Mayıs ayların gülüdür
Mayıs geldi. Sabahattin Ali’nin dizeleri dolandı dilime: “Mayıs ayların gülüdür. Mayıs’ta gönlüm delidir”. Mayıs gerçekten bir gül tarihimizde. 1977’nin kızıl gülü... Hâlâ kan sızıyor. 1972’nin üç fidanı, kanıyor... Daha nice tarihler var. Kanla kızarsa da aydınlık, onurlu.
“Güneş içimizi sevinçle ışıtır
kapanık havalardan sonra
Ama o daha da alımlıdır
bir küçük aralıktan zindana sızdığında”.
Mayıs’ın ışığı içimizi biraz sızlayan bir sevinçle doldurur. Bütün baskıların, kıyımların ardından ışır gibidir çünkü. İvan Vazov, “Bir tek ışıktır sonsuz olan”da böyle bir ışığı anlatır:
“Engizisyon alevinde kavrulanlar aydınlattılar dünya gecesini”.
Bizim gecemizi aydınlatmadı mı Sivas’ta tutuşanlar. Sanki o is kokulu gecede gördük onların gerçek aydınlığını.. Vazov’un dizeleri bu yüzden tanıdık
bana:
“Ve eğer güneş yiterse ansızın
yiter ve ışımazsa bir daha
bize ışık için cehennemden
gidip alev getiren biri çıkar mutlaka.”
Bize ışığı taşıyanlar, kendileri yanarak gecemizi aydınlatanlar... Romantik söz gibi görünüyor. Oysa öğretmenler için yapılan kutlamalarda, onların kendilerini
nasıl tüketerek bizi aydınlattığı anlatılıyor. Bir ülkenin aydınlarının kendilerini tüketerek aydın olması bir çağın, bir ülkenin sevinci mi, utancı mı...
Aydınlığın yüz akı olan bu kişiler keşke daha uygun koşullarda yaşasalar ve daha verimli olsalar. Ancak unutmamalı ki, bir bölük aydının acısında bir başka
bölük aydının rahatı, tarafsızlığı, aldırmazlığının payı var. Bencillik aydının niteliklerinden değildir. Bu yüzden bu kişileri aydın diye nitelendirmek doğru olur
mu? Bilmem ki...
Mayıs ayların gülüdür. Sevincin eşiğidir. Acıların gölgesi eksik değildir renginden, kokusundan. Gülün dikensiz olduğu nerde görülmüş ki...
Sennur Sezer