İşkence İnsanlık Onuruna Saldırıdır!
Bugün 26 Haziran Dünya İşkence Mağdurlarıyla Dayanışma Günü. İnsan hakları için verilen bunca mücadeleye rağmen, çağdışı-insanlık suçu olan işkencenin gündelik yaşamımızdaki gölgesinden kurtulamıyoruz. İşkence her yerde karşımıza çıkıyor. Kimi zaman karakollarda, kimi zaman evlerde, sokakta, boş arazide, ormanlık alanda, okulda, köylerde, kasabalarda, kentlerde her yerde ama her yerde işkence tehdidi altında yaşamak zorunda bırakılıyoruz.
Yasal düzenlenmelerin hiçbiri vatandaşları işkence tehdidinden koruyamıyor. Çünkü, yıllardır insan hakları ihlalleriyle iktidarını korumaya çalışan sistem, işkenceden vazgeçmek istemiyor. Avrupa Birliği'ne uyum için yapılan yasal düzenlemelerin işkence olgusunun sona erdirmesi mümkün görülmemektedir.
İşkencenin sona erdirilmesi konusunda sistem samimi davranmıyor. Gülbahar Gündüz'ün İstanbul'un en merkezi yerinde kaçırılıp işkenceye maruz bırakılması, İstanbul'da son günlerde kaçırma ve işkence vakalarının artması, Yargıtay'ın işkencecileri koruyan kararlar alması bunun bir göstergesidir.
İşkenceciler korunuyor, mağdurlar daha fazla şiddete maruz kalıyor. Sistem çözümü, işkence olaylarının faillerini yargı önüne çıkarmak yerine işkenceyi protesto eden topluluklara şiddet uygulamakta buluyor.
Sistem niçin işkenceden vazgeçmiyor?
Çünkü; İşkencenin doğrudan hedeflediği, bir bireyin bütünsel kişiliğidir. İşkence, bir kişinin kişi olmasına yönelik bir saldırıdır; onu sindirmeyi, terörize etmeyi amaçlar.
Sistematik işkence ise toplumu sindirmeyi hedefler. Bütün bir toplumu terörize eder ve kamu yaşamını sakat bırakır.
İşkenceye karşı sesini çıkaramayan, komşularının yada başka yurttaşlarının işkence görmesi karşısında suskun kalmayı tercih etmek isteyen kişilerden oluşan bir toplum, korkuya teslim olmuş bir toplumdur. Böyle bir toplumda, kişiler kendi geleceklerine müdahale etme, kendi geleceklerini belirleme yeteneklerini kaybetmişlerdir.
İşkence karşısında suskunluk, terörün, dehşetin içselleştirilmesidir.
İşkencenin önlenmesi ve işkence mağdurlarının korunması, işkencenin toplum üzerindeki korku etkisinin ortadan kaldırılmasında herkese sorumluluk düşmektedir. En baş hükümet kurumları ve hükümet görevlileri, insan hakları ödevlerini yerine getirmekle sorumludur. Ve bu görevlerin yerine getirilmemesi halinde, siyasî, idarî ve cezaî yaptırımlara sahiptir.
İnsanlık dışı muamele, özellikle de işkence yapanların cezalandırılmaması, hatta görevlerine devam etmelerine izin verilmesi, idare tarafından yargıdan, yargı tarafından da cezadan korundukları anlamına gelir. İnsanlığa karşı bu suçları işleyenlerin sistematik olarak korunması, insanlık dışı muamelelerin ve özellikle işkencenin "devlet politikası" olduğuna işaret eder.
Her türlü kötü muamele yapılmasına bilerek izin veren, bu tür muamele yapan başka görevlileri hoş gören, destekleyen yada kayıtsız koşulsuz sessiz kalan görevliler de, işlenen suçlarda sorumluluk sahibidir.
Yargı görevlilerinin varlık nedeni, kamu yaşamında hukukun üstünlüğünü -yasalar, mevzuat ve alışılmış kamu pratikleri hukuka aykırı olsalar da- sağlamak ve korumaktır. İşkence, kötü muamele ve cezalandırmaların kovuşturulması, kamu yaşamı bakımından getirdikleri sonuçlar nedeniyle, şikayete bağlı olamaz..
İşkenceye maruz kalan bir kişiyi özenle ve ayrıntılı olarak muayene etmekle görevli her hekim, muayene sırasında kişiyle yalnız kalmak için çaba göstermekle, muayene sonuçlarını ayrıntılı olarak rapor etmekle ve raporun bir kopyasını saklamakla yükümlüdür.
Bizler insan hakları savunucuları olarak işkencesiz bir Türkiye'nin olanaklı olduğunu düşünmekteyiz. Bunun için, İşkenceye olanak sağlayan yasal ve idari düzenlemeler değiştirilmeli; işkenceye zemin hazırlayan koşul ve pratikler, düzenleme yoluyla iyileştirilmelidir. Türkiye' de kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı güçlendirilmelidir. Uzun gözetim süreleri ve tecrit gözetim altı koşullarının işkence riskini arttırdığı açıkça görülmektedir.
Gözetim altı süresi uzun ve tecrit unsurlarını taşımaktadır. Bu durum, işkence uygulamasına olanak ve fırsat yaratmaktadır. Kişilerin 24 saatten fazla özgürlüğünden yoksun bırakılacağı her durumda, yargıç kararı koşulu aranmalıdır. Gözetim altına alınan herkesin yakınlarına ve avukatına derhal haber verilmelidir. Herkes kendi seçeceği avukatın hukuksal yardımından yararlanmalıdır. Avukatın yanında alınmayan ve onun imzasını taşımayan ifadeler geçersiz sayılmalıdır.
Herkes, gözetim altında da ailesinin yada kendisinin seçtiği hekimin hekimlik hizmetlerinden yararlanmalıdır.
İşkence altında alındığı savunulan ifadeler dava dosyasından çıkarılmalıdır.
Adli Tıp Kurumu özerk hale getirilmelidir. Adli Tıp Kurumu, resmi bilirkişi kurumudur. İşkence konusunda, yalnızca Adli Tıp Kurumu raporları değil, bağımsız kurumların, Türk Tabipleri Birliği, Adli Tıp Derneği gibi uzmanlık kuruluşlarının raporları da dikkate alınmalıdır. Aynı şekilde psikolojik işkence gerçeği karşısında, kurumda bu yönde bir örgütlenmeye gidilmelidir.
İşkence, hem kişiye hem kamu düzenine karşı bir suç olarak kabul edilmelidir. İşkence yapmakla suçlanan kişiler, aksi kanıtlanıncaya kadar aktif görevden alınmalı, bağımsız ve etkin soruşturma yapılmalı, işkencenin tespiti halinde adil cezaya çarptırılmalı ve kamu görevinden yasaklanmalıdır.
İşkence suçunda zamanaşımının işlemeyeceği anayasal hüküm altına alınmalıdır.
İşkence suçunda, kamu görevlileri hakkında soruşturma yapılması izne bağlı olmamalıdır.
İşkencenin önlenmesine yönelik çalışmalar, bağımsız insan hakları kuruluşlarının ve ilgili meslek kuruluşlarının temsilcilerinin de üye olacağı bir 'İşkenceyi Önleme Ulusal Komitesi' tarafından koordine edilmeli ve denetlenmelidir. Bu kurul, merkezi düzeyde bağımsız bir örgütlenmeye sahip olmalı, yerel ofisleri olmalı, işkence yapılabilecek her yeri izinsiz ve habersiz denetleme yetkisine sahip olmalı; kurul üyeleri idari ve cezai yaptırımdan muaf olmalıdır.
İnsan Hakları Derneği, işkenceye karşı dayanışmanın önemli bir yönünün, işkence olgusunun kamu tarafından bilinmesi, işkence gören kişinin kendini rahatça ifade etmesi olduğu kanısındadır.
1. İşkence gördüğünü iddia eden kişiye, iddiasını yargı önünde kanıtlamak için yeterli olanak sağlanmalıdır. Özellikle, Adli Tıp Kurumu bu konuda yeterli ve güvenilir bir düzeye getirilmelidir. Özgürlüğünden yoksun bırakılan kişiler, istediklerinde kendi seçtikleri bir hekimi ve avukatlarını görebilmeli; aileleriyle düzenli iletişim kurabilmelidir.
2. İşkence gören kişiye, tazminat verilmeli; işkence sonrasındaki bütün sağlık harcamaları kamu tarafından karşılanmalıdır.
3. İşkence gören kişi, suçlu bulununcaya kadar asla tutuklanmamalı; suçlu bulunması halinde, özgürlüğünden yoksun bırakılıp bırakılmaması konusunda karar hekimlere bırakılmalıdır.
4. Basın ve yayın organları işkence sorununa yer ayırmalı; işkence davalarını takip etmelidir.
İnsan Hakları Derneği, işkencesiz bir dünyanın, işkencesiz bir Türkiye'nin olanaklı olduğunu düşünmektedir. Bu olanağın gerçekleşmesi, bizlerin dayanışmasına bağlıdır.
26 Haziran 2003
İnsan Hakları Derneği
İstanbul Şubesi