatik silahlar bulunuyordu.."(İtiraflar, Ali Yurtaslan, sy. 3l)
Silahlar kan kustu. Önce Vedat Demircioğlu'nu vurdular. Sonra Kanlı Pazar'da
Duran Erdoğan ve Ali Turgut Aytaç'ı...
l9 Eylül l969 da Mehmet Cantekin, 23 Eylül l969'da Taylan Özgür, l4 Aralık
l969'da Mehmet Büyüksevinç ve Battal Mehetoğlu'nu, katlettiler. l970'e
gelindiğinde sayı 8'e çıktı. Sayı çıkacaktı daha... 70 sonrası kitlesel
katliamlarda binlerle ifade edildi faşist kurşunlarla toprağa düşenler. Silahlar
kan kustu amacına uygun olarak. Amaçları, halkı sindirmek, susturmak, kendi
deyimleriyle "köle" haline getirmekti. Kanlı Pazar'da işçiydi kurşunların
hedefi, öğrenci yurdunda Vedat Demircioğlu...
70 öncesi partileştiler, CMKP'den MHP'ye, Komando Kamplarından, TİT'e ETKO'ya
kadar örgütlendiler. 71 cuntasında Türkeş "görevi şerefli Türk askerine
bıraktık" diyecekti. "Şerefli Türk askeri"nin yarım bıraktığını MHP' liler MHP'
nin yarım bıraktığını "şerefli Türk askerleri" tamamlıyordu. Al gülüm ver gülüm.
Ama dökülen halkın, aydınların, gençlerin, işçilerin kanıydı.
Cunta sonrası örgütlenmeye ağırlık verdiler. Sokak katillerini besleyip büyüten
CIA ve Türkiye oligarşisi onları iktidara taşıdı. I. ve II. MC dönemlerinde
yüzde 3 oyla iktidar koltuğuna ortak edilen MHP devlet içinde kadrolaştı.
Bunun anlamı şuydu; daha organize, daha planlı, cinayetler işlenecekti bundan
sonra. Ve artık tek tek işlenen cinayetlerin yerini toplu katliamlar alacaktı.
Emir büyük yerdendi. MHP bu emri uygulamaya geçirmek için işe başladı.
16 Mart 1978
16 Mart günü Eczacılık fakültesinin önünde patlayan bombalar gök gürlemesini
andırıyordu. Şimşekler çakmış yağmur boşanmıştı. Ama yağan yağmur değil
gençlerimizin kanıydı.
Okuldan öğrenciler topluca çıktılar. Okulları iki yıldır faşist işgal altında
olduğu için her gün topluca gelip gidiyorlardı.
Adına "Merasim Birliği" denen polis ekipleri yoktu o gün. Oysa Polis şefi Reşat
Altay MHP'li sivil faşistlere katliamlarını gerçekleştirmeleri için daha rahat
bir ortam hazırlıyordu. Kalabalık Eczacılık Fakültesine doğru ilerledi. Korkunç
bir patlama sesiyle irkildi Beyazıt. Ardından kan kusan namluluların uğultusu
duyuldu. Havada kollar, bacaklar, insan parçaları uçuştu. Patlamadan geriye
kalan kan gölünde 7 öğrencinin cansız bedeni yatıyordu. Onlarca yaralı vardı
meydanda. Ve yıllarca bu görüntüye tanık olanlar fakültenin önünde yere uzanmış
yatan cesetleri belleğinden silemedi.
Görüntüler belleğinden silinmeyen biri de gördüğü vahşeti yıllar sonra
anlatabildi ancak. Hatice Özen'in arkadaşıydı;
"...yaralanmış gibi gözükmüyordu, yardım etmek için eğildim, kollarından
tutup kaldırmaya çalıştım kolları öne doğru geldi. Omuzları yoku sanki. Dikkatle
kaldırıp baktığımda gördüm ki sırt boydan boya yarılmış, içerdeki organlar
dışarı çıkmıştı, bomba sırtına gelmişti.."(Kurtuluş Gazetesi)
Zevk alıyorlardı bu tablodan, gencecik insanların parçalanmış bedenlerini
seyrederken kadeh tokuşturuyorlardı görevlerini yerine getirmenin mutluluğuyla.
Görevlerini belirlemişti Türkeş; "....bakacaksınız, herhangi bir hareket, söz
fikrimize, Türklüğe uygunsa alacaksınız, zarar veriyorsa sileceksiniz..."(MHP
İddiannamesi-Türkeş'in Yeni Ufuklara Doğru yazısınıdan)
"Silme" harekatı halkın her kesimini kapsadı.
Alevi, Kürt, solcu...
Esnaf, memur, aydın, sanatçı...
Ev kadını, öğrenci veya çocuk...
İşkence yaparak, ırzına geçerek, boğarak, öldürdükten sonra televizyon
kutularına koyarak, bombalayarak sindirmeye çalıştılar kendilerinden olmayan
herkesi.
Katiller aynı zamanda ırz düşmanıydılar, cinayetlerine ahlaksızlıklarını da
eklediler. Soygun için girdikleri evde hiçbir şey bulamayınca "boş çıkmamak
için evin kızının ırzına geçerek Başbuğlarının talimatını yerine getirdiler."(Ali
Yurtaslan- itraflar)
Piyangotepe katliamında 6 işçinin kafasına kurşunu sıkmadan önce gaspettikleri
taksinin şoförüne tecavüz ederek görevlerini yerine getirdiler.
İtrafçı Ömer Tanlak bakın bu "görev anlayışını" nasıl dile getiriyor; "... Halim
adında bir ajanın daha önceden yattığı dernekte, Selahattin Gözlükaya tarafından
iğfal durumuna getirilmesi ve ertesi günü bunun bütün ülkücü camiaya
anlatılması"nı görmüştü Tanlak. (Ömer Tanlak, İtiraflar syf. 85)
Etlik'te kendilerine haraç vermeyen bir tüpçünün dükkanını havaya uçurmayı
planlayarak, Erzurum Numune hastanesindeki yaralıları, yaralıları ziyarete
gelenleri kurşunlayıp öldürerek görevlerini yerine getirdiler.
Aksu İpek Fabrikasının kapatılmasını, üretimin durdurulmasını, işçilerin
elebaşlarının işten atılmasını istiyorlardı. Çünkü bu fabrikada ülkücülerin
faaliyetine izin vermiyordu işçiler. "Hemen silahı alarak ve üç dinamit
lokumu ile hareket ettik. Altımızdaki araba Genel Müdürlüğündü. Çok hızlı bir
şekilde Genel Müdürlüğü geçmiş, fabrika önüne gelmiştik. Baki Ceylan cebinden
çıkardığı Kırıkkale marka 7.65 çapında silahla ateş etmeye başladı. Sıktığı üç
el mermi ile iki kişiyi de vurmuş, bunlardan biri ise ölmüş olması gerekli..."(Ömer
Tanlak, İtiraflar, syf. l00)
Bu ve benzeri cinayetlerle MHP'nin katliamlar altındaki imzası açığa çıktı.
Ülkeyi kan gölüne çeviren MHP'yi halk tanıyordu artık. Bir şekilde karşılaşmış,
saldırılardan veya sonuçlarından etkilenmişti.
Bu dönemde Şevkat Çetin ÜGD başkanlığına getirildi. Görevi "teşkilatı" temize
çıkartmaktı.
Hemen bir anket hazırlattı, ülküdaşlarına dağıttı.
Anket 70 sorudan oluşuyordu ve hemen cevaplandırılacaktı.
Sorular mı?
"Türkiye'nin bugünkü durumu?"
"Hiç silah kullandınız mı?"
"Silahınız olsa, karşınıza bir komünist çıksa hemen vurur musunuz? vb...
Hemen vururum diyenler Çetin'in sınavından geçtiler.
Bununla birlikte "semt başkanlarına" talimat göndererek "güvenilir ve gözükara"
bozkurtların listesini istediler.
Listedekiler ve anketten geçenler 20-25 kşilik gruplar halinde ÜGD Genel
Merkezi'nde toplandı: "Türkiye'nin hali malum Komünistlerle ülkücüler savaş
halindeler. Bizim de görevimiz, komünistlerle savaşmak ve vatanımızı bunlardan
temizlemektir. Bu her ülkücünün en büyük vazifesidir. Sizler de artık bu savaşta
yerinizi almalısınız. Bunun için biz haydi dediğimiz zaman hemen harekete
geçecek durumda olmalısınız. Her an için bizden gelecek emirleri bekleyin."
Öğütleri alanlar ETKO üyesi oldular.
TİT (Türk İntikam Tugayı), ETKO (Esir Türkleri Kurtarma Ordusu), TÜŞKO (Türkiye
Ülkücü Şeriatçı Komando Ordusu) MHP'nin paravan örgütleriydi. İşledikleri
cinayetleri bu adlarla üstlenip, kendilerini aklamaya çalıştılar. Ama uzun
sürmedi bu örtünün düşmesi. Cinayetler aynı, failler aynıydı.
MHP örgütlenmesini kadrolarını militanlaştırmak üzerine şekillendirdi. Bu
yanıyla ÜGD MHP'nin vurucu gücüydü. Ancak MHP içinde de bir çekirdek örgütü,
illegal örgüt oluşturdu. Adı, TİT, ETKO, veya Özel Eğitim Grubu fark etmiyordu,
işleri aynıydı hepsinin.
Kendisi de ETKO üyesi olarak yargılanan MHP itirafçısı Ali Yurdakul'un, "Bu
şahıs MHP'ye çok zarar verdi, birçok arkadaşımızı cezaevine attı, neredeyse
Adana'da MHP'yi çökertecekti."dediği Cevat Yurdakul Adana Emniyet Müdürü idi.
Adana'da kendisine TİT adını veren MHP'nin cinayet çetelerinin peşine düşüp,
faşist katillerin yakalanmasını sağladığı çin 28 Eylül 78'de makam arabasının
içinde katledildi.
Cevat Yurdakul'u öldürenler, Yurdakul'un yolunu kesmek için önce bir otomobili
gasp ettiler. Katilam orada başladı. Otomobilin şoförünü öldürdüler, sonra
Yurdakul'un yolunu kestiler. Makam otosu kalbura dönerken Yurdakul delik deşik
oldu. Sivil faşistlere Yurdakul'un istihbaratını Emniyet Müdürlüğü'ndeki faşist
polisler verdiler.
80 sonrası tam 694 öldürme olayından dolayı dava açıldı MHP'ye. Tam 694 insanın katledilmesi resmi kayıtlara geçti ama gerçek çok daha fazlaydı. Bu rakama devlet tarafından "faili meçhul" diye açıklanan MHP cinayetleri dahil değildi. Bu rakama, Kahramanmaraş katliamında ölen onlarca yaşlı, genç, kadın, çocuk dahil değildi. Bu rakamda yalnızca devletin saklayıp gizleyemediği, yargılamak zorunda kaldığı açık cinayetler vardı.
Peki diğerleri faili meçhul müdür? Hayır.
18 Aralık 1978 akşamı Maraş'taki Çiçek Sinemasında başrolünü Cüneyt Arkın'ın
oynadığı "Güneş Ne Zaman Doğacak" filmini seyredenlerin üzerine bomba düştü.
Çığlıklar, panik, izdiham, kan...
Sinemaya bombayı koyanlar dışarıya çıktıklarında "bombayı komünistler attı"
dediler. "Allahını, peygamberni seven yürüsün, Komünstleri, Alevileri
yaşatmayın. Bunları öldüren cennetliktir. Maraş, Alevilere mezar olacak.
Müslüman Türkiye, Aleviler Moskovaya. Sütçü İmam aşkına vurun" sesleri arasında
yüzden fazla -kadın, erkek, çocuk, genç, ihtiyar- insan katledildi.
Genç kızlara, kadınlara "müslümanlık, Türklük aşkına" tecavüz edildi, hamile
kadınların karnı deşildi, saldırıya uğrayanların evleri yakıldı. İnsanlara
işkence yapıldı, ellerinden ağaçlara çivilendi. Sinemaya bombayı koyan da,
sokağa çıkıp "komünistler attı" diyen de MHP' li faşistlerdi. Günler öncesinden
belirledikleri evleri işaretlemişlerdi.
Katliamı başlatan bombanın sahibi Çatlı'ydı. (Ali Yurtaslan, itiraflar) Katliamı
organize eden, bizzat katılanlardan bazıları ise Haluk Kırcı, Ercüment Gedikli,
Ünal Osmanağaoğlu, Ökkeş Kenger'di. (Reis- S. Yalçın, D.Yurdakul)
Çatlı'nın ve Kırcı'nın başrolünü oynadığı bir başka katliamda Kamuoyunun
yakından tanıdığı Bahçelievler Katliamıydı.
Bu katliamı Haluk Kırcı'nın kendi ağzından dinleyelim;
"Kapı açılır açılmaz içeri girdik. Hepsini yere yatırdık. Ne yapacağımız
konusunda talimat almak için Abdullah'a birini gönderdik. Abdullah eter ve pamuk
vermiş 'hepsini teker teker bayıltıp öldürelim' demiş. Dışarı çıkıp, arabada
bekleyen Abdullah'la konuştum. 'Evde öldürmek zor olacak. İkişer ikişer götürüp
öldürelim dedim. 'olur' dedi. İki kişiyi Büyük Reis'in arabasına bindirip
Eskişehir yoluna götürdük. Müsait bir yer bulup ikisini de yere yatırıp
kafalarına ateş ettik. Geri döndük. Böyle zor olacağını anlayınca Abdullah, 'tek
tek boğalım bunları' dedi. Bir tanesini zorla boğdum, diğer dördünü bu şekilde
öldürmekte zor olacaktı. Arkadaşları gönderdim. Sonrada sedirin üzerinde bulunan
dört kişiye yakın mesafeden ateş ederek mermilerin hepsin boşalttım. Silahı da
götürüp Abdullah'a verdim." (l7 Kasım 80 H.Kırcı, Ankara sıkıyönetim
savcılığına verdiği ifade)
Elbette MHP'yi örgütleyip sokağa salanlar onların silahlarını da sağladı. 16
Mart' larda halka yönelen bombaları, kurşunları, silahları da verdiler.
TNT' ler ordu malıydı, silahlar emperyalistlerden gelme. Katilleri polis
teşkilatı korudu, güvenliğini aldı. Cinayetlerin istihbaratçısı, planlayıcısı,
hazırlayıcısı oldu MİT ve polis teşkilatı. Yeter ki, "memleketi komünistlerden
kurtarsınlar, istikrarı sağlasınlar" Ama bu öyle bir istikrar olacaktı ki,
emperyalizmin sömürüsü katlanacak ve hızla ilerleyecek, itiraz edenin kafası
ezilecekti. İstikrar için hiçbir şeyi esirgemedi emperyalizm. Kendi adına
cinayet işleyecek olan çocuklarını kendi merkezlerinde eğitti.
MHP yalnızca Türkiye topraklarında değil, emperyalizm adına başka ülkelerde de
provokasyonlar düzenledi, katliamlar gerçekleştirdi, darbeler tezgahladı. Bizzat
Abdullah Çatlı'nın eğitiminde Azerbeycan'da komando kampı kurulduğu Azerbeycan
Devlet Başkanı Aliyev tarafından dile getirildi. Daha yüzlercesini sıralamak
mümkün.
MHP bugün de CIA'nın kendine verdiği göreve devam ediyor. MHP, katliamlarına
cinayetlerine devam ediyor.
Yakın tarihimizde Sivas'ta katledilen, Gazi'de katledilen, Üniversite
kampüslerinde katledilen insanlarımız, Susurluk bu gerçeğin ifadesidir. MHP, ne
Bahçeli'nin TV ekranlarında çizdiği gibi "uzlaşmacı"dır ne de demokrat.
Dün neyse bugün de odur MHP.
Dünkü katliamların tetkçileri bugün meclis koridorlarında bunu dile getiriyorlar
zaten,
"Değişmedik" diyorlar. Değişmediler.
Kanlı tarihlerini yazmaya devam ediyorlar.
CEMAL RUŞAN