Öcalan'ın Kapitalizmi Yeniden Keşfi

ÖCALAN MARX VE MARKSİZMİ AŞA AŞA KAPİTALİZMİ YENİDEN KEŞFEDİYOR Zozan Sima imzasıyla Öcalan’ın savunmalarından derlemesinden çıkarılan özetin özeti bir yazı yayınlandı ANF’de. Öcalan’ın AİHM’ne verdiği savunmanın içerisinden alınmış olan özet; yine İşçi sınıfının lideri ve de Sosyalizmin kurucusu, ideolojik-teorik-pratik olarak yerli yerine oturtucusu bir usta ve onun ideolojisine karşı yani özcesi ML’e düşmanlık derecesinde bile kabul edilebilecek ifadeler içermektedir.

Temmuz 14, 2009 - 02:32
 1k
Elbette Öcalan, Marksizm ve sosyalizme yeni saldırmıyor. Yaklaşık olarak 20 yıldır bu saldırıları inceden yapıyor idi. Ali Fırat adıyla Reel Sosyalizm eleştirilerine başlamış ve oradan başlayarak ilerlemiş, en sonunda da yaklaşık olarak iki yıldır sistemli bir kampanya sürdürmektedir. Ve nedamet getirmişler gibi, kendisinin hem bir Marksist olmadığını ve hem de onu aşarak sistemle ne derece barışık olduğunu ispat etmeye çabalıyor. Bu çabası devam ettikçe, ilerledikçe Anti-Marksist yüzü daha bir açığa çıkıyor.

Yıllarca Marksizmin, sosyalizmin, işçi sınıfının ardına gizlenmiş bir burjuva liberal Ulusalcılık bu gömleğini şimdilerde açık bir biçimde reddediyor. Bu gelişmeler ve duruş oldukça önemli ve sevindiricidir diğer yandan. Zira bu zamana kadar sosyalizm, işçi sınıfı adları kullanılarak milliyetçilik yapan, ulusalcılıkla sosyalizmin bağdaşmazlığına rağmen bunu yapmaya çabalayan bir hareketin bu gömleği atması; gerçek işçi sınıfı dostları ve ML’ler açısından oldukça olumlu karşılanmalıdır. Ama diğer yandan bunun ardından PKK adındaki İşçi Partisi sıfatını da atmalıdır ki, süreç tamamlanabilsin.

Bu gelişmelere bakışımızın özeti bu olmakla birlikte Öcalan’ın Marksist kurama ilişkin eleştirilerini de dikkate almak, eleştirmek ve gerçekleri de açığa çıkarmak zorunludur bizler açısından. Bir ML olarak hangi çevre ya da kimseden gelirse gelsin Marksizmi, işçi sınıfının teorisini-ideolojisini-pratiğini savunmak görev, sorumluluk ve varlık nedenidir. Bu açıdan önce sözünü ettiğimiz Zozan Sima başlıklı yazıyı alıntılayıp, eleştirilerimizi parça parça yapacağız:

“Öcalan’ın ‘marksist kurama’ eleştirileri
ZOZAN SİMA -ANF
09:01 / 04 Temmuz 2009
HABER MERKEZİ - Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) sunduğu son savunmalarında Marksist teoriye ilişkin önemli tespitlerde bulunan PKK lideri Abdullah Öcalan, “Marks’ın ekonomik altyapıyı tüm hukuki, siyasi ve ideolojik formların izah kaynağına yerleştirmesi, belki de uğruna çok büyük savaşlar verilen sosyalizmin başarılı olamayışının temel nedenlerinin başında gelmektedir” diyor.

Abdullah Öcalan’ın Demokratik Toplum Manifestosu isimli savunması yakın zamanda kitap olarak yayınladı.

Öcalan son savunmalarında Marksizm’e yönelik eleştirilere de yer veriyor. Kitapta Marksizmin iktidar olgusunu kavrayamadığını ifade eden Öcalan, “K. Marks ve F. Engels’in öncülüğünde kapitalizme karşı ilk bilimsel temelli bir mücadele bayrağı açıldı. Bağrında önemli yetmezlikler ve yanlışlar taşısa da bilimsel sosyalizm adı altında sistem karşıtı bu ilk hareket yüz elli yıl kapitalizmin korkulu rüyası oldu. Çok büyük kahramanlıklar sergiledi. Önemli mevziler kazandı. Sistem karşıtı bu hareketin talihsizliği, kapitalist moderniteyi çözememesi ve ondan radikal kopuşu sağlayamamasıydı” değerlendirmesinde bulunuyor.

BAŞARISIZLIĞIN NEDENİ ÖZNE-NESNE AYRIMI

Toplumda alt ve üstyapı tartışmalarının uygarlığın inşa edilmiş gerçeklikleri ile bağlantılı olduğunu kaydeden Öcalan, şunları dile getiriyor; “Hegel kendi sistemini öncelikle üst yapıdan, yani devlet ve hukuktan başlatır. Evrensel sistemi de mutlak zekâ (Geist)’dan başlattığı gibi. Marks ise önceliği altyapı olarak adlandırdığı üretim güç ve ilişkilerine verir. O da her ne kadar ‘Ayakları üzerine oturttum’ dese de, Hegel’le aynı mantığı paylaşmaktadır. O da nedir? Biri, bir unsur temeldir, diğeri ikinci veya belirlenendir diyor. Bu, özne-nesne ayrımının kaba mantığına düşmektir.” Öcalan, sosyalizminin neden başarılı olmadığı sorusunun cevabının da bu mantıkta gizli olduğuna dikkat çekiyor.

Savunmalarında sosyoloji konusunda da tespitlerde bulunan Öcalan, E.Durkheim, A. Comte ve K. Marks sosyolojisinin zaman ve mekân boyutunda tümüyle kendilerini bağışık hissettiklerine vurgu yaparken, “Bahsettikleri olay ve olguların yeri ve tarihi yoktur. Sözde deneysel ve olgusal bilim yaptıkları iddiasındadırlar. Ne kadar zamanız ve mekânsız analiz yaparlarsa, o denli bilimsel davrandıklarını sanırlar. Adeta bu yönteme dört elle sarılırlar. Aslında bu yaklaşımın özünde modernitenin kendini zaman ve mekân olarak ebedi ve sonsuz göstermesi yatar. Tüm Avrupa merkezli bilim, felsefe ve sanatların böyle bir tutumu, eğilimi söz konusudur” diyor.

DAS KAPİTAL ÇALIŞANLARIN İŞÇİNE YARAMADI!

Kapitalizmi ekonomik sahada arayan Marks’ın siyasal iktidarı ve onun zor karakterini tüm sonuçlarıyla çözümleyemediğine dikkat çeken Öcalan, “Kapitalist ekonomi denilen talan düzeni tüm eski ve yeni dünyada toplumları ve coğrafyaları sömürgeleştirip yeniden köleleştirirken, tüm güç erklerini kendine bağlarken, tarihin en kanlı savaşlarını yürütürken, toplum bünyesi üzerinde her şeyiyle oynayıp hegemonyasını onaylatırken, onu eski topluma karşı devrimci ilan eden K. Marks, ardılları ve benzer düşünce ekolleri bence bilim inşa etmiyorlar. Das-Kapital, kapitale karşı yazılmış en eksikli, dolayısıyla yanlış yorumlanmaya müsait kitaptır. Burada Marks’ı suçlamıyorum. Sadece eserinin tarih, devlet, devrim ve demokrasi boyutunun olmadığını, geliştirilmediğini söylüyorum” diyor.

Öcalan, Marks’ı kapsamlı analizlere gitmeden, ucuz ve yüzeysel tezlerle eleştirmenin sakıncalarının da farkında olduğunu dile getiriyor.

Savunmalarında Marksist geçinen kesimlerin dogmatik yaklaşımlarının tarikat müritliğini aşmadığını da ifade eden Öcalan, Marks’ın Kapital kitabına yönelik olarak ise şunları dile getiriyor; “Kapital’in yeni bir totem hizmeti gördüğü, işçilerin pek işine yaramadığı, yüz elli yıllık teorik-pratik deneyimle yüzlerce kez doğrulanmıştır. Ben bunun temel nedenini kapitalizmi ekonomi olmadığı halde başka yerde arama, ekonomi olmayana temel ekonomik konular olarak yaklaşım gösterme hatasına bağlıyorum.”

‘İKİ SINIF MÜCADELESİ VAHİM HATA’

Marksizm’in en önemli eksikliklerinden birinin de çatışmayı dar sınıf eksenli görmesi olduğunu belirten Öcalan, “Sınıfların direkt çatışması analitiktir. Somut çatışma toplumsal gövdeler arasında olur: Devlet toplumuyla demokratik toplumlar arasında. Dar sınıf bakış açısının sonuçları bilinmektedir. Kaldı ki, sınırları hiçbir zaman kesin çizilemeyen ve her gün geçişler yaşayabilen sınıflarda, aslolan içinde yaşadıkları bilinç durumudur, kültürüdür” diyor.

Uygarlıksız sınıf mücadelesinin olmayacağını dile getiren Öcalan, tek uygarlık içinde iki sınıfın mücadelesinin ne denli vahim bir hata olduğunun Sovyet deneyiminde görüldüğünü dile getiriyor. Avrupa devlet uygarlığının kalıplarını kıramadığı için, özgün bir Sovyet uygarlığının oluşturulamadığını da kaydeden Öcalan “Kapitalist modernite kalıplarını büyük oranda esas aldığı için, sonunda onlar gibi olmaktan kurtulamadı. Tarihte bu durumun birçok benzeri yaşanmıştır. Başkalarının silahlarıyla (uygarlık yaşam tarzı) savaşırsan, başkaları gibi olursun. Bu durumların ortaya çıkması, devrimlerin kendi uygarlık biçimlerini belirleyememeleri ile ilgilidir” diyor.

TOPLUMUN METALAŞMASI KABUL EDİLEMEZ

Meta tanımını Marks’tan farklı yorumladığını kaydeden Öcalan, kendi yaklaşımını “ben metayı Karl Marks gibi yorumlamıyorum. Yani metanın değişim değerinin işçi emeğiyle ölçülebileceğini, önemli sakıncalar doğuran bir kavramlaşma sürecinin başlangıcı olarak değerlendiriyorum. Günümüzde nerdeyse metalaşmadık bir değeri kalmayan toplumun çözülüşünü gözönünde bulundurursak, ne demek istediğimi daha iyi açıklamış olurum. Toplumun metalaşmasını zihnen kabul etmek demek, insan olmaktan vazgeçmek demektir” sözleri ile ifade ediyor.

Öcalan, kuşku yaratan bir diğer konunun ise toplumsal değerlerin ölçülebilirliği olduğunu söylüyor ve devamla, “Yalnız canlı emeğin değil, sayılması olanaksız emeğin ürünü olan bir maddeyi bir kişinin emeğinin değeri saymanın kendisi, yanlışlık ve değer gaspı ve hırsızlığının önünü açan bir yaklaşımdır. Nedeni açıktır: Sayılamayacak emeklerin karşılığı nasıl ölçülecek? Dahası, değeri hiç ölçüme girmeyen emekçiyi doğuran, büyüten ananın, ailenin emeği nasıl ölçülecek? Değer denen nesnenin içinde gerçekleştiği tüm toplumun hakkı nasıl ölçülecek? Tartışmayı uzatabiliriz. Dolayısıyla değişim-değeri, artık-değer, emek-değer, faiz, kâr, rant gibi kavramlar hırsızlıkla (resmi ve devlet gücü yoluyla) ortaktır. Değişim için başka ölçüler bulmak veya armağan tarzının yeni biçimlerini geliştirmek anlamlı olabilir”.

MARKS ÖNEMLE İNCELENMELİ

Toplumun bütünlüğünü ilgilendiren büyük yanılgılara düşmemek açısından, Karl Marks örneğinin önemle göz önünde tutulması gerektiğini ifade eden Öcalan, “Marks’ın kapitalizmi çözmek ve ondan kurtulmak isteyen önde gelen bir kişilik olduğundan veya olmak istediğinden kuşku duyulamaz. Ama ondan esinlenen muazzam toplumsal değişimlerin kapitalizmin en iyi hizmetçiliğini aşamadıkları genel olarak kabul gören bir görüştür” diyor.

ANF NEWS AGENCY “


“Bağrında önemli yetmezlikler ve yanlışlar taşısa da bilimsel sosyalizm adı altında sistem karşıtı bu ilk hareket yüz elli yıl kapitalizmin korkulu rüyası oldu. Çok büyük kahramanlıklar sergiledi. Önemli mevziler kazandı. Sistem karşıtı bu hareketin talihsizliği, kapitalist moderniteyi çözememesi ve ondan radikal kopuşu sağlayamamasıydı” diyor Öcalan. Bağrında önemli önemli yetmezlikler ve yanlışlar nedir açıklamadan bu köklü düzenin tek alternatifi sınıf mücadelesinin artık bittiğini, modern çağı anlamadığını, yüz elli yıllık ömrün sonuna geldiğini iddia ediyor Öcalan. Bu kadar iddialı sözlerin hiçbir alçımı yok daha önceki söylemlerinde de olduğu üzere. Bu anlamda tarihin sınıflar mücadelesi tarihi olduğunu hatırlatmak, her ne kadar Marksizmin teorik-pratik bir çok sorunu, aşması gerekenleri olduğunu bilsek ve söylesek de; Marksizm ve proletarya dışında başka bir alternatif olmadığını ifade etmeliyiz. Marksizmin sorunları olduğunu iddia edip tartışmak başka, anti-marksist görüşlere kapıyı açmak başka bir şeydir. Ya da marksizmi tahrif etmek bu aynı gerekçelerle. En azından daha önceki ifadelerinde de biliyoruz ki; Öcalan’ın niyeti, yaptığı Marksizmin sorunlarını Marksizme katkı olarak sunmak, tartışmak değil; Marksizmi aşağılamak, sınıf mücadelesini reddetmektir.

“BAŞARISIZLIĞIN NEDENİ ÖZNE-NESNE AYRIMI

Toplumda alt ve üstyapı tartışmalarının uygarlığın inşa edilmiş gerçeklikleri ile bağlantılı olduğunu kaydeden Öcalan, şunları dile getiriyor; “Hegel kendi sistemini öncelikle üst yapıdan, yani devlet ve hukuktan başlatır. Evrensel sistemi de mutlak zekâ (Geist)’dan başlattığı gibi. Marks ise önceliği altyapı olarak adlandırdığı üretim güç ve ilişkilerine verir. O da her ne kadar ‘Ayakları üzerine oturttum’ dese de, Hegel’le aynı mantığı paylaşmaktadır. O da nedir? Biri, bir unsur temeldir, diğeri ikinci veya belirlenendir diyor. Bu, özne-nesne ayrımının kaba mantığına düşmektir.” Öcalan, sosyalizminin neden başarılı olmadığı sorusunun cevabının da bu mantıkta gizli olduğuna dikkat çekiyor.” diyor yine Sayın Öcalan. Hegel ile Marx’ı aynı görmek, aynı şeyleri savunduğunu söylemek en pespaye anlatımla bilmezliktir.Elma ile armutu karıştırmaktır. Zira Hegel ile Marx’ta ortak olan sadece yöntemin kendisi olan diyalektiktir. Diyalektiği bilimsel olarak kullanan ama buna idealizmi bulaştıran ve de Marx’ın hocası da olan Hegel’deki bu yanlışı düzeltmek, Diyalektiğin gerçek tamamlayıcısı olan materyalizmi buluşturmak anlamında ayakları üstüne diktim diyen Marx ile Hegel’in aynı yerde durduklarını iddia etmek, söylemek tarihsel bir çarpıtma olduğu kadar, bilime de ihanettir. Ayrımı kaba bir biçimde, birbiri ile kesin olarak farklı yerlerde duran, sistem tanımları ile bile ayrı olan yapıları, teorik temelleri netice de aynı yere koymak; marksizmi tahrif etmek demektir. Alt yapı ile üst yapı ilişkisi sınıf mücadelesi, sınıf mücadeleleri tarihinin, devrimsel değişimler ile reformist girişimlerin vs temelidir. Bunu anlamamak, anlamazdan gelip küçümsemek açıkça bilime, tarihe, gerçeğe, sınıfa ihanettir. Bugün dün Marx’ın tespit ettiği şeylerden farklı ne olmaktadır ki, sosyalizm başarılı olmamıştır sayın Öcalan? Bu tespiti yapıp ardından nedenlerini irdelememişsiniz. Laf kalabalığına getirip saldırıp kaçmışsınız. Halbuki alt yapı ile üst yapı ilişkisi bilim ile bilim dışılığın belirleyicisidir. Birbirini kesin olarak etkileyen bu ilişki biçimini yadsımak bilimsel temele dinamit koymak demektir. Bunu savunanları da kaba bir mantık yapmakla itham etmekte cabası. Bugün yaşanlar, dün yaşananlar, bundan sonra yaşanacaklar hangi temelde yaşanacak peki Sayın Marksizmi aşmış Öcalan? Geriye dönüşler sorununu bile algılamaktan uzak bir kafa yapısının, sosyalizmden dümeni düzene kırmasının açıklaması işte burada gizlidir. Zira işte alt yapı ile üst yapı ilişkisinin en güzel örneği. Sosyalizmin yukarıdan aşağıya inşa edilmesi ile yukarıdakilerin sınıftan uzaklaşması ve kapitalizme dümen kırmaları.

“DAS KAPİTAL ÇALIŞANLARIN İŞÇİNE YARAMADI!

Kapitalizmi ekonomik sahada arayan Marks’ın siyasal iktidarı ve onun zor karakterini tüm sonuçlarıyla çözümleyemediğine dikkat çeken Öcalan, “Kapitalist ekonomi denilen talan düzeni tüm eski ve yeni dünyada toplumları ve coğrafyaları sömürgeleştirip yeniden köleleştirirken, tüm güç erklerini kendine bağlarken, tarihin en kanlı savaşlarını yürütürken, toplum bünyesi üzerinde her şeyiyle oynayıp hegemonyasını onaylatırken, onu eski topluma karşı devrimci ilan eden K. Marks, ardılları ve benzer düşünce ekolleri bence bilim inşa etmiyorlar. Das-Kapital, kapitale karşı yazılmış en eksikli, dolayısıyla yanlış yorumlanmaya müsait kitaptır. Burada Marks’ı suçlamıyorum. Sadece eserinin tarih, devlet, devrim ve demokrasi boyutunun olmadığını, geliştirilmediğini söylüyorum” diyor.

Öcalan, Marks’ı kapsamlı analizlere gitmeden, ucuz ve yüzeysel tezlerle eleştirmenin sakıncalarının da farkında olduğunu dile getiriyor.

Savunmalarında Marksist geçinen kesimlerin dogmatik yaklaşımlarının tarikat müritliğini aşmadığını da ifade eden Öcalan, Marks’ın Kapital kitabına yönelik olarak ise şunları dile getiriyor; “Kapital’in yeni bir totem hizmeti gördüğü, işçilerin pek işine yaramadığı, yüz elli yıllık teorik-pratik deneyimle yüzlerce kez doğrulanmıştır. Ben bunun temel nedenini kapitalizmi ekonomi olmadığı halde başka yerde arama, ekonomi olmayana temel ekonomik konular olarak yaklaşım gösterme hatasına bağlıyorum.” diyor Sayın Öcalan. Sınıflı toplumları zerre kadar bilmeyen ya da bilimsel bir bilgi birikiminden yoksun olan sayın Öcalan, kapitalizmi ekonomik sahada arayan Marx’ı eleştiriyor. Burada yukarıda sözünü ettiğimiz gerçekten bihaber Öcalan’ın başka bir şey söylemesini beklemek gerçekten ona haksızlık olurdu. Zira , diyalektik ve tarihsel materyalizme inanmayan birine alt yapının üst yapıyı belirlemesi ya da bu ikili yapının birbiriyle ilişkisinin tarihsel gelişmelerin temeli olduğunu söylemek ahmaklık, aptallık olurdu, bu saatten sonra da böyle olur.

Diğer yandan kapitalizme alternatif tek düzen olan sosyalizmin kurucusu ve onun en büyük eserine karşı gerçekte hiçbir mesnetli iddia olmadan Das Kapital gibi bugün burjuva liberallerin bile kabul ettiği, doğru tespit yapmış dediği bir teorik-ideolojik-politik bir başyapıta bu küçümseyici tavırı nasıl açıklamalı ?
Das Kapital'i yanlış yorumlamaya müsait ve de eksik diyerek eleştiri sınırlarını zorlayan Öcalan; kapitalizmi ve sosyalizmi aşıp nereye varmış bilemiyoruz ama ve fakat en ciddi ekonomistler bile bugün Marx’ın Das Kapital'ini örnek vererek kimi gerçekleri, krizleri açıklamaları, devlet, devrim vs gibi sorunlara yaklaşımda referans almaları oldukça şaşırtıcı olmaktadır! Kaldı ki Marx’ı devlet, devrim ve demokrasi boyutunun olmadığından şikayet ettiği Kapital'de (ve diğer eserlerini okumamış olmalıdır olasılıkla) Marx’ı bilmediğini, okumadığını itiraf etmiş gibidir Öcalan. Zira Louis Bonapart’ın 18. Brumaire’inden tutalım da Fransa’da sınıf savaşımları eserine kadar bir çok eserinde Devlet-Devrim ve Demokrasi sorununu esas alan bir çok eser, yazısı bulunan Marx’ı en komik şekilde böyle ve bunun için eleştirebilirsiniz! Anlaşılan o ki, Öcalan Das Kapital’i ilk defa okumaktadır ve de Marx’ın diğer eserlerinden haberi de yoktur sanırız!

İşin diğer enteresan tarafı geliştirilemediğinden söz ettiği aynı sorun üstüne Engels, Lenin kitaplar, makaleler yazmışlardır hem de sayfalarca. Demek ki, Öcalan bunlardan da bihaberdir, okumamıştır ne yazık ki! Ama okumadığı, anlamadığı bir konu hakkında ahkam kesmeyi de ihmal etmemektedir. Ne de olsa kendisini daha önceki yazılarından da bildiğimiz üzere peygamber sanmaktadır !

Sıkı durun Öcalan bir şey daha söylüyor tam da kendisine uygun olan bir şeyi. Alın size alıntı. Tam da yerinde ve kendisini anlatan gerçek bir alıntı: “Öcalan, Marks’ı kapsamlı analizlere gitmeden, ucuz ve yüzeysel tezlerle eleştirmenin sakıncalarının da farkında olduğunu dile getiriyor.” Öcalan.

“Savunmalarında Marksist geçinen kesimlerin dogmatik yaklaşımlarının tarikat müritliğini aşmadığını da ifade eden Öcalan, Marks’ın Kapital kitabına yönelik olarak ise şunları dile getiriyor; “Kapital’in yeni bir totem hizmeti gördüğü, işçilerin pek işine yaramadığı, yüz elli yıllık teorik-pratik deneyimle yüzlerce kez doğrulanmıştır. Ben bunun temel nedenini kapitalizmi ekonomi olmadığı halde başka yerde arama, ekonomi olmayana temel ekonomik konular olarak yaklaşım gösterme hatasına bağlıyorum.”” diyor sayın Öcalan .Aslında yukarıda yanıtını verdiğimiz olguya yeniden dönmeden şunları ifade etmeliyiz. Elbette marksizme doğma olarak bakanlar vardır. Onun bilimsel yapısını dejenere etmeye çalışan kesimler olmuştur ve olacaktır. Ama ve lakin tartışılan bunlar değildir; marksizmin kendisidir. Zaten Öcalan’da bunları değil; marksizmi ve onun temel felsefi anlayışını sorgulayıp, sorgulamakla kalmayıp yargılıyor! Büyük yargıç ve büyük bilen Öcalan! Toplumların tarihini iradede arayan idealist, yeni Hegelci ve de kurtarıcı peygamberlere özgü bir eda ile sayın Öcalan! Öyle ya toplumların kaderini, tarihini belirleyen insanlardır! Ne alakası var ekonominin, onun getirdiği toplumsal, sınıfsal ilişki sisteminin insanlık tarihinin devinimleriyle. Bakınız ne bilimsel ve de gerçekçi, çağsıl yaklaşımlar bunlar!

‘İKİ SINIF MÜCADELESİ VAHİM HATA’

Marksizm’in en önemli eksikliklerinden birinin de çatışmayı dar sınıf eksenli görmesi olduğunu belirten Öcalan, “Sınıfların direkt çatışması analitiktir. Somut çatışma toplumsal gövdeler arasında olur: Devlet toplumuyla demokratik toplumlar arasında. Dar sınıf bakış açısının sonuçları bilinmektedir. Kaldı ki, sınırları hiçbir zaman kesin çizilemeyen ve her gün geçişler yaşayabilen sınıflarda, aslolan içinde yaşadıkları bilinç durumudur, kültürüdür” diyor.

Uygarlıksız sınıf mücadelesinin olmayacağını dile getiren Öcalan, tek uygarlık içinde iki sınıfın mücadelesinin ne denli vahim bir hata olduğunun Sovyet deneyiminde görüldüğünü dile getiriyor. Avrupa devlet uygarlığının kalıplarını kıramadığı için, özgün bir Sovyet uygarlığının oluşturulamadığını da kaydeden Öcalan “Kapitalist modernite kalıplarını büyük oranda esas aldığı için, sonunda onlar gibi olmaktan kurtulamadı. Tarihte bu durumun birçok benzeri yaşanmıştır. Başkalarının silahlarıyla (uygarlık yaşam tarzı) savaşırsan, başkaları gibi olursun. Bu durumların ortaya çıkması, devrimlerin kendi uygarlık biçimlerini belirleyememeleri ile ilgilidir” diyor.” Öcalan. Marksizmin en önemli eksiği çatışmayı dar sınıflı eksende görmesiymiş. Bu mevcut sınıflı toplumlar gerçeğini ters yüz etmekten başak hiçbir şey değildir. Nedir peki sömürgeler sorununu yaratan senin de içinde olduğun sayın Öcalan? Uzaydan gelen sadece kimliğe, iyilik ve kötülük gibi yüzeysel öznel sorunlara ilişkin bir sorun mudur bu durum ? Ya da canı sıkılan Türk faşist Diktatörlüğünün ya da öncesinde yeni yeni semiren Türk burjuvazisinin Kürdistan’ı sömürgeleştirmesi ve şimdilerde de bu durumu korumak için çırpınışları sadece bu faşist devletin başında bulunanların iradesi midir? Yoksa gerçekte sınıfsal, sosyal,kültürel analizleri yapmak mı lazımdır? Özcesi Kürdistan’ın stratejik ekonomik – siyasi boyutu mudur? Dar sınıf bakış açısına göre ikincisidir. Ama Öcalan’a göre ise; bu durum analitiktir, geçicidir, her an yer değiştirebilir! Bilinci yaratanın ekonomik-kültürel-siyasal yapı olmasını bilmeyen, kavramayan ve Marksist olmadığı halde Marksistmiş gibi Marksizmi eleştirmeye kalkan Öcalan işte bu duruma düşebiliyor. Zira materyalizmin en temel ilkesidir maddenin bilincin kaynağı olduğu. Ama bilincin de zaman içinde maddede değişim yaratabileceği. Diyalektik ve tarihsel materyalizmin bu tarihsel yasasından bile bi haber Öcalan, elbette ki dışarıdan salvo atışlarla ya tutarsa yapmaktadır. Ya tutarsa!

Uygarlıksız sınıf mücadelesinin olamayacağı gibi ucube, hiçbir mantalitesi olmayan bir şeyler geveleyen Öcalan; ardından tek bir uygarlık içinde iki sınıfın mücadelesi olamayacağını, bunun vahim bir hata olduğunu iddia ediyor. Allah Allah diyoruz sadece. Sanki sınıf mücadelelerini sosyalizm ya da uygarlıklar yaratıyormuş gibi! Sanki bunlar kendinden yasalar, yaşamın gerçekleri değilmiş gibi! Sovyet uygarlığı gibi yine yeni deyimler üretmek gibi bir enteresanlık ve yaratıcılık (!) içindeki Öcalan; sosyalist deneyimin kendi uygarlığını yaratamadığı için öldüğünü söylüyor! Kapitalizmi aşmaya çalışan bir düzen olan yine sınıflı bir toplum olan sosyalizm için bu geçerli olmakla birlikte; yine sosyalizmin ne olduğu, mantığının ne olduğu,esasta geçiş toplumu olup kapitalizmi aşmaya çalışan ve hala ilkelerini ondan besleyerek ve komünizmin alt yapısını oluşturmakla görevli bir sistem olduğunu ya bilmiyor, ya da bilerek göz ardı ediyor kendini sözüm ona ispatlamak için. Geriye dönüşler sorunu ciddi ele alınması gereken ve zaman zaman ele aldığımız bir konudur. Bu konuya girmek değil amacımız. Zira sadece Öcalan nerde duruyor onu açmaya çabalıyoruz. Diğer yandan Liberal burjuvazinin en temel tezi olan sınıflı toplum ya da iki sınıf yoktur gibi sınıfsız, sosyal bir toplum gerçeğine atfen; sözüm ona HALKÇI bir söyleme doğru gidiş ya da Kemalizme doğru bir kayış ile birleşmesi Öcalan açısından tesadüfi değildir, olamaz da.

Öcalan’ın modernite dediği, modern dediği toplum, kapitalizmin, emperyalizmin şu anda en iğrenç ve vahşi kapital yüzüdür. Bu toplumsal düzenin modernlikle ne alakası vardır? Kürdistan’da Kürtleri Kürt olduğu işçin kıyan, yok eden vahşetle Çin’de Uygur oldukları için katledilmeleri ile ne farkı vardır? Ya da İran’da geri kalmışlıkla modernite arasında ne fark vardır ölümle kıyaslandığında? Ya da demokrasi taşıyan Amerikan emperyalizmi ya da diğer Avrupalı emperyalistlerin modernitelerine bakınız siz? Yesinler modernitenizi sizin !

Durmuyor Öcalan burada da. Devam ediyor incilemeye ! “TOPLUMUN METALAŞMASI KABUL EDİLEMEZ"

Meta tanımını Marks’tan farklı yorumladığını kaydeden Öcalan, kendi yaklaşımını “ben metayı Karl Marks gibi yorumlamıyorum. Yani metanın değişim değerinin işçi emeğiyle ölçülebileceğini, önemli sakıncalar doğuran bir kavramlaşma sürecinin başlangıcı olarak değerlendiriyorum. Günümüzde nerdeyse metalaşmadık bir değeri kalmayan toplumun çözülüşünü gözönünde bulundurursak, ne demek istediğimi daha iyi açıklamış olurum. Toplumun metalaşmasını zihnen kabul etmek demek, insan olmaktan vazgeçmek demektir” sözleri ile ifade ediyor.

Öcalan, kuşku yaratan bir diğer konunun ise toplumsal değerlerin ölçülebilirliği olduğunu söylüyor ve devamla, “Yalnız canlı emeğin değil, sayılması olanaksız emeğin ürünü olan bir maddeyi bir kişinin emeğinin değeri saymanın kendisi, yanlışlık ve değer gaspı ve hırsızlığının önünü açan bir yaklaşımdır. Nedeni açıktır: Sayılamayacak emeklerin karşılığı nasıl ölçülecek? Dahası, değeri hiç ölçüme girmeyen emekçiyi doğuran, büyüten ananın, ailenin emeği nasıl ölçülecek? Değer denen nesnenin içinde gerçekleştiği tüm toplumun hakkı nasıl ölçülecek? Tartışmayı uzatabiliriz. Dolayısıyla değişim-değeri, artık-değer, emek-değer, faiz, kâr, rant gibi kavramlar hırsızlıkla (resmi ve devlet gücü yoluyla) ortaktır. Değişim için başka ölçüler bulmak veya armağan tarzının yeni biçimlerini geliştirmek anlamlı olabilir” diyor Öcalan. Öcalan ile Marx’ın metayı farklı yorumlamaları kadar doğal bir şey yoktur ve olamaz da. Zira bir Ulusalcı ile komünist arasındaki farktır burada olan. Yukarıdaki saçmalamalara yanıt bile vermeyeceğiz. Günümüzde metalaşmadık değeri yaratan sosyalizm yada işçi sınıfı değil; bizatihi emperyalist kapitalizm ile onun doğal sınıfsal sonucu olan yabancılaşmadır. Marx’tan ve emperyalist kapitalizm ile onun sonuçlarından bihaber olan Öcalan attıkça atıyor nereye gittiğini bilmeden ya da bilerek ML’e saldırıyor. Kendisini Marx dehasında ve dev aynasında gören Öcalan elbette temel sınıfsal analiz ile düzen analizlerine girmende geçmesi de olanaksızdır. Ama görünen köy klavuz istemez misali; değer, artı-değer, emek, meta, sınıfın durumu, ölçülebilir değerler ile toplam toplumsal emek gibi kavramlara yabancı olan Öcalan’ın bunları anlayabilmesi, açıklayabilmesi olanaklı değildir. Zaten buna da gerek yok. Marx ile sonraları açıklamıştır yeterince.

“MARKS ÖNEMLE İNCELENMELİ"

Toplumun bütünlüğünü ilgilendiren büyük yanılgılara düşmemek açısından, Karl Marks örneğinin önemle göz önünde tutulması gerektiğini ifade eden Öcalan, “Marks’ın kapitalizmi çözmek ve ondan kurtulmak isteyen önde gelen bir kişilik olduğundan veya olmak istediğinden kuşku duyulamaz. Ama ondan esinlenen muazzam toplumsal değişimlerin kapitalizmin en iyi hizmetçiliğini aşamadıkları genel olarak kabul gören bir görüştür” diyor.” Öcalan . Öcalan yine daha önce de ifade ettiği iftira ve nitelemelere devam etmiştir bu son paragrafta. Marksizmi ve ondan esinlenen değişimleri ve de ona inananları kapitalizmin en iyi hizmetçileri ilan eden Öcalan’a ne söylense az gelir. Öcalan önce kendisine ve aynaya bakmalıdır kimi kendine ağır gelecek sözleri ederken. Ettiği sözlerle milyonlarca komünist devrimciyi ve de milyarlarca proleteri aşağıladığını, onların tarihsel misyonuna, hareketine küfrettiğini bilmelidir bir halk lideri olarak Öcalan. Ama görünen o ki, Öcalan şirazeyi kaçırmıştır.

Sayın Öcalan kendisine bir yol çizmiştir ve kendisince bir halkı da aynı yoldan yürümeye zorlamaktadır. Bu zoraki yürüyüşün nereye kadar süreceğini şimdilik kestiremiyoruz. Ama bildiğimiz bir gerçek var ki, gerek Kürt halkı ve gerekse de kendince felsefi çıkarımları ile yolunu sürdüğü izler kesinlikle emekçilerin, proletaryanın ve ezilen halkların yolu değildir ve asla olamaz da. Daha önceki bir yazımızda altını çizdiğimiz olgularla yazımızı sonlandırmak istiyoruz:

"Sayın Öcalan, ML olmayabilirsiniz. Bunun için kimse sizi suçlayamaz. Zaten bizim eleştirilerimizin temelinde bu yoktur görüldüğü gibi. Hala hareketin kendisini ML olmak gibi bir iddiaya sahip olanlara karşı, hayır bu hareket ML değildir deyip ispat ediyoruz. Yani sizden ML olmanızı bekleyen yok. Keşke olabilse idiniz. Keşke bu çerçevede bakabilse idiniz. Ama dediğimiz gibi böyle bir beklentimiz yok. Sizden beklentimiz sadece ve sadece, kendi duruşunuzu, siyasal konumunuzu netleştirmeniz- bizim açımızdan net olsa da- ve de dünya komünist işçi hareketi ve komünistlerine çeşitli kollardan, deyim yerinde ise belden aşağı vurmalarınıza son vermenizdir. Devrimin ustalarına ve üstatlarına "emperyalistler tarafından kullanıldılar" demenin ne anlama geldiğini kavramanız ve gölgeniz dahil her şeyinizi bizden esirgemenizdir.

Yolunuz açık olsun Sayın Öcalan…..  (13.02.2009  Mahmut Halil Can ( Sendiren)”

10.07.2009
Mahmut Halil Can ( Sendiren )
http://ateshirsizi.net