'Huzur' Dinlenme Tesisi
2021 Temmuz ayında Almanya'dan yurda çocuklarımla birlikte, otomobilimle dönüyorum. Yorucu bir yolculuktan sonra Kapıkule'ye vardık. Bulgaristan tarafını geçtikten sonra Türkiye kısmına geldik. Oradaki binalardan birisine girdim. Bir miktar euro bozdurdum, diğer yandan daha önceki yolculuklarımdan almış olduğum HGS fişimi bir miktar doldurmak istiyorum ama orada bunu yapacak büro, bir yer yok. "Binanın girişinde 'HGS doldurun' yazıyor, bunun bürosu nerede?" diye sağa sola soruyorum. "Abi, gümrükten çıktıktan sonra bir km. ileride postane var. Orada doldurabilirsin." diyor birisi. Başka seçeneğim yok zaten. Otomobilimle işlemleri bitirip gümrükten çıkıyorum. Yaklaşık 750 m. sonra karşıma " Huzur Dinlenme Tesisi çıkıyor. Kocaman bir tabela HGS diyor. "Burası işte," diye düşünüyor ve tesise giriyor, otomobilimi tesisin önüne çekiyorum.
"HGS fişi buradan mı satın alacağız?"
"Ablacığım, fiş şu anda elimizde kalmadı. Siz otoyollarda HGS noktalarından direk geçin. 10 gün içerisinde gittiğiniz yerde bir PTT şubesine uğrayın ve orada fiş alın. Geçtiğiniz yerlerdeki ödemeler otomatik olarak fişinizden kesilmiş olacaktır. 10 günü geçirmeyin ama yoksa ceza yersiniz."
Genç daha sonra orada duran sıra bekleyenlere doğru "Sadece fişi olanlara dolum yapıyoruz, diğerleri boşuna beklemesin."
Benim fişim var diye rahatlıyorum. Sadece dolum yapılacak. Sıra bana geliyor. "İşte fişim" diyor ve fişi uzatıyorum.
"Ne kadar doldurayım abi?"
"Önce Bursa'ya, sonra da Mersin'e gideceğim." diyorum. "Ne kadar dolsa uygundur?"
"Osmangazi Köprüsü de var. 300 lira kadar doldurun."
"Tamam." diyor ve 300 TL'yi veriyorum. Fişi alan genç önündeki laptopla işlemlere başlıyor.
Bu arada camekânın yanında iki öbek, iki çeşit el ilanına gözüm ilişiyor. Birer tane alıyorum. Çabucak bir göz atıyorum. Yurtdışından gelenler dolandırıcılara karşı uyarılıyor:

"Ne güzel," diye düşünüyorum. "Bizi uyarıyorlar." Diğer yandan Türkiye'de hala bu çeşit dolandırıcıların var olduğuna hayıflanıyorum.
Bu arada çevrede PTT ibaresi görmediğim için soruyorum:
"Siz PTT'nin resmi şubesi misiniz?"
"Yok abi, acenteyiz," diye cevaplıyor genç.
Benim bildiğim, acenteler de resmi bir kuruluştur. Üzerine fazla varmıyorum. Ben
iş bitisin de gideyim derdindeyim. Gece uykusuz kalmış, yol boyunca otomobil
kullanmışım, kısacası yorgunum.
Aniden elektrikler kesildi. Tüm bina karanlığa gömüldü. Elektrikler de
kesilecek zamanı buldu yani.
"Hay aksi!" diyorum. "Çok uzun sürer mi?" diye soruyorum cep telefonlarının
aydınlattığı odada.
"Bilmiyorum abi. Tahminen 10-15 dakika. Fişinize yüklemeyi yaptım, tam da alındı makbuzunun çıktısını alıyordum ki, elektrikler kesildi," diyerek fişi bana uzattı.
Fişi aldım ama makbuzsuz oradan ayrılmak bana pek akıllıca gelmedi. Gençle tesisin
bahçesine çıkarken konuşuyoruz.
"Bu tür kesintiler çok sürüyor mu?"
"Çok sürmez abi."
"Ne kadar bekleyeceğiz?"
"Bilmiyorum."
"Ben makbuz almadan gitmem. Şu masada oturup çay içeceğim."
Bir masaya oturuyorum. Garson kıza çay söylüyorum. Bir yandan da gence gelip
masada yanıma oturması için işaret ediyorum. Genç yanıma gelmekte isteksiz belli.
Sonra ısrarıma karşı koyamayıp gelip oturuyor.
Çay getiren kıza bir çay daha söylerken patronun kesinti için telefon edip
etmediğini soruyorum. Garson kız "ben bilmiyorum bu işleri," diyerek telaşla
uzaklaşıyor.
Yanımdaki gençle biraz da sohbet amaçlı soruyorum:
"Sen burada resmi memursun değil mi?"
"Hayır abi."
"Anlamadım. Sen "acenteyiz", dedin. Benim bildiğim acente de olsa PTT oraya
memurunu koyar. Sen burada çalışıyorsun diye bir ücret almıyor musun?"
"Hayır. Biz bu tesisin personeliyiz."
"Yine durumu anlamadım. Şimdi sen orada bu işleri ücretsiz mi yapıyorsun? Bu
işten senin ya da sizin karınız yararınız ne?"
Gencin davranışlarından sorularımın onu huzursuz ettiğini düşünüyorum. O, "tesisin hizmeti" gibi kaçamak cevaplar veriyor. Fişimi gösteriyorum ve ekliyorum: "Şimdi
bu fişe 300 lira doldurduğunu söylüyorsun. Nerden bileceğim bunu? Bunu bir yerde
kontrol ettirmem lazım şimdi."
"Abi yatırılan para fişe 24 saat içinde geçiyor. Hemen görünmeyebilir. Siz
HGS noktalarından geçtiğinizde size ceza yazılsa bile yatırdığınız tutar fişe
geçtiğinde cezalar yatırdığınız tutardan düşer. Sorun yok."
Şimdi de verdiğim paranın hemen fişe geçmemiş olabileceğini söylemesi beni iyice rahatsız
etti. "Bu durumu çözmeden, burada bir makbuz almadan buradan ayrılmayacağım!"
dedim. Genç huzursuzca kem-küm ediyor ve bürosuna geçmesi gerektiğini söyleyerek
masamdan kalkıyor.
Elimde fiş öylece kalıyorum orada. Aradan beş on dakika geçiyor. Elektrikler
gelmiyor. Fişle birlikte büronun olduğu yere gidiyorum. Camekânın arkasındaki
gence sesleniyorum.
"Bu elektriklerin geleceği yok, senin de bana makbuz verme olanağın yok. Al şu
fişi, bana 300 liramı geri ver."
"Abi o fişe 300 lira yükledim. Senden onu alsam ve ödeme yapsam o 300 lira benim cebimden gider. Sen rahat
ol, sana ben telefon numaramı vereyim. Bir sorun çıkmaz."
"Olmaz kardeşim. Ben senin telefonunu ne yapayım! Bana bu fişe 300 lira
yatırdığına dair belge lazım. Senin telefonun değil!"
Ortam geriliyor.
"Abi elektrikler olmayınca yapacak bir şeyim yok."
"Beni ilgilendirmez. Bu benim sorunum değil!"
"Ya, biraz bekleyin. Patrona söyleyeyim de aşağıdan şartelden kısa bir süre için
elektrikleri açsınlar. Sana bir makbuz verecek kadar bir süre en azından."
"Anlamadım. Elektrikler hatlardan değil ama aşağıdan mı kesildi?"
"Aşağıda sucular var, onlar bazen tadilat işleri yapıyorlar, bu yüzden kesiyorlar."
Bu işte bir bit yeniği vardı. Elektrikleri kesen bu tesis ise, ortada bir dolap dönüyordu. Genç, market kasiyeri bir kadının yanına giderek bir şeyler söyledi.
Aradan bir dakika geçmişti ki elektrikler geldi. Bizim genç hemen bürosunda
camekânın arkasına geçerek laptopunu açmaya koyuldu. Biraz bekledik.
"Bilgisayarda bir sorun var." dedi. Ben zaten durumdan işkillendiğim için tepki gösterdim:
"Ben anlamam, şu fişi alın ve 300 liramı geri verin. Artık makbuz falan da
istemiyorum! Burada hoşuma gitmeyen şeyler oluyor. İnternette elim ayağım
uzundur. Ortada bir haksızlık olursa, 5 kuruş bile olsa peşine düşerim. Senin
fotoğrafını çeker ve internette ifşa ederim."
"Ben de senin fotoğrafını çekerim." diye tepki gösterdi genç.
"Benim fotoğrafımı neden çekeceksin ki?" dedim. "Bu durumu yaratan ben değilim."
Gerilen ortamdan ve benim kararlılığımdan dolayı genç geri adım atmak zorunda
kaldı:
"Benim bilgisayar çalışmıyor. Marketin kasasındaki ana bilgisayarda fişi kontrol
edeyim. Elektrikler kesildiği için belki de 300 lira fişe henüz geçmemiştir."
Benden fişi alarak marketin kasasının bilgisayarına gitti. Orada sözde kontrol
etti. Sonra da geri gelerek, "para fişe geçmemiş," diyerek işlem yaptığı
bürodan bana 300 lirayı ödedi. Sonra da ekledi:
"Benim kalbimi kırdınız!"
Söylediği şeye bak, komik. Beni dolandıramadığı için onun "kalbini kırmışım!"
Ben paramı geri almış olmanın sevinciyle cevap vermedim bile. Sevinçle dışarı çıktım, otomobilime bindim ve seslendim:
"300 liramızı kurtardık!" Otomobildekiler durumu tam anlamamışlardı. "Sonra
anlatırım." dedim, "önce şu musibet yerden uzaklaşalım!"
Oradan ayrıldıktan 250 metre sonra yine sağ tarafta bir tesis gördük. Belli
belirsiz bir de PTT tabelası. Hemen oraya girdik. Tesisin içindeki PTT bürosunu
sordum ve PTT bürosuna girer girmez, daha dolandırılma hikâyemi biraz anlatmaya
başlamıştım ki, memur sözümü kesti:
"Hepsini biliyoruz. Onların yaptıklarını her yere şikâyet ettik ama hiç kimse
oralı olmadı."
Yine şaşırmıştım. "Nasıl olur?" dedim. Onlar orada hem "dikkatli olun,
dolandırılabilirsiniz" el ilanları dağıtıyorlar ama diğer yandan başkalarını
dolandıran kendileri.
"Evet, öyle. Biz önlem alınmasını sağlayamadık. Belki siz şikâyet ederseniz, işe
yarar."
"Evet, bu böyle kalamaz Türkiye'nin Kapıkule girişindeki bu ayıp Türkiye'nin
ayıbıdır. Bir şeyler yapmalıyım."
PTT memuru beni "cimer.gov.tr" ye şikâyet etmem gerektiği, "bir şey yaparsa
orası yapar, diğerleri hiç bir önlem almıyor" diyerek yönlendirmeye çalıştı.
Ben de "ne yapacağımı, nereye şikâyet edeceğimi bulurum, gereğini yaparım,"
diyerek orada fişime 150 liralık dolum yaptırdım. Resmi bir makbuz hemen
verdiler tabii ki. Tutarın hemen fişe geçmiş olduğunu da söylediler. Öyle "24
saat içinde geçer" hikâyesi yok yani.
Şimdi düşünüyorum da, bu gerçek PTT çalışanlarının Huzur Tesisleri'ndeki
sahtekâr, dolandırıcılarla bir işbirliği bile olabilir. Yoksa onca şikâyete
rağmen bu dolandırıcılık olayına el atmayan bir devlet olamaz. Eğer gerçekten
Edirne Merkez İlçesi Cumhuriyet Savcılığı bu işe el atmıyor ve bu olayı
soruşturmuyorsa, bu çok büyük bir hatadır. Bu insanların dolandırılmasına göz
yummak anlamını taşır.
Yukarıda anlattığım öykünün Edirne Merkez İlçesi Cumhuriyet Savcılığı tarafından
suç duyurusu kabul edilerek bu olayın soruşturulmasını diliyorum.
Mustafa Kemal Şirin
Mersin, 29 Ağustos 2021