Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez!

“Burjuvazi, kavgaya davet etti bizi davetleri kabulümüzdür! Biz nasıl bilirsek hep bir ağızdan gülmesini, biliriz öylece yaşamasını ölmesini hepimiz - birimiz için, birimiz - hepimiz için!..” Nazım

Kasım 25, 2009 - 18:10
 1.6k
(24.11.09) - 19 Kasım günü sokak ortasında infaz edilen TKİP militanı Alaattin Karadağ dostları ve yoldaşları tarafından gerçekleştirilen törenin ardından defnedilmek üzere memleketi Antakya'ya uğurlandı. Alaattin yoldaşı uğurlamak için toplanan yüzlerce kişi sermaye devletine karşı öfkesini haykırdı, Karadağ'ın katlini lanetledi.

Türkiye Komünist İşçi Partisi (TKİP) militanı Alaattin Karadağ, 19 Kasım 2009 günü saat 21.00 sıralarında, İstanbul Esenyurt ilçesi Saadetdere Mahallesi’nde Avcılar İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı polisler tarafından sokak ortasında infaz edilmişti. Yaralı halde yakalanan Karadağ, yerde yatarken bir sivil polis tarafından kurşunlanmış ve hastaneye götürülmesi engellenerek katledilmişti.

Gazi'de ilk selamlama Parti'den!
Alaattin Karadağ yoldaşı Gazi'de yapılacak uğurlama töreni öncesi ilk selamlayan sınıfın ve devrimin partisi oldu. Mahallesinin dört bir yanının TKİP imzalı yazılamalar ile donatıldığı görüldü. "Alaattin yoldaş ölümsüzdür! / TKİP" şiarlı yazılamalarla Gazi sokaklarını donatan komünistler cenaze öncesi Alaattin yoldaşın katlini lanetlediler ve anısını selamladılar.

Uğurlama töreni Karadağ'ın yoldaşlarının, siper yoldaşlarının, ailesinin ve dostlarının Gazi eski karakol önünde biraraya gelmesi ile başladı. "Alaattin Karadağ yoldaş ölümsüzdür! / Devrimciler ölmez devrim davası yenilmez! / BDSP" pankartı arkasında bir araya gelen ilerici ve devrimci güçler kızıl bayraklar ve Karadağ'ın resimlerini taşıdılar.

Toplanma yerinde kortejlerin oluşturulmasının ardından gazi emekçi halkına yönelik katliamı anlatan ve katil devleti teşhir eden bir konuşma yapıldı, işçi ve emekçilere cenazesine sahip çıkmaya çağırıldı. Ardından yürüyüş başladı. Yürüyüş boyunca "Alaattin yoldaş ölümsüzdür!", "Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmezdir!", ... sloganları atıldı. Parti şehitleri olan Habip, Ümit, Hatice, Hüseyin ve Alaattin yoldaşların isimleri ise kitleden yükselen yaşıyor haykırışı ile karşılandı.

Yürüyüş sırasında atılan sloganlar arasında işçi sınıfının komünist partisi saflarında mücadele çağrısı yapan sloganlar da öne çıtı. Kitle sıklıkla "Yeni ekimler için ileri!", "İşçiler partiye, devrime, sosyalizme!" ve "Yaşasın Türkiye Komünist İşçi Partisi!" sloganlarını haykırdı.

Yol boyunca korteje ve çevrede izleyen kitleye yönelik gerçekleştirilen ajitasyon konuşmalarında ise Karadağ'ın TKİP militanı olduğu ve devrimci mücadele sırasında şehit düştüğü, sermaye devletinin pek çok devrimci gibi onu da katlettiği, anısının mücadele yükseltilerek yaşatılacağı vurgulandı.

Gazi halkının da balkonlarından ve çevreden alkışlayarak destek verdiği yürüyüş Gazi cemevine varılmasıyla son buldu.

"Devrimciler ölür, devrimler sürer!.."
Törenin sona ermesinin ardından Alaattin Karadağ'ın naaşı araca bindirilerek yoldaşları ve ailesi ile birlikte Antakya'ya doğru yola çıktı.

Karadağ'ın cenaze töreni baştan sona katliamcı sermaye devletine karşı öfkenin haykırıldığı ve mücadele çağrısının yükseltildiği bir atmosferde gerçekleşti. Gerek yürüyüş, gerekse anma töreni boyunca sloganlar susmadı, bayraklar indirilmedi. Alaattin Karadağ yoldaşın komünist kimliği vurgulanırken işçi ve emekçilere TKİP saflarında mücadele etme çağrısı yapıldı. Katliamların hesabının ancak örgütlü mücadelenin yükseltilmesi ile mümkün olabileceğinin altı çizildi.

Uğurlama törenine Halk Cephesi, DHF, Partizan, Proleterce Devrimci Duruş, Alınteri, Mücadele Birliği, Ezilenlerin Sosyalist Partisi Girişimi, Halkevleri, DTP, TKP, EHP, Koçgirililer Girişimi, İşçinin Yolu, Ekmek ve Özgürlük, Teori ve Politika, Devrimci Dönüşüm, Toplumsal Dayanışma Ağı Derneği de katılarak destek verdi.

İstanbul'dan komünistler

-------------- Çağdaş Hukukçular Derneği: Alaattin Karadağ'ın öldürülmesi münferit bir olay değildir!

24.11.09) - Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İstanbul Şubesi, Alaattin Karadağ'ın İstanbul'un Esenyurt ilçesinde 19 Kasım 2009 akşamı polisler tarafından katledilmesine ilişkin yazılı bir açıklama yaptı.

Geçtiğimiz haftalarda Avcılar'da Özkan Gerçek ve Ömer Adıgüzel adlı iki devrimcinin polis tarafından kurşunlanması ve tutuklanmalarının hatırlatıldığı açıklama metninde Alaattin Karadağ'ın polis tarafından infaz edilmesinin münferit bir olay olmadığının altı çizildi.

ÇHD İstanbul Şubesi'nin açıklamasında ayrıca Karadağ'ın katledilmesinin ardından delillerin karartıldığı ve hukuk dışı uygulamalara başvurulduğu söylendi.

ÇHD İstanbul Şubesi'nin yazılı açıklamasının tam metnini sunuyoruz:

BASINA VE KAMUOYUNA

10 Kasım günü Avcılar'da kişi kimlik kontrolü sırasında polis tarafından kurşunlanmış, ardından tedavileri yapılmaksızın gözaltına alınmışlardır. Bu olay sonrasında ateş açan kolluk hakkında hiçbir işlem yapılmamasına karşın, polisin yargısız infazından tesadüfen kurutulan bu iki kişi tutuklanmıştır.

Kendisine öldürme özgürlüğü tanınan İstanbul polisi bu kez 19 Kasım akşamı Esenyurt'ta Alaettin Karadağ’ı katletti. Kamuoyuna silahlı çatışma olarak açıklanmasına rağmen soruşturma sırasında ortaya çıkan bilgiler Alaettin Karadağ’ın polis tarafından katledildiğini göstermektedir.

Alaettin Karadağ'ın ölümünün ardından, İstanbul Emniyet Müdürü Çapkın tarafından yapılan ilk açıklamada “bir insanın ölümünün üzüntü ile karşılandığı” beyan edilmiş olsa da Karadağ'ın politik kimliği ortaya çıktıktan sonra, konu ile ilgili bütün haberlerde, ölüm orucu eylemine katılmış olmasından, kesinleşmiş hapis cezasının bulunmasına kadar bir dizi husus öne çıkartılarak polisin yargısız infazı meşrulaştırılmaya çalışılmıştır.

Alaattin Karadağ'ın öldürülmesi münferit bir olay değildir!

Alaettin Karadağ'ın ölümü de dahil olmak üzere, son dönemde, polis tarafından yaralanan yahut öldürülen kişi sayısına bakıldığında ortaya çıkan bilanço kaygı vericidir. Yine aynı zamanda bu tablo, kolluk güçlerine tanınan geniş takdir yetkisinin kontrol altına alınmadığı taktirde yeni yargısız infazlar ve ölümlerin gerçekleşeceğini göstermektedir.

Özcesi, Alaettin Karadağ'ın öldürülmesi münferit bir olay değildir. Aksine, bu zamana kadar polis eliyle gerçekleşen onlarca yaralama ve öldürme olayına davetiye çıkartan PVSK başta olmak üzere yasalarda yapılan değişikliğin ta kendisidir.

Açığa çıkan bu polis terörünün gerekçesi ise hep birbirini tekrarlamaktadır. Ya “şüpheli şahsın dur ihtarına uymadığı”ndan, ya da “polise mukavemet ettiği”nden dem vurulmakta, akabinde ortaya çıkan yaralama ve/veya öldürme olayının, polisin istemi ve kontrolü dışında meydana geldiği iddia edilmektedir.

Oysaki bilanço bütünlüklü ele alındığında, arkasına yasayı almış olan kolluk güçlerinin, kendilerine yargı rolü biçerek, dolaysız bir biçimde yargısız infaza soyundukları anlaşılmaktadır. Alaettin Karadağ da daha birçokları gibi yargısız bir infaza maruz kalmış ve akabinde politik kimliği öne sürülerek bu infazın üstü örtülmeye çalışılmıştır. Ölümü, hukuk ve ahlakdışı gerekçelerle ile meşrulaştırılmak istenmiştir.

Cinayeti meşrulaştırmak için deliller karartılmakta, hukuk dışı uygulamalar yapılmaktadır.

Daha önceki örneklerde de görüldüğü üzere, Karadağ olayında da deliller karartılmakta, hukuk dışı uygulamalara başvurulmakta ve Karadağ'ın politik kimliği üzerinden manipülasyon yapılmaktadır. Şöyle ki;

– Karadağ’ın vücudunda, 10’un üzerinde mermi giriş deliği tespit edilmiştir. Bu giriş deliklerinin bulundukları yerler göz önüne alındığında kolluğun şüpheli olarak ifade ettiği Karadağ’ı yakalama değil öldürme amaçlı silah kullandığı anlaşılmaktadır.Karadağ'ın, ailesi tarafından teşhisi henüz gerçekleşmeden, apar topar otopsisi yapılmıştır. Böylece ailenin otopsi işlemi sırasında bir hekim bulundurma hakkı gasp edilmiştir. Yetersiz bir otopsi işleminin maddi gerçeğin açığa çıkmasını engelleyeceği aşikardır.

– Olayla ilgili soruşturma, olayda silah kullanan ve Karadağ’ı katleden kolluk birimi tarafından yürütülmektedir.

– Konu ile ilişkili olarak kamuoyuna yapılan hemen tüm açıklamalarda karşılıklı bir çatışmadan söz edilmekte, ancak Karadağ'ın 3 sene önce geçirdiği iş kazası ile sağ elinin 4 parmağını ikinci boğumdan kaybetmiş bir işçi olduğundan bahsedilmemektedir. Bu bağlamda sağ elini kullanan bir şahıs olan Karadağ'ın nasıl silah kullandığı sorusu olduğu orta yerde durmaktadır.

– Öte yandan, Karadağ'ın ölüm orucu eylemcisi olduğu ve kesinleşmiş cezası bulunduğuna vurgu yapılarak, öldürülmesi meşrulaştırılmakta ve kamuoyunun zihnine “ölü ele geçirme” kavramı bir kez daha kazınmaktadır.

– Bütün bunlarla birlikte, olayda yaralanan minibüs şoförünü de Karadağ vurmuş gibi lanse edilmektedir. Oysaki bu husus, halen daha aydınlığa kavuşmamıştır. Söz konusu yaralanmadan Karadağ'ın sorumlu tutulmasının gerisinde, kolluk güçlerinin şüpheli şahsın takibinde, o esnada içerisinde 4 sivil vatandaş taşıyan bir sivil ulaşım aracının kullanılmış olması tedbirsizliğinin üstünü örtmek kaygısı yattığı açıktır. Kaldı ki, Karadağ'ın silah kullandığı varsayılsa dahi minibüsün ön tarafında kalan Karadağ'ın, aracın şoförünü nasıl olup da arkadan vurduğu sorusu halen muammadır. (Şoför sırtından yaralanmıştır)

– Karadağ ile polis arasında yaşandığı iddia edilen çatışmaya ilişkin tutanaklara geçen saat; 21.00-21.30'dur. Ancak Karadağ yerde can çekişir halde bekletilmiş, sağlık ekiplerine geç haber verilmiştir. Henüz savcılık kayıtlarına geçmemiş olmakla birlikte, kimi gazetelere beyan veren görgü tanıklarının ifadelerine göre, Karadağ yerde can çekiştiği esnada olay yerine gelen sivil bir polis tarafından vurularak öldürülmüştür. Birden çok şahsın beyanları üzerinden basına yansıyan bu veriler, kolluk güçlerinin müdahalesinin bir şüpheliyi yakalamak değil, daha önceden muhtemelen tanınan devrimci-demokrat bir kişiyi katletmek şeklinde olduğu şüphesini güçlü bir biçimde yaratmaktadır.

Bu son derece üzücü ve düşündürücü kolluk eyleminin, dikkatli ve kamuoyuna açık bir biçimde soruşturulmasını talep ediyoruz. Kolluk tarafından hakkında adli işlem yürütülmesi düşünülen kimselerin silahla öldürülmesi yerine, “sağ yakalama” ihtimalinin gözetilmemesini endişe verici buluyoruz. Bu olayın, bir süredir yaygın ve ağır sonuçlar yaratan polisin silah kullanma yetkisinin kötüye kullanılması ve sınırlarının aşılması sorununa tekrar dikkat çekmeyi gerektirdiği söylenmelidir.

Kolluğun görevi, suç işlediğine inandığı kişileri yargı önüne çıkarmaktır. Bunun imkanlarını ve yöntemini bulmak insan haklarına dayanan bir hukuk devletinde zorunluluktur.

Saygılarımızla.

Çağdaş Hukukçular Derneği
İstanbul Şubesi
24.11.2009