Ermeni Meselesi ( 8/10 )
Hıristiyan-Yahudi-Hıristiyan düşmanlığı+Ermeni meselesi. ( 8 ) İttihad ve Terakki Cemiyetinin bildirisinde; biz Türkler de umum Osmanlılar gibi bu müstebid hükümetten ıslâhat ve hürriyet isteriz, derken Ermeniler gibi rahatsızlıklarını dile getirdiklerini açıkça görünüyor.
Görülüyor ki; toplumsal bir muhalefetsizliğin zorluklarını aşabilmek için birliğin gerçek anlamda gerekli olduğu bildiriden de anlaşılıyor.
Bizim de hürriyete, serbestiye âşık ve müstehak olduğumuzu âlemi medeniyete gösterelim.
Türklerin; 1402 yılındaki Ankara savaşında sınır Bey’lerinin saf değiştirerek Timur ordusunun yanına geçmeleri ve dolayısıyla Osmanlı’nın Timur yenilgisinden sonra Hanedan tarafından 2. hattâ 3. sınıf vatandaş olarak itilmeleri, nihayet dile getirilebiliyor. Ve biz Türkler de denilebiliyor; fakat bu İttihad ve Terakki’nin genel görüşü müdür?
Cemiyetin ilk kuruluşunda İbrahim Temo kimlerin kabul edileceğine ait tartışmada;
“Ben, güvenilir ve iyi durumu olan her Osmanlının din ve millet ayırımı yapılmaksızın kabul edilmesinin taraftarıydım. Giritli Muharrem, İslâm olmayan kişilerin kabul edilmemesi tezini ileri sürmüşse de bu fikir red olunarak, iş görebilecek ve itimat edilecek her Osmanlının, gayet ihtiyarkârane ve her türlü tecrübeden geçirilerek kabulü cihetine karar verildi.”
(Bkz: İbrahim Temo Anılar S.17)
Burada nasıl bir uygulama yapıldı, üye olacak kişiler nasıl seçildi? Osmanlı’nın sonuna doğru bunları görüyoruz.
Daha sonra ihtilâlci sıfatıyla moda olan “Pierre Lermit” lâkabını alan İbrahim Temo, Cemiyetin genişlemesi için harekete geçer.
“Benim, ilk önce medreselilerden Kosovalı ve “hürriyete mensup” olan İbrahim Efendiyi ve mülkiye memurlarından Necip Bey Dragayı, Görice mebusu Şahtin Bey Kolunya’yı cemiyetimize soktum. Hafız İbrahim Efendi Edirne’de Ramazan hocalığı yaparken serbestçe nasihatte bulunması neticesi mahpushanede posta memurlarından Talat Bey’i de cemiyete aldı. Bu sebepten Talât da mürşidi, Hafız İbrahim Efendiyi çok severdi, bana karşı da Muhabbeti vardı.”
(Bkz: İbrahim Temo Anılar S.18)
1905’te Makedonya’da kurulan Mason Locasının üyelerinde Sadrazam Mehmet Talât Paşa, daha sonra 1909’da ilk Osmanlı Masonluk Büyük Loca’sının “üstad-ı azamı” olarak karşımıza çıkıyor. Mehmet Talât Sai (Say) Osmanlı’nın son devresinde incelenmesi gereken en önemli isimlerden biri olduğuna inanıyorum.
1874 yılında Edirne’de doğduğunu öğreniyoruz; fakat ailesi hakkında bilgilere rastlamak mümkün olmuyor. Bazı bilim adamlarının yaptığı araştırmalar neticesinde Yahudi Avdeti-dönme’si olduğunu doğumundan yaklaşık 130 yıl sonra öğrenebiliyoruz.
Bir önemli konu da İsrael Alyans okulunda öğretmenlik yapması ki; Yahudilerin kendilerinin dışında diğer din ve ırklardan birini aralarına sokmadıkları biliniyor. Kız alıp vermedikleri, ticarette kendi dışındakileri desteklemedikleri, alış verişte kendi çıkarlarını korudukları bir gerçek.
Bundan önceki bölümlerde de belirttiğim gibi avdeti’lik Yahudilerde bir gelenek halinde görünüyor.
En ünlü ve Mesih’liğini ilân eden Sabetay Sevi 1666 yılında Divan huzurunda Müslüman olarak Mehmet Efendi adını alıp 150 akçelik maaşla Saray kapıcılığına getirilirken, ona inananlara gönderdiği haberde; kendisinin böyle davranmasını Tanrı’nın istediğini anlatır. Bu sırada Gazze’li Natan da, Sabetay Sevi’nin böyle davranmasının dini kitapların bazı yerlerinde bulunduğunu ve ilâhi iradenin bir sonucu olduğunu açıklar. Sabetay Sevi’nin Mesih’liğinin tekrar geri döneceğini iddia eder. Görünüşte Müslüman olan Sevi görevine devam ederken, taraftarlarını Kabbala’nın kehaneti olduğuna inandırır. Ona inananlar ise ruhu ve gövdesi ile gökte olduğunu, yerde ise gölge ve hayalinin dolaştığını söylerler.
Sabetay Sevi’ciler büyük bir taraftar kitlesi halinde Osmanlı topraklarında yaşarken, küreselleşecek olan Siyonizmin taşlarını da inşaa etmeye devam ediyorlardı.
Mehmet Talât Sai hızlı koşarken yanlışlıklar da yapıyordu.
Bunun farkına varan Mustafa Kemal oluyor.
Devlet adamlığı ve liderlik burada kendini gösteriyor.
1889’da İTTİHAD-I OSMANİ adıyla kurulan, daha sonra İTTİHAD ve TERAKKİ adını alan ve önceleri gizli bir cemiyetken iktidara kadar yürüyen Yeni Osmanlı’lar-Jön Türkler arasında Talât Paşa yerini alıyor ve Sadrazamlığa kadar çıkıyor.
Bu arada 1906 yılında Mustafa Kemal ve daha sonra Kurtuluş savaşına katılan arkadaşlarının kurduğu ve aralarında Dr. Nazım’ın bulunduğu Vatan ve Hürriyet Derneği 29 Ekim 1907’de İttihad ve Terakki’ye katılır.
Tesadüf değil.
Burada 2. bir dönme Dr.Nazım karşımıza çıkıyor ve birleşmeyi ısrarla istiyor. Daha sonra 1926 yılında Mustafa Kemal Atatürk’e İzmir suikastına katıldığı için idam ediliyor.
Dr. Nazım’da, Mehmet Talât Sai gibi sadece doğum yeri (Selânik-Dönmelerin merkez okulu) ve doğum yılı (1840) biliniyor, ailesi hakkında bilgilendirme bulunamıyor.
1908’de 2. Meşrutiyetin ilânından sonra;
Mustafa Kemal Meşrutiyeti ilân etmekle işin bitmediğini, köklü reformlara gidilmesi gerektiğini, İttihad ve Terakki’nin siyasal bir parti olmasını ve ordunun siyasetten çekilmesinin şart olduğunu ısrarla ortaya atarken diğer İttihad ve Terakki’cilerle aralarında görüş ayrılığı çıkar. Bu arada Trablusgarb’ta Meşrutiyet’e karşı ayaklanmaları İttihadçılar fırsat bilinerek Mustafa Kemal Selânik’ten Trablusgarb’a gönderilir. 22 Eylül 1909’da Selânik’te yapılan kongrede görüşlerinde ısrar eden Mustafa Kemal bunların kabul edilmemesi üzerine diğer arkadaşlarıyla cemiyetten istifa eder.
Belgeler açık değil. İstifaların nedeni sadece ordunun siyasete katılımından mı kaynaklanıyor? Yoksa başka nedenler de var mı?
Avdetilerin-dönmelerin yalnız iki kişi olmadığı bir gerçek, bu konu da ayrılıkları etkiledi mi? Osmanlı’nın sona on kalan bu gelişmelerinden sonuç çıkmayacağını gören Mustafa Kemal ve arkadaşları Kurtuluş Savaşına giden yola daha o günlerde başlamış olabilirler mi?
Yeni Osmanlıların-Jön Türklerin hemen hemen tamamının içinde bulunduğu İttihad ve Terakki’nin hedefleri “hürriyet” değildi. İstekleri Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasını, küçülmesini durdurmaktı. Bunu başaramadılar; ancak Mustafa Kemal ve arkadaşları Batı emperyalizmine ve Osmanlıya karşı savaşarak Hürriyet’i de Anadolu topraklarında yeşertti.
Mehmet Talat Say yükselişi Osmanlı’nın sonunu getiriyor. Babıâli Baskını ise sonu hızlandırıyor.
1912’de muhalefete düşürülen Mehmet Talât Say, Sadrazam Kamil Paşa Hükümetine hazırladığı darbeyi 23 Ocak 1913’te gerçekleştirir. İttihad ve Terakki’nin vurucu gücüyle Babıâli’yi basanlar Sadrazam Kâmil Paşayı istifa ettirirler ve yerine yandaşları Mahmut Şevket Paşa’yı başa geçirirler. İşin garip yanı İttihad’çılarla muhalefetlefeti neticesi 13 Haziran 1913’te bir suikast sonucu Mahmut Şevket Paşa öldürülür. Neden? Resmi tarihte bu sayfalar da karanlık, netlik yok. Sait Halim Paşa Hükümeti başa geçer ve Talat orada Dahiliye Bakan’ı olur.
Önü açılan Talat; Harbiye Bakan’ı Enver ve Bahriye Bakan’ı Cemal Paşalarla birlikte 1918 yılının sonuna kadar Osmanlı’nın iç ve dış politikalarını yönlendirirler.
Posta memurluğundan, 2.Meşrutiyet milletvekilliğine, doğum yeri (Midilli) ve doğum tarihi belli olan (1855) ölüm yeri ve tarihi belli olan (Viyana-1922) fakat ailesi hakkında kesin bilgiler bulunmayan Hüseyin Hilmi Paşa kabinesinde içişleri bakanlığı, 1917 yılında başbakanlık yapan, bitmekte olan 1.Paylaşım savaşına Osmanlı İmparatorluğu’nu sokarak yenilgisine neden olan Mehmet Talat Sai 1914’te başlattığı Ermeni “tehcirini” yapma nedenleri tam ve net bir açıklık kazanmamakla beraber, Batı Anadoluda Ermenilerin Saray, maliye ve ticaretteki hakimiyetlerinin gelişmesi üzerine aldığı bir karar olabilir mi?
Daha önce 2 Ağustos 1914’te Almanlar’la İttifak anlaşması imzalarken vadedilmiş toprakları mı düşünüyor du? Sabetay Sevi’nin dağıttığı dünyanın 38 parçasından birini mi düşlüyor du? Anadolu o parçalardan biri miydi? Fakat Ermenilerin ayak bağı olduğunu bilerek ve 1.Paylaşım savaşında kendisine karşı gelecekleri savını öne sürerek, yüzyıllardır süre gelen bir kin’i burada pratiğe geçiriyor ve Anadolu topraklarında Yahudi-Hıristiyan savaşını başlatıyordu. Bence tehcir’de geçerli olan nedenlerden biri ve en önemlisi de budur.
Yoksa; Ermeniler Devletini kuracaktı, Ruslarla birlik olarak Osmanlı’yı bitirecekti gibi iddialar bence geçerli değildir.
Mehmet Talat Sai burada yalnız değildi.
Osmanlı ordusu incelenerek buna cevap aramak zorunluğu doğuyor.
Başlangıçtan Kurtuluş savaşına kadar Osmanlı ordusunun yapısı, dönmelerin ve diğer Gayrımüslimlerin, Türklerin, Avrupalıların ordu üzerinde etkisi, ordunun eğitiminden sorumlularına kadar irdelenmesi, sonuca varmama yardımcı olacağı kanısındayım.
9. bölümde bunu inceleyerek sonuca varmak istiyorum.
Nurettin Kurtuluş