Kendini ve Kentini Sorgulamak...

Eğitim, Kültür, Sanat ve Edebiyat bir Ülkenin aynasıdır. Ürettikleriyle, dünya toplumundaki yerini belirlediğini düşünüyorum. Kendi içinde de özgürlük, barış, demokrasi gibi dilimizden düşürmediğimiz, kuramların, pratikteki göstergeleri oluyor. Eğer bir Ülkede; Kültür, Sanat ve Edebiyat ürünleri, önce ahkâm kesenlerce engelleniyorsa.

Haziran 29, 2005 - 00:10
 1.2k
İstanbul’da oynanan 281 tiyatro eserinin % 32’si yabancı yazarların, büyük bir bölümü uyarlama, ayarlama, geri kalanı ise, sen ben bizim oğlanın defalarca oynanan oyunları! ve yeni insanlara, kendini bulunmaz hint kumaşı zannedenlerce şans tanınmıyorsa.

Edebiyatta olduğu gibi, sanatta da surlar örülmüş, içeriye kimse sokulmuyorsa.

Eğer bir Ülkede; tiyatro binaları düzen tarafından yıkılıyorsa, tiyatrolar kapatılıp, yerine mescitler açılıyorsa.

Eğer bir Ülkede; Gençlik Kültür Evi’nde (Şanlı Urfa), Tiyatro’ya gönül vermiş insanlarımızın sergilediği çocuk oyunu (Keloğlan), eğitimi, öğretimi aksatıyor gerekçesiyle, Valilik, Milli Eğitim Müdürlüğünce yasaklanıyorsa. Bu ilkel ve vahşi zihniyet, oradaki gençlerimizi işportacılığa, kahve köşelerine, garsonluğa, sokaklara itiyorsa. Ve onlar i m d a a a a t diye mesajlar çekiyorsa. Bunun karşısında; Tiyatro lafazanları, demokrasi kalpazanları seslerini çıkarmayıp, kendini ve kentini sorgulamıyor, duyarlığını yitirmişse, sorumluluğunu yerine getirmiyorsa, sorumluluk yüklenmiyor, korkuyorsa.

Eğer bir Ülkede; Kitap okuma oranı % 0.02, gazete okuma oranı % 2, fakat; toplumun % 94’ü günde 16 saat televizyon seyredip, televizyonca konuşup, düşünüyorsa. (Kültür Bakanlığı verileri)
Hacı amcalar, her televizyon seyredişinden sonra tövbeler edip, abdest alıyorsa.
Dünyanın en kanlı katillerinden biri çoban Hitler’in kitabı “Kavgam” parasız olarak, birileri tarafından dağıtılıyorsa.
Kitaplar yasaklanıyor, yakılıyorsa.

Eğer bir Ülkede; Yazarlar, Çizerler sorgulanıyor, ceza almaları isteniyorsa.
Kadınlar meydanlarda, polisler tarafından coplanıyorsa.
Fikirlere kalem kırılıyorsa.
İşkence evleriyle, korku dolaştırılıyorsa.
Kayıp insanlarımızı,din adına katledilen insanlarımızın vahşi ve ilkel katilleri bulunmak istenmiyorsa.
Faili mechul siyasi cinayet dosyaları, bağımsız! Hukuk tarafından bodrumlara kaldırılıyorda.
70’li ve devamı 80’li yıllardaki, sivil ve üniformalı faşist katiller, elini kolunu sallayarak aramızda dolaşıyorsa.
Adalet ve kalkınma eşit olarak paylaşılmıyorsa.

Eğer bir Ülkede; sahtekârlık gözde bir meslek haline getirilmişse ve o ülke sahtecilik cenneti oluyorsa. (ATO bülteni)
Ekonomik ve siyasi bağımlılık başımızın üstünde oturuyorsa.
İşsizlik ve yoksulluk çığ gibi büyüyorsa.
Toplumun % 38’i Avrupa Birliği hayalleriyle avutuluyorsa.
Zavallı denilen, acınan, onlardan daha ileride olduğumuz varsayılan, Afrika Halkları, bugün Avrupa’da, özkültürleriyle, sanatlarıyla, sporlarıyla kendilerini kabul ettiriyorlarsa.

Eğer bir Ülke; Avrupa’da camileri, dergâhları, mescitleri, kuran kurslarıyla, İslâm sembolü üniformalarıyla, Avrupa toplumunun % 69.7’sine kendini kabul ettiremiyorsa.
Hırıstiyan aleminin Papa’sını her görüşte bir Türk faşisti hatırlanıyorsa.
“Bana dokunmayan yılan, bin yaşasın,” deniliyorsa.
“Her koyun kendi bacağından asılır,” – “Devlet malı deniz, yemeyen domuz,” diyenlerin, dili kesilmiyorsa!...

Eğer bir Ülkede; Demokrasi en çok tartışılan konu oluyorsa.
Demokratlar, ilericiler, demokratik kitle örgütleri, sendikalar suskun bekliyorsa.
Vurgunlar, soygunlar, ehliyetsiz kişilerce devletin her birimi işgal ediliyorsa.
Gökten zembille Demokrasi bekleniyorsa.
Eğitim, Kültür, Edebiyat ve Sanat olduğu yerde sayıyorsa.
Bir başbakan kızlarını okuttuğu ve her konuda bağımlı olduğu, ABD’ye “özgürlükler ülkesi,” diyorsa.

Eğer bir Ülkede; Sol, “leyleğin ömrü lak lakla geçer”i, solluyorsa...

Hoşça kalın.

Nurettin Kurtuluş