HIRSIZLIK VE ÇOCUK
Çevremiz ve basında gördüğümüz ve okuduğumuz kadarıyla; “hırsızlık” ve “kapkaç” gibi olaylar insanı korku ve endişeye sevk edecek kadar artmakta ve artmaya da devam edeceği izlenimi vermektedir. Alınan önlemlere baktığımız zaman da hep inzibati önlemlerin alındığı, iyileştirici ve eğitici önlemlerin ise devede kulak kaldığı gerçeği ile karşı karşıya kalmaktayız.
Konuyu çocuğa indirgediğimiz ve bu doğrultuda ele aldığımız zaman, çocuğun bu temel ihtiyaçlarını aile, sonra içinde yaşadığı toplum, daha sonra da evrensel kuruluşlar karşılar veya karşılamaya çalışır. (Ne kadar karşılıyorsa...) En alt düzeyde de olsa, bu ihtiyaçların karşılanmaması, o bireyde sosyal, psikolojik ve bedensel sorun olarak karşımıza çıkar ki; bunlardan biri de “hırsızlık” (Çalma) eylemidir.
Edinebildiğim verilere göre; Çocuk Mahkemelerinde 01.01.2004-31.12.2004 tarihleri arasında hırsızlık nedeniyle 18231, gasp nedeniyle de 1953 dava açılmıştır. Tabii diğer suçlar bu sayıların dışındadır. Ayrıca, Adalet Bakanlığının 2004 tarihli “Tutuklu ve Hükümlülerin Özellikleri Raporunda” suç işleyen çocukların %74.6’sının mala karşı işlendiği ve bu suçu işleyenlerin %13.3’ünün 11, %16./’si 12, %10’u 13, %6.7’si 14, %13.3’ü 15, %26.7’si 16, %13.3’ü 17 yaşında olduğu belirtilmektedir.(A.E.Yavuz. 2003-T.19) Bu ve buna benzer birçok rapor durumun ne kadar iç karartıcı halde olduğunu göstermektedir...
Daha iyi algılanması açısından, hırsızlığı basitçe açıklaya çalışırsak; başkalarına ait olan herhangi bir mal veya ürünün, sahibinin haberi ve izni olmaksızın alınması olarak tanımlayabiliriz. Özellikle “yalan” ile “hırsızlık” arasında samimi ve ayrılmaz dostluklar vardır ki bu da davranışın temel niteliklerinden biridir. Hırsızlık; bir şeye sahip olmak, kendinde olmayan bir şeyi elde etmek ya da başkasının sahip olduğu bir takım şeylerden onu mahrum etmek için yapılır. Ayrıca, ailelerin çocuğa mülkiyet düşüncesini benimsetmemeleri, onda, “benim”, “bana ait”, “korumam gerekir”, “kendimin ve insanlığın yararına kullanabilirim”, “hak”, “hukuk”, “iyi”, “kötü” gibi kavramların oluşmasına engel olur ki bu da çocuğun bilinçsizce hırsızlık yapmasına neden olabilir... Hırsızlık yapan çocuklardan bazıları ise; gösteriş yapmak, gurupta yer edinebilmek, aşağılık duygusunun etkisi altında kendi kendisine başarılı olabileceğini kanıtlamak, doyuma ulaşmak, heyecan ve haz duymak, kendisine yüz vermeyen karşı cinsin bir eşyası vasıtasıyla haz duymak ya da intikam almak için hırsızlık yapabilirler! ...
Çocuğun; suç eylemine yönelmesinde ailenin; çocuk sayısı, ekonomik sorunları, eğitim sistemi, genetik özellikleri yanında, köyden kente göç, evsiz sokakta yaşam, bedensel-ruhsal hastalıklar, uyuşturucu ve alkol bağımlığı gibi nedenlerin öneli etkisi bulunmaktadır... Başka bir deyişle, suça eğimli olmanın en önemli nedeni çocukların aile, okul, arkadaş ve diğer şahıslarla olan bağlarının zayıflaması veya kaybolması olarak açıklanabilir...
Yukarda belirttiğimiz temel ihtiyaçların karşılanmaması sonucu doğan bu olumsuz alışkanlığın, bir takım nedenlerden kaynaklandığını belirtmiş isek de; temel ihtiyacı karşılanmayanlar; hırsız olur, hırsızlık yapanlar, onun için de hoşgörülü davranmak gerekir yanılgısına düşmemek, toplumsal yaşamın, üstün değerlerin ve bireyin kendisine saygısının bir ifadesidir...
Esasında, bir hırsızlık olayı tespit edildikten sonra derin bir inceleme yapılmasının izlenebilecek en uygun yol olduğu düşüncesi, sizlerle paylaşılabilecek bir tutum olduğu kanısındayım... Bu incelemede: Ne çalmıştır? Ne zaman çalmıştır? Bu çaldığı eşya kime aittir? Çaldığı eşyayı ne yapmıştır? Ne yapmayı tasarlamaktadır? Ve bu kaçıncı çalmasıdır? Ailesinin sosyo-ekonomik durumu hangi düzeydedir? Arkadaş grubu kimlerden oluşmaktadır? Gibi sorulara cevap bulunduğu zaman hırsızlığın “niçin” işlendiği anlaşılır ve bu doğrultuda çalışmalar yürütülür... Zaten, suçların önlenmesi tüm toplumların çözmek için çaba harcadığı yaygın bir sosyal sorundur. Bu sosyal sorundan en ağır şekilde etkilenen gruplardan birisi de çocuklardır. Önemli olan çocuğun gelişim aşamasında olması ve eğitim alabilecek çağda bulunmasıdır. Bu nedenle de çocukların yetişkinlerden ayrı hukuk kurallarına göre ayrı bir mahkemede yargılanması gereklidir. Nitekim, “çocuk suçluların” yargılamasını gerçekleştiren birim de çocuk mahkemeleridir. Olağandır ki “Çocuk Mahkemesi” çocuğun gelişim ve kişilik özelliklerine göre yargılama gerçekleştiren, onun iyileştirilmesini de içeren özel bir mahkemedir. Bu mahkeme, uzmanlardan yararlanarak profesyonelce görev yapmaktadır. Bu profesyonellerden birisi de sosyal hizmet uzmanıdır...
Ailelerin kendi çocuklarında bu acı gerçekle karşılaşmamaları için üzerlerine düşen görevler ve alabilecekleri önlemler konusunda kısaca açıklamada bulunursak: Öncelikle, çocuk bakımı ve eğitimi konusunda kendilerini hazır hissetmeden çocuk sahibi olmasınlar. Çocuklarının temel gereksinmelerini ve okul ihtiyaçlarını güçleri oranında karşılamaya çalışsınlar. Çocuklarının oyun arkadaşı ve grubunu sürekli incelesinler. Zaman zaman çantalarını kontrol ederek kendine ait olmayan araç ve gereçlerin bulunup bulunmadığına baksınlar. Çocuklarının yanında; özen duydukları ailelerin konumlarından, abartılı ve kıskançlık içeren konuşmalar yapmasınlar.
Çocuklarına karşı sevgi ve güven duygusundan kısıntıya gitmesinler. Sosyo-ekonomik durumlarının çok üzerinde özveride bulunmalarını gerektirecek eğitim kurumlarına çocuklarını göndermeye çalışmasınlar. Çocuklarına kendi eşyalarını koruma alışkanlığı kazandırsınlar. Çocuklarında hırsızlık olayı tespit ettiklerinde telaşlanmadan çözüm yoları arasınlar ve uzmanından yardım alsınlar. Sosyalleşmesi ve mülkiyet hakkına saygı göstermesi için çocuğun sosyal ilişkilerine önem versinler. Hırsızlıktan haz alan konumda ise mutlaka konun uzmanından yardım alsınlar. Kendileri de onun, örnek alabileceği davranışlar sergilesinler. Kendi ailesi ve çocuğun özyapısı çerçevesinde başka önlem ve tutumlar geliştirmeye çalışsınlar...
Ayrıca, öğretmenlerin de çok dikkatli olmaları gerekir. Öğrencilerini ve onun aile ve çevresini iyi tanımaları en önemli görevlerden biridir. Eğitim öğretim için isteklerini çocuğa iletirken, onun, ekonomik ve sosyal konumunu kesinlikle göz önünde bulundurması gerekir. Aileler açık yüreklilikle çocuğuna; okulla işbirliği yaparak neleri yapabileceklerini ve neleri yapamayacaklarını ayrıntılı bir şekilde ve onu incitmeden anlatmaları izlenecek en uygun yol olarak görülmektedir.
Şu hususu da vurgulamadan geçmeyelim. Okulöncesi dönemde görülen bu tür davranışlar, aile ve öğretmeni zaman zaman endişeye sevk etmektedir. İlköğretim çağına kadar mülkiyet(sahiplik) kavramının oluşmaması nedeni ile izinsiz almalar sorun teşkil etmez. Bir oyun bahçesinde veya anaokullarında çocuğun, hiç çekinmeden başkasının oyuncağını izin almadan kendininmiş gibi alıp rahatlıkla uzaklaştığını görebilirsiniz. Ancak, İlköğretime başlanmasına rağmen izinsiz alma davranışı görülüyorsa, bu davranışın bir sorun haline gelme ihtimali dikkate alınmalıdır!
Sağlıklı, başarılı ve uyumlu çocuklar yetiştirmeniz dileğiyle...
İsmail KARAYILAN