Ermeni Meselesi ( 2/10 )
Hıristiyan-Yahudi-Hıristiyan Düşmanlığı+Ermeni Meselesi ( 2 ) Yüzlerce yıl Avrupa'da büyük katliamlara uğrayan, köle durumuna getirilen Yahudiler, Osmanlı İmparatorluğunda Barış ve özgürlükle tanışırlar: bunu değerlendirmekte de geç kalmazlar.
Nedir “Millet Sistemi”?
Osmanlıda “Millet” bugünkü anlamda “Ulus” anlamında kullanılmamıştır.
Bir din ya da mezhepte bulunan topluluklar “Millet” olarak tanımlanıyor. Çeşitli din ve mezheplerden olan insanların örgütlenmeleri, kendi topluluğunun başkanını seçmeleri ve devlete karşı o kişilerin muhatap olmaları sağlanmıştır.
Osmanlı’nın Abdülhamit istibdadına kadar işleyen bu Devlet şekline bir nevi “Lâisizm” denmesi doğru olur kanısındayım. Bu sistem sayesinde “Millet” olarak tanımlanan diğer ırk ve dine mensup olanlar, asırlar boyu Osmanlı tebaası (Uyruğu-Vatandaşı) olarak barış içinde yaşamışlardır.
“Millet” sistemiyle diğer ırk ve dinlerden olanlara tanınan haklar; onları din, hukuk, gelenek ve eğitim kurumlarını hiç bir kısıtlama olmadan tatbik etmelerine, devlet içinde devlet deyimini kullanmak yerinde olur.
Osmanlı saraylarındaki ve ordudaki yerleri ise “Millet” sisteminden yararlanıp, yararlanmadıklarının tartışmasını açık bırakırken, Müslüman ya da Türk toplumundan farklı yeteneklere, yetilere; bu arada dil, sanat, meslek, tıp gibi alanlarda yetişmiş olmalarına bağlanabilir.
Yahudiler Osmanlı topraklarına yerleştiklerinde; diğer gayrimüslim olan Rum ve Ermeniler İmparatorluk içinde ve Anadolu’daki varlıkları yüzlerce yıl öncesine dayanmaktaydı. Hattâ Osmanlıdan önce onların var olduklarını da biliyoruz.
Osmanlı’da Yahudilerin yerleştikleri bölgeler; Selanik, İstanbul, İzmir, Edirne, Bursa, Şam, Safed (Kuzey Filistinde bir şehir) gibi, önemli şehirler oluyor. Amasya, Ankara ve Tokat’ta da hatırı sayılır Yahudi nüfusu görülür.
1492’de İspanya’dan gelen kırkbin Yahudi önce Selanik, Edirne, İstanbul’a yerleşirler. 1526’dan itibaren 18.yy’a kadar Avrupa’dan Yahudi akınları devam eder. Özellikle 1648-1658 yıllarında Ukrayna’daki katliama uğrayanlar da Selanik’i tercih etmişlerdir.
Selânik 16. yy’da Yahudilerin kültür ve ilim merkezi oluyor. Bir çok okul akademi kuruluyor ve oralarda dinin yanı sıra Arapça, Tıp, Astronomi, Latince ve Tabiat ilimleri okutuluyor.
1494’te İstanbuldaki Yahudilerin kurduğu matbaa, 1510’da Selanik Yahudilerine de kuruluyor.
19.yy’ın ortalarında ise meşhur “Allianse İsraélite’nin” açılması Yahudilerin eğitimde daha da yetkinleşmesine neden oluyor.
Burada; Selanik’i Avrupada’ki Yahudilerin başkenti olarak görmemde bir sakınca olmadığını düşünüyorum. Kültüt, eğitim ve ticarette de Selânik Yahudilerin Avrupadaki bir merkezi oluyor.
1453’te İstanbul’un fethinde orada az da olsa Yahudilerin varlığından söz edilebiliyor. Fetihten sonra 15. ve 16. yy’larda İstanbul’a göç eden Yahudiler burada 17 semtte yoğunlaşmaya başladılar.
Yahudilerin Devlet içindeki etkinlikleri.
15. yüzyılın ortalarınsa başlayarak, her alanda Yahudi etkinliklerini görüyoruz. Ticaret, el sanatları, tıp alanlarında Saray’a kadar uzanıyorlar. Kanuni döneminde ise bu konuda daha da önemli yerlere geliyorlar.
I. Murat, Yıldırım Beyazit, II. Mahmut 1362-1451 yıllarındaki Osmanlının genişleme dönemlerinde, uyruğa alınan Yahudilerin etkinliklerinden en önemlisi; Yahudi Doktor İshak Paşa’nın Sultan II. Mahmut tarafından Saray’a alınması ve “Hekimbaşı” payesi verilmesidir.
İstanbul’un fethinde Bizanstaki Yahudilere tarafsız kalmalarını öneren Levi adındaki Yahudi ise o sıralarda II. Mahmut döneminde Divan-ı Hümâyun’un tercümanlığını yapmaktaydı.
Sultan II. Murat “Gureba” adlı Gayrımüslimlerden oluşan bir askeri bölük kurması ve içinde Yahudilerin çoğunlukta olması bir başka önemli bir gelişme oluyor.
Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’un fethinden sonra Rumlara oranla nüfus azlığını kapatması için sadece Müslümanlara değil, diğer ırk ve dinlerden olanlara da çağrı yaparak İstanbul’a yerleşmelerini istedi. Burada yerleşecek olan Yahudilere ise evler, araziler, bağ, bahçe vadetmiştir. Safed şehrinden Mora’dan gelen Yahudiler genellikle Hasköy’e yerleştiriliyorlar.
Fatih; Hahambaşı Moşe Kapsali’ye büyük önem vererek “Divan”da bulundurmuş ve Yahudilerin temsilcisi saymış. Fatih’in Yahudilere göstermiş olduğu bu büyük sempati sonrası, birçok Yahudi ailesini vergiden muaf tutarken, Yahudilere ait davaları muhakeme etmeyi de Hahambaşına bırakmıştır.
Osmanlı düzeninde rahatını bulan Yahudiler, bu ortamda büyük alimler de yetiştiriyor;
Mordekay Komtimo, teologi, matematik, astronomi dalında devrin ünlüleri arasında yer alır.
Maestro Locopo (Hekim Yakup) eski başkent Edirnede II.Mahmut zamanında doktorluk yaparken, Fatih döneminde “Hekimbaşı” olmuştur. Hekim Yakup bu süre içinde, Fatih’in maliye işlerine de bakarken Vezirlik makamına yükseltilmiştir.
Maestro Locopo Müslümanlığı kabul ettiği; ancak samimi olmadığı bilinmektedir. Yani evde Yahudi, sokakta Müslüman görüntüsü vermektedir. Daha sonra Venediklilerin büyük paralar vererek Hekim Yakup’a Fatih’i zehirleyerek öldürttüğü görüşü tarihçiler tarafından kabul edilmektedir.
Biz zamanında girmişiz bu Avrupa’nın içine, akraba olarak.
Osmanlı’da yabancılarla ilk evliliği Orhan yapar ve Yunan Theodora’yı eş olarak seçer ve bu gelenek devam eder.
Yıldırım Beyazıt’ın annesi Bulgar Marya, yani Gülçiçek Hanım...
Çelebi Mehmet’in annesi Bulgar Olga Hatun...
II. Murat’ın annesi Veronika...
Fatih'in annesi Sırp Despina yani Hüma Hatun...
II.Beyazıt’ın annesi Kornelya...
Sultan Selim’in annesi Ayşe takma adlı Pontuslu bir Rum...
Kanuni’nin annesi Polonya Yahudisi Helga, yani Hafıza Sultan...
II. Selim’in annesi Yahudi asıllı Roksalan, yani Hürrem Sultan...
III. Murat’ın annesi Yahudi Raşel, yani Nurbanu Sultan...
III. Mehmet’in annesi Venedikli Bafo, yani Safiye Sultan...
I. Ahmet’in annesi Yunan Helen, yani Handan Sultan...
Genç Osman’ın annesi Sırp Evdoksiya, yani Mahfiruz Sultan...
IV. Murat’ın annesi Sırp asıllı Anastasya, yani Mahpeyker Sultan...
V. Mehmet’in annesi Rus Nadya, yani Turhan Sultan...
II. Süleyman’ın annesi Sırp Katrin, yani Dilasup Hatun...
II. Ahmet’in annesi Polanya Yahudisi Eva, yani Hatice Sultan...
II. Mustafa’nın annesi Rum Evemia yani, Emetullah Sultan...
III. Ahmet’in annesi de Rum Evemia’dır...
I. Mahmut’un annesi Alexandra, yani Saliha Sultan...
II.Osman’ın annesi Sırp Mari, yani Şehsüvar Sultan...
III. Mustafa’nın annesi Janet, yani Mihrişah Sultan...
I. Abdülhamit’in annesi Fransız Ida, yani Sermi Sultan...
III. Selim’in annesi Cenevizli Agnes,yani Mihrişah Sultan...
IV. Mustafa’nın annesi Bulgar Sonya, yani Sineperer Sultan...
II. Mahmut’un annesi Fransız Riverì, yani Nakşıdil Sultan...
I. Abdülmecid’in annesi Rus Yahudisi Suzi, yani Bezmi Alem Valide Sultan...
Abdülaziz’in annesi Roman Besie, yani Pertevniyal Sultan...
V. Murat’ın annesi Fransız Vilma, yani Şevkefza Sultan...
II. Abdülhamit’in annesi Ermeni Virjin, yani Tirimüjgan Sultan...
Mehmet Reşat’ın annesi Arnavut Sofi, yani Gülcemal Sultan...
Mehmet Vahdettin’in annesi Çerkez Henriet, yani Gülistan Sultan...
Kaynak: Milli Kütüphane (Osmanlı Padişahları)
Bu yukarıda verdiğim liste, daha sonra yazacaklarımla anlam kazanacaktır.
Özellikle Kanuni Sultan Süleyman’ın baş kadını Slav bir Papazın kızı olan Yahudi Hürrem Sultan, diğer adıyla Roksalan, bu devirde Yahudiler yararına Saray’da çok etkilerde bulunmuştur. Oğlu II.Selim’i de bu tutum etkilemiş ve o da bu yapıyı devam ettirmiştir.
Osmanlı’nın Türklerle evlenmeme konusundaki bu gelenekleri; Türklerin kardeş öldürmeme inançlarından kaynaklandığı açıklanmaktadır. Yine de tahta çıkmak için kardeş ya da baba öldürmeleri görülen Osmanlıda bu işlem, keman kirişiyle ya da zehirleyerek tatbik edilmekteydi, yani kanın yere akmaması.
2. Bölümün Sonu
Nurettin Kurtuluş