Hücrelerden
Siz olsaydınız... direnmeyip ne yapardınız? 9 Mart'ta şehit düşen ölüm orucu direnişçisi Yusuf Kutlu, direnişin 86. şehidiydi. Kendisinden önce 85 insan, o zorlu yolculuğu katetmiş ve şehit düşmüştü. Gözünü kırpmadan yürümeye devam etti Yusuf. Bu gözü karalık, bu kararlılık neden?
Farzedin ki... kapınızın önünde işkenceciler var...
Farzedin ki, yanıbaşınızda arkadaşlarınız katlediliyor...
Farzedin ki, diri diri yakılıyor yakınlarınız... "... koğuşta... ringte... çamurların içinde... hücrelerde... işkenceye devam edildi"
Aşağıdaki metin, ölüm orucunda şehit düşen Yusuf Kutlu'nun 16 Ocak 2001 tarihli dilekçesinden alındı. Yusuf, 19 Aralık 2000 katliamında ve ardından sevk olduğu Sincan F Tipinde yaşadıklarını anlatıyordu:
"19 Aralık saat 5'te koridordaki gürültüyle kalktım. Kapıya gittiğimde kasklı, kalkanlı, kalaslı askerlerle karşılaştım. Üzerimize sinir ve biber gazı sıkmaya başladılar. ... Ardından koğuş duvarını kepçeyle yıktılar. Askerler tarafından yıkılan duvardan çıkan tuğla ve taşlar üstümüze atılmaya başlandı. Bu esnada vücuduma ve kafama gelen taşlardan yaralandım. (Daha sonra hastanede kafama gelen taşlardan 22 dikiş atıldı). ... Yanlarından geçtiğimiz askerler tekme, yumruk veya elinde kalas ya da coplarla vuruyorlardı. Yaklaşık 50 metre düşe kalka yürüdük. Burada en az yirmi arkadaşı yarı baygın durumda yerde çamur içine yatırmışlardı. Beni de çamura yatırdılar. Üzerimizdeki elbiselerin bir kısmını yırtarak aldılar. ... Ellerimi arkadan bileklerime oturacak şekilde kelepçeleri sıktılar. Ringe 30 metre kadar çamurda sürükleyerek götürdüler. Ringte yumruk ve tekmelerle işkenceye devam edildi. ... Sincan F tipi hapishanesine geldiğimizde, ringden iner inmez yirmi kadar asker beni bir odaya soktular. Burada iki de sivil vardı. Üzerimdeki elbiseleri parçalayacak şekilde zorla soyarak onursuzca arama yapıldı... Doktor uzaktan başımdaki dikişleri sayıp 'tamam bunu götürebilirsiniz' deyip gönderdi. Karanlık bir hücreye konuldum. Hücrede ilk on gün sürekli karanlıktı. Bunun gerekçesi ise, elektirikte arıza var deniliyordu. Özellikle bu ilk on gün içinde sabah ve akşam sayımlarında fiziki işkenceye maruz kaldım."
Gaz bombalarıyla boğulmaya çalışılan Yusuf...
Taşlarla, coplarla kafası paramparça edilen Yusuf...
çamurlarda sürüklenen... hücrelere atılan... her allahın günü işkenceye maruz kalan Yusuf...
Yusuf'lar, ya boyun eğecek, düşüncelerini, ideallerini inkar edecek, ya direnecekler.
Ölüm Orucunun 88. şehidi Doğan Tokmak da Kandıra F tipinden, A-12/35 nolu hücreden yazdığı mektupta şöyle diyordu:
"Birçoğumuz burada üç kişilik hücrelerde kalıyoruz... Başka kimsenin yüzünü göremiyoruz... Günlük basının dışında hiç bir yayın almıyorlar... Anlayacağın bedel ödeyerek aldığımız haklarımızı gasp etmeye çalışıyorlar... Bu sorunlar, direnişimizin zaferiyle çözümlenecek. Ya taleplerimizi kabul edecekler ya da hepimizi öldürecekler. Başka alternatifi yok bunun. Bizler de 'ya zafer ya ölüm' diyoruz zaten." "İnsanlık onurunun yok edilmeye çalışıldığı bu hücrelerden, insanlık onurumuzu koruyarak çıkacağız."
Yusuf yukarıda bir bölümünü aktardığımız dilekçesini, "... Bu gördüğüm işkence ve baskıların emir verenler ile görev alan tüm sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunuyorum" diyerek bitirmişti. Binlerce tutsağın suç duyurusuydu bu. Ama savcılar, hakimler kıllarını kıpırdatmadılar. Katliamın, işkencenin emrini verenler, takdirnameler aldılar. İşkenceciler, "görevlerinin" başında bırakıldılar. Bu tabutlukları yapan kafada, en küçük bir haktan yararlanmayı bile "treatman"a, türkçesi boyun eğmeye bağlayan kafada, insaf, izan, merhamet, insan hakları aramak mümkün mü? Bu kafa, zulmetmekten başka bir şey bilmez. Ve bu kafayı dize getirecek tek şey de direniştir. Gerektiğinde ölümüne direniş. Bir mektubunda da şöyle diyordu Yusuf; "Bildiğiniz gibi ölüm orucu direnişimiz devam ediyor. Tüm baskılara, demagojilere, saldırılara ve karalamalara rağmen haklı olan taleplerimiz çerçevesinde sürdürüyoruz. ... İnsanlık onurunun yok edilmeye çalışıldığı bu hücrelerden, insanlık onurumuzu koruyarak çıkacağız."
İşte kararlılığın kaynağı.
Farzedin bu zulüm altındaki sizsiniz. Hatta... farzetmenize de gerek yok... çünkü zaten, bu zulüm size!
(Ekmek Ve Adalet dergisinden alınmıştır.)
25 MART 2002 SAYI: 1