Enver Gökçe: İnançla Beslenen Bir Umudun Ozanı

Bir mermi de benden Bir mermi de benden Zafer topları, mübarek namlular! Birbir eski kitapçı dükkanlarından içeri girip çıkıyoruz. Boy boy, tür tür eski kitaplar dizilmiş raflara.

Kasım 19, 2004 - 20:24
 962
Artık yeni baskısı yapılmayan tükenmiş, eskimiş, yıpranmış kitaplar. Satıcıların kimi ilgisiz, kimi kendinden çok emin bir şekilde cevaplıyorlar sorumuzu:
"Yok"
Canımız sıkılıyor haliyle. Her girdiğimiz dükkandan üzgün çıkıp yeni bir umutla başka bir dükkana giriyoruz. Aradığımız kitabı bulacağız. Başka bir dükkana giriyoruz.
"Sizde Enver Gökçe ile ilgili kitap var mı?"
"Yok"
Bulacağız. Ama bulamasak ne olur ki? Biz ne yapıp edip bir şekilde anlatırız okurlarımıza Enver Gökçe' yi. O'nun şiirleri kendini anlatır. Şiirlerini okuyan anlar derdini. Kendinden bi şeyler bulur...

Kitap dükkanlarından elimiz boş çıktıkça artık yaşadığımız duygular kendini başka bir duyguya bırakıyor. Hayal kırıklığı... Bu hayal kırıklığının nedeni Enver Gökçe'nin belki unutulmuş, belki de o soruyu sorduğumuz kişilerce hiç tanınmamış olması. Bu, doğal bir yanıyla. Ahmet Altan değil ki pazarlansın, satılsın ve tanınsın... Ama yine de insanın içi burkuluyor.
Genç bir kız var tezgahta. Yaşı taş çatlasın yirmidir, ki, yoktur o kadar.
"Enver Gökçe'yi anlatan kitap var mı sizde?"
Kaşları çatık, şaşkın ve nedense! sert bir ifadeyle cevaplıyor sorumuzu;
"KİİİİM!?"
Bi kusur mu ettik, bi hata mı ettik, ne yaptık... Yok mu yoksa böyle biri , hiç yaşamadı mı? Bizim hayal ürünümüz mü hepsi? Yok! olmaz öyle şey tekrarlıyoruz.
"Enver Gökçe, şair..."
"Yok!" diyor ve başını çeviriyor. Kitapları dizmeye devam ediyor. Eh be genç arkadaş... Neden kızıyorsun. Kızman gereken biz değiliz. Biz de sana kızmıyoruz zaten. Seni merak duygusundan yoksun bırakanlara, senin beynini popüler kültür denen saçmalıkla dolduranlara seni meraksız, duyarsız halkına ve halkının kültürüne yabancı bırakanlara kızıyoruz. Halkımızın kültürü değerli bir hazinedir. Bu kültürü genç kuşak bilsin tanısın, unutmasın kendi köklerine ayrı düşmesin istiyoruz. Bir anlasan derdimizi, bir tanısan Enver Gökçe'yi, severdin inan... Çünkü yüreğin ve beynin tertemizdir, kirletilmemiştir, sevgi doludur.

Enver Gökçe'yi, yüreğini halkına adamış devrimci sanatçıları yazmanın ne kadar gerekli olduğunu bir kez daha kavrıyoruz. Tanımalı herkes Enver Gökçe'yi, bu tezgahtar genç kız da tanımalı.

Başka bir dükkana girdiğimizde bizi 50-60 yaşlarında kasketli, gözlüklü bir amca karşılıyor. Bizi anlıyor. "Vardı bende, dur bi bakayım kızım. Şiirlerinin olduğu bir kitap vardı, onun içinde hayatını da anlatıyordu. Ama nereye koydum..."
Bulamıyor. Ama üzgün değiliz. Amca Enver Gökçe' yi tanıyor ve belki de seviyor... Bu bize yetiyor.

Bu yazıyı hazırlamadan önce Enver Gökçe'yi tanıyanlarla görüşmek istedik. Yar Yayınları'ndan Osman Abi'nin kapısını çaldık. Enver Gökçe ile aynı kuşaktandı Osman Abi. Belki tanır, tanışmamış olsalar bile onu tanıyanları tanırdı. Bize bir iki isim verdi. Ama aklından geçipte sesli ifade ettiği isimlerin sonuna şu cümleyi ekliyordu. "Ama o da öldü... " Verdiği diğer isimlere de ulaşma şansımız olmadı. Osman Abi Enver Gökçe ile aynı dönemi yaşamış, biz ise şiirlerini okuyarak büyümüştük. Enver Gökçe devrimci bir sanatçıydı ve onun eserlerini okumak bizim yaşımızdakilerin dünya görüşünün siyasi düşünce yapısının gelişmesine yardımcı olmuştu. Yani Enver Gökçe bize öğretmişti...
Bundan sonraki kuşaklara O' nu anlatmak ise boynumuzun borcuydu...

Sevdik Enver Gökçe' yi.

Peki neden sevdik? Buna verilecek en yalın cevaplardan biri "Bizdendi" olurdu herhalde. Bizdendi, bizimdi. Şiirlerini sevdik, kendisini de. Şiirlerinde bir halkın acılarını, dertlerini ve ekmek kavgasını bulduk ve bir de kurtuluş düşünü.
Terli atlet fanilalılar, Buca'lı işçiler, hasatçılar yani ezilenler ve ezilenlerin yüreklerindeki hınç vardı şiirlerinde.

Hayatı sevmek, insanı sevmek, bir halkı sevmektir O' na göre.

İnsan nasıl yaşarsa öyle düşünür. "İnsanın düşüncesini, bilincini belirleyen şey onun sosyal hayatı ve sosyal pratiğidir." der Enver Gökçe.
53 yaşında Ankara'da bir huzurevinde sessiz sedasız öldüğünde geride hapisler, sürgünler ve hastalıklarla birlikte yaşadığı bir hayat bırakır.
Gerçek bir aydındır. Halkını sevmiş, halkının yaşadığı duyguları sanatına yansıtmıştır. Bunun bedelidir 53 yıllık ömründe çektiği sıkıntılar, sorgulu geceler, hastalıklar, sürgünler, yasaklamalar, baskılar. Bütün çektiklerine rağmen genç sanatçılara öğüdü en başta hayatı, halkı sevmektir. Bunu şu sözleriyle açıklar;

"İyi bir sanatçı olmak için önce, kendini, halkını sevmesini, daha doğrusu bu halkın içinden bu halkın en devrimci sınıfına bağlılık göstermesi için içtenlikle bunu yapması şarttır.

Hayatı tüm yönleriyle seveceksiniz.
İyilik, kötülükleriyle, pisliğiyle fakat seveceksiniz.
Suyunu, dağını, toprağını, çevreyi de kendisi kadar her şeyini seveceksiniz. Bunu sevdiğiniz bir sürede, bunları yapıtlarınıza geçirebildiğiniz ölçüde büyük ve yol gösterici olacaksınız."
Sanat yaşamın aynası olmalıdır. Enver Gökçe'nin şiirinde de yaşamı görürüz. O'nun dizelerinde halkı görürüz. "Taşların çukurların altında kalmış, arkasız, hor görülmüş, bir halkı yazar. Halk dediği ise bir yığın değil, Ezilen sınıftır. İşçiler, köylüler, öğrencilerdir. Onların hayatı ve kurtuluş umutları dökülür şairin dizelerinden. Devrimcidir ve hayata bu gözle bakar. "Dost" şiirinde, sırtını düşmana verdikçe Murat Dağları'nın güzel olmadığından bahseder.

"Biz olmasak gökyüzü
Biz olmasak üzüm göz, kömür göz, ela göz;
Biz olmasak göz ile kaş, öpücük, nar içi dudak,
Biz olmasak ray, dönen tekerlek, yıkanan buğday,
Ayın onbeşi;
Biz olmasak Taşovanın tütünü, Kütahya' nın çinisi,
Yani bizsiz
Anne dizi, kardeş dizi, yar dizi
güzel değildir.

Gel günlerim gel de dol
Gel Aydınlım İzmirlim
Gel aslanım Mamak'tan
Erzincan'dan, Kemah'tan
Düşmanlar selam ister
Gözden, gezden, arpacıktan!

Adana'nın pamuğu dokumada;
Diyarbakır, Afyon, Kütahya fabrikada
Ümit işkencede mahzun
Emek işkencede mahzun
Tenim, ayaklarım üryan
Ekmek işkencede mahzun
Ve Divrik'in demiri arabada
İşçi köylü ve işçi bir arada

Sana selam olsun
Sürgünler, mahkumlar. hastalar!
Alacağın olsun
Seni İstanbul seni
Seni Bursa, Çankırı, Malatya!
Sizlere selam olsun Üniversiteler!
Öğretmenleri alınmış kürsüler,
Öğretmenler!
Sizlere selam olsun makineler
Entertipler, rotatifler, bobinler!
Namussuz şeyler dışında!

Sana selam olsun
Zincirin zulmün kar etmediği
Kırbacın kar etmediği büyük tahammül!

Dizelerinde ideolojisini temeli olan emeğe verilen değer, gelecek güzel günlere duyulan özlem açık biçimde ortaya çıkar. Enver Gökçe'yi nitelikli bir şair, gerçek bir devrimci sanatçı yapan şey ideolojisidir. Şiirlerini de ideolojisinden aldığı inanç ve güvenle üretir.
Gelecek güzel günlere inanır. Acıların bir gün biteceğine çekilen acıların hesabının sorulacağına inanır. Ve "Dayan Dizlerim Dayan" derken direnmeyi öğütler. Acılara karşı direnilecektir, savaşılacaktır. Gelecek güzel günler, ancak böyle gelecektir. Düşmanlara bir selam gönderilecekse bu ancak "gezden, gözden, arpacıktan" geçecektir. Sınıf kinini çok açıkça ortaya koyar şair.
Yeni bir dünya doğacaktır "şorul şorul giden kan pahası" "Demokrasi, eşitlik ve hürlük uğruna gırtlak gırtlağa, diş dişe tank tanka dövüşüldükçe" o güzel dünya bir gün kurulacaktır.

O'nu anlayabilmek ne için yaşadığını ve hayata nasıl baktığını anlayabilmekle mümkündür. Şiirlerinde ezilenleri kavgaya, direnmeye çağırır. Çünkü gelecek güzel günler ancak savaşılarak gelecektir. Halk o güzel günleri dişe diş, tırnak tırnağa savaşarak kendi elleriyle getirecektir. Ve halkı şiirleriyle davetler bu büyük kavgaya;

Topla Antep'i Çukurovayı
İzmir'i, Urfa'yı, Konya'yı
Haydi ha
Ne durursun Munzur!

Engini de deli gönül engini
Kutlayalım şol kurtuluş cengini
Hayını,
Kompradoru, pezevengini
Vur kara yeğenim vur!

Şiirlerinin niteliği ile kendi kuşağının şairlerinden ayrılır Enver Gökçe. O dönemin "Garip" akımının temsilcilerine karşı toplumcu, gerçekçi şiiri savunur. Şiirlerinde 'Ben' değil, 'Biz' vardır.
Faşizmin açık koşullarının yaşandığı dönemde işçilerin, emekçilerin sınıf kavgasını görür gözleri. Fakültenin Önü, Bizim Caddelerimizde de, Dayan Ha Yıkılma, Panzerler Üstümüze Kalkar, Onlar Yoksul Eti Yerler, Turan Emeksiz ...... şiirleri faşizme sıkılan kurşun kadar ağırdır.
Şiirlerinin kaynağı halkımızın iç dinamikleridir. Halk şiirinin çağdaş, usta bir sentezcisidir. Halk şiirini yani Karacaoğlan'ın, Pir Sultan'ın, Köroğlu'nun deyişlerinden yararlanarak halk şiiri geleneğini yeni koşullar altında sentezler. Şiirlerinde halk şiirinin inceliklerini, yani imgesel somutluğunu, iç uyumunu imgesel kıvraklığında görmek mümkündür.
Deyim yerindeyse "Gürül gürül akar" ustanın şiiri. Yatağından taşan bir ırmak gibidir. Çünkü öfkelidir, çünkü delidir, hırçındır. Ezilmişliğe, horlanmışlığa, katle, acıyadır öfke. Bu öfke "Yoksulların etini yiyenlere"dir. Gelecek güzel günlerle duyulan inançla beslenen umut ise yeşerir çiçeklenir şiirlerinde.

Sevdik Enver Gökçe'yi...

Bizdendi ve bizi anlatıyordu. İçimizde akan gürül gürül bir ırmaktı.
Çevirisini yaptığı Pablo Neruda'nın şiirleri bugünün Türkiye'sinde yasaklanıyorsa, ve hala o güçlü dizeleri yüreğini kavgaya adayanların sesinden gürül gürül akıyorsa, büyük ozan hala yaşıyor demektir.
O'nu yasaklayanlara, ömür boyu çile çektirenlere, bugün unutturmaya çalışanlara karşı verilen dişe diş, tırnak tırnağa kavganın çeliğine verilen sudur şiiri.
"Bir mermi de O'ndandır" eşitlik, hürlük ve demokrasi uğruna...
Enver Gökçe o güzel günlere ta o günlerden inanır. Çünkü bu umut ancak inançla büyüyecektir...
Eski kitapçıların tozlu raflarında onunla ilgili pek bir şey bulamadık ama şiirlerinin belleğimizde bıraktığı izler derindir. Yüreğimizin barutudur ustanın şiiri.

Ölümünün 22. yılında O'nu saygıyla anıyoruz.

Bir mermi de benden aslanım
Bir mermi de benden.
Bir mermi de benden zafer topları
Mukaddes namlular!
Daha gelmesin mi bahar,
Daha gülmesinmi ağlayanlar?
Yıllardır kan içinde,sargı içinde
Unuttunuz mu
Sevmesini şakalaşmasını?
Çekik gözlüler,
Kıvırcık saçlılar,ablak yüzlüler!
Küller mi saz beniz etti sizi
Yabani güller,dost bakışlar,otlu çiçekler!
Ve sizler:
Adana, Aras pamuğu kadar
Sevdiğim yüzler!
Yayla türkülerim kadar
Memleketlilerim kadar
Sevdiğim yüzler!
Altıya mı değdi yaşlarınız
Otuz dokuz doğumlu çocuklar?
Ömrünüz, gözleriniz, uykularınız
Sığınaklarda geçti harp boyunca.
Cepheden dönenleri gördünüzmü?
Tanır mısınız
Ay nedir,gün nedir,elma nedir?
Güneşi gözlere doldurmak güzelken
Hey küçük kardeşler hey
Görün ne hale koydular dünyamızı.
Şimdi zafer topları gürlüyor
Avrupa"da.
vV deniz ötesi kıtalardan
Şarkılar...
Şimdi kazaska oynuyor Avrupa.
Şimdi silah yerine bayrak tutanlar...
Hiçbirini tanımadığmız,
Oyunlarını bilmediğimiz
Mişiganlılar, Oksfortlular,Ukraynalılar
Şimdi, göz aydın etme zamanıdır.
Yeni bir dünya doğuyor.
Şorul şorul giden kan pahası.
Müjdeler müjdeler olsun
Yeni bir dünyü doğuyor
Zincir seslerinden
Verem basillerinden uzakta...
Büyük ölülerini bağrına basıp
Yaralı insanlarımız
Kahramanlarımız konuşuyor:
"Benim olsun, senin olsun, bizim olsun,
hani kardeşlerimiz vardıya
Bu dünyada.
- Kız kardeşlerimiz, annelerimiz, şairlerimiz
Dumdum kurşunuyla vursalar da
Her zaman böyle döğüşeceğiz:
Gırlak gırtlağa, diş dişe, tank tanka
Demokrasi için,
Eşitlik ve hürlük uğruna"
Bir mermi de benden
Bir mermi de benden
Zaefer topları, mübarek namlular!

Bu Yazı Kültür Ve Sanatta TAVIR Dergisi'nden alınmıştır...