Bulutlar geçiyor: Piraye, Piraye, diye...

Çağımızın en büyük aşklarından biridir Nâzım ile Piraye'nin aşkı. Büyük bir mutluluğun sevincin, birbirini anlamanın şarkısıdır. Nâzım tutkunun sesi, Piraye bağlılığın şiarıdır. Böylesine ilişkiler, parmakla gösterilecek kadar azdır yeryüzünde. Üstelik birlikteliğin büyük bir bölümü Nâzım'ın içerde olmasından dolayı ayrılıktır. Büyük bir ayrılık. Ama bu ayrılık aslında büyük bir aşkın da adı olmuş, Nazım'ın dizelerinde dile gelmiştir...

Ocak 18, 2008 - 02:01
 3.8k
Piraye, Nazım'ın "ela gözlü" Piraye'si. Bir dehanın esin kaynağı olmuş bir kadın. Gerçek bir kadın. Bir dünya şairinin yüzlerce, sayfa şiir yazdığı sevdalısı...

Piraye'nin yaşamıyla ilgili pek bir şey yazılmamıştır (kuşkusuz yazılmasını istememiştir) yalnızca Nazım'ın eşi olarak geçer. Bir iki kaynakta, bir iki küçük bilgi yer alır.

Ne var ki Nazım'ın yazdıklarına baktığımızda Piraye'nin sıradan bir eş olmadığı ortadır. Şairin esin kaynağı olduğu kadar, yaşam yoldaşı, yol göstericisi de olmuştur çoğu zaman. Yalnızca varlığı bile, şaire içerde büyük bir ümit vermiştir. ("Seni düşünürken gençleşiyorum.")

Nâzım'ın Piraye'ye yazdığı mektuplar, bunun en güzel göstergesidir. Nâzım, Memet Fuat'a yazdığı mektuplarda annesi Piraye'ye. İlişkin düşüncelerini şöyle dile getirir:

"Anneni tanıyıncaya kadar, muhteva meselesinde bir bakıma sekterdim. Mesela, insanlar arasındaki sevda münasebetlerini yazmadım. Anneni tanıdıktan sonra onun yaratıcı tesiriyle bundan da kurtuldum. Bir sevda şiirini, ama sahici bir sevda şiirini, bir kavga şiiri kadar seviyor ve sayıyorum."
"Benden uzak, fakat yeryüzünün en akıllı ve en büyük kadınına yakın yaşadım. Beni adam eden, beni insan eden kadının tesiri yaratıcıdır."
"Anana söyle sana yardım etsin, onun zevkine yüzde yüz güvene bilirsin. Şahsen ben en büyük yol gösterici münekkidim olarak onu tanırım."
"Anneni daha sık görmeni istiyorum. Bak, bir daha tekrar edeyim, şahsen benim üstümde, iyi kötü bazı eserler verebildimse onların üstünde annenin selim zevkinin, dürüst aklının, pırıl pırıl karakterinin çok ama pek çok tesiri olmuştur. Sanat eserinin halisini sahtesinden ayırt etmekte onun kadar becerikli ikinci bir insana daha rastlamadım dersem inan. Bundan dolayı yazdığın her şeyi mutlaka ona oku. Hatta hikâye, şiir ve sair tarzlarda yazmayı düşündüğün yenilikler varsa bunları ilkönce onunla münakaşa et. Şunu bil ki, o her hususta, yalnız sanatta değil, her hususta sana en doğru, en iyi ve en soyluyu gösterebilecek biricik insandır."

Piraye, Nâzım'ı sevdikten sonra, onun çilesine ortak olmuş, bundan da hiç yüksünmemiş, hiç şikâyet etmemiştir. Tersine Nâzım'ı içerde sevgiyle, şefkatle beslemiştir. ( Nazım bir mektubunda şöyle yazar: "Sana mektup yazarken öyle içli bir çocuk oluyorum ki, mütemadiyen nazlanmak, sızlanmak istiyorum!..)

Piraye, yol gösterici bir "eleştirmen" olmuştur. Nazım, içerden gönderdiği şiirleriyle ilgili ısrarla Piraye'nin görüşlerini yazmasını istemiştir. Piraye onun en iyi "eleştirmeni"dir. Piraye'nin yazdığı mektuplarda öylesine şiirsellikle doludur ki, Nazım'ın o dönem yazdığı şiirlerde bu mektupların büyük etkisi vardır.

Nazım'da Piraye'nin yaratıcılığını mektuplarında sık sık dile getirmiş, Piraye'nin görüşlerinden kendini yoksun bırakmamasını istemiştir. Kuşkusuz her dehanın yanında, arkasında bir eş vardır. Piraye dehanın arkasında, yanında olmakla birlikte onun yüreğindedir de.

Piraye'yi yalnızca Nazım'ın eşi olarak bilmek bence, Piraye'ye yapılacak en büyük haksızlıktır. Yeryüzünde böylesine kadınlar hiç kuşkusuz yok değildir. Insanın aklına hemen Salome gelir. Döneminin birçok sanatçısının esin kaynağı olan özellikle de Nietzsche'yi, Rilke'yi; Freud'u etkileyen, onların "eleştirmeni" olan Salome.
Nâzım içerde durmadan çalışıyor, şiir kitapları tasarlıyor, yazıyor ve bunları Piraye'ye göndererek, hemen okumasını istiyor ve Piraye'nin görüşlerini merakla bekliyor:

"Bu sana yazdığım dördüncü şiirdir: Yalnız birinden bahsettin. Öteki üçünü beğenmedin mi yoksa? Lütfen her dördü hakkında fikrini yaz. Daha doğrusu son üçü hakkında. Çünkü birincisini beğendiğini söylemiştin"

Piraye, Nâzım ile ancak dört beş yıl birlikte yaşayabiliyor. O da baskılar, gözetlemeler, duruşmalar, izlenmeler ve parasızlıkla geçen yıllar. On-on iki yıl ise Nâzım içerdeyken Piraye, direnç, ve sadakatle bekliyor. Nâzım'a yazıyor. Henüz bu mektuplar yayımlanmadı, bilemiyoruz. Ne var ki, Nâzım'ın yazdığı yanıtlardan, bu mektupların bir "sanatçı"nın elinden çıktığını anlıyoruz. Nitekim Nâzım da bu mektupların, içerde yazılan birine verdiği gücün dışında edebi bir kimliği olduğunu, hatta şiirsel bir söylemi olduğunu sık sık yineliyor ve bu mektupları şiirleştiriyor.

Piraye, alçak gönüllüğüyle buna karşı çıkıyorsa da Nâzım'ı durdurmak olanaksız (Örnegin, Memleketimden İnsan Manzaraları'ndaki "Ayşe'nin Mektupları".)

"Büyük şair, üstadım, sevgili karıcığım,
Tanıdığım bütün insanIar arasında ne senin büyüklüğünde bir şair, ne de senin kadar şiirden anlayana rastlamadım. Mektubunun başına koyduğun satırlar edebiyatı nasıl en mahrem tarafından anladığını gösteriyor."
"Senin mektupları tasnif ettim ve şiire geçirmeye başladım, biraz sonra sana bir iki çeşidini yollarım. Tabii, ve maalesef, sendeki tazeliklerini kaybediyorlar; ama ne de olsa benim hiçbir zaman yazamayacağım kadar güzel şiiler oluyorlar."
"...edebiyatla hayatı birlik halinde gören sezgine bir kez daha hayran oldum."
Piraye'ye yazılan mektuplar (Nâzım ile Piraye) ile Nâzım'ın 1932 ile 1948 yılının sonlarına kadar yazdığı şiirler bu büyük birlikteliğin en güzel tanıklarıdır. Özellikle Türk şiirinde çok özgün bir yeri olan Piraye için Yazılmış Saat 21-22 Şiirleri:
"Saat 21 oldu mu artık yalnız seni düşünüyorum. Bu, öteki zamanlarda seni düşünmediğim manasına gelmesin. Fakat saat 21'den sonra senden başka hiçbir şey düşünmüyorum ve 21 ile 22 arasında bir saat sana şiir yazıyorum. Bunların adını `Piraye için yazılan saat 21-22 şiirleri' koydum."

Nâzım Hikmet'in ve Türk edebiyatının en büyük yapıtlarından biri olan Memleketimden İnsan Manzaraları'nı Piraye'ye ithaf etmesi, büyük şairin yaşamında Piraye'nin ne kadar önemli olduğunu gösterir. Gerçi önem sözcüğü burada yetersiz kalıyor. Çünkü Piraye, onun için özellikle de hapisteyken tikel ve genelin somutlaşmasıdır. Yani Nâzım, Piraye kişiliğinde aynı zamanda yaşamı ve insanlarını sever. Yani Piraye o derece önemlidir:

Hatice, Piraye, Pirayende.
Doğum yeri neresi,
Kaç yaşında,
sormadım,
düşünmedim
bilmiyorum.
Dünyanın en iyi kadını,
dünyanın en güzel kadını
Benim karım.
Bu bahiste
Realite umrunda değil...
939'da İstanbul'da tevkifanede başlanıp
....................... biten bu kitap
ona ithaf edilmiştir.

Kuşkusuz bir Don Kişot'tur Nazım Hikmet, ama o ne kadar Don Kişot'sa onun yaşamını koşulsuz özveriyle kabullenen Piraye de çağımızın nadir Don Kişot'larındandır:

"Sana ve bana gelince, biz ikimiz de birer Don Kişot'uz, kendinden önce başkalarını düşünen, güzelin, iyinin, haklının hasretini çeken -ama mazide değil de istikbalde, meseleyi ruh haleti bakımından pek değiştirmez- birer Donkişot. Dünyanın geçmiş ve gelecek güzellikleri, gençlikleri ölümsüz Donkişot'ların, hiç değilse yüzde yirmibeş nispetinde, yürek kanlarının ışığıyla parlamaktadır, işte benim canım Donkişot karıcığım... benim, Nazım Hikmet Donkişot'un karısı Piraye Konkişot'um, işte böyle."

İçerdeyken Don Kişot üzerine yazışmalar, Piraye'nin Don Kişot ile ilgili değerlendirmesi üzerine Nazım " Don Kişot" adlı şiirini yazar, Piraye'ye gönderir ve şiir için şu notu düşer:

"Dedim ya Piraye Hanım, bu Don Kişot, senin tarif ettiğin ve anladığın Don Kişot'un ancak bir silik gölgesidir, kusurunu, zaafını, senden gelen kaynağının kuvvetine bağışla."

Mavi gözlü dev, ela gözlü bir kadın sevdi; yeryüzünde böylesine bir sevgi görülmedi, ela gözlü kadın onun şiirini kaynağı, yüreğinin coşkusu oldu; mavi gözlü dev ela gözlü kadına deliler gibi, Ferhat gibi sevdalandı ve bu dünyadan Piraye de geçti. Sessiz ve alçakgönüllü. Piraye, önemli bir kadındı. Dünyadaki yaşayan öteki "sezsiz" kadınlar gibi önemliydi: Andreas-Salome, Frida Kahlo, Jesenska Milena, Camilla Claudel, vb.
Piraye büyük bir insandı. Nazım'ın eşi, sevdalısı olduğu için değil, "Nazım ile Piraye" aşkının öznesi olduğu için de değil; kendisi olduğu için, Hatice Piraye Pirayende olduğu için büyük bir insandı.
Bkz.Nazım Hikmet, Nazım ile Piraye, Cezaevinden Memet Fuat'a Mektuplar, Benerci Kendini Niçin Öldürdü? , Kuvayi Milliye, Yatar Bursa Kalesinde, Memleketimden İnsan Manzaraları; Külliyat, 1988-1989, Adam Yayınları

MAVİ GÖZLÜ DEV, MINNACIK KADIN VE HANIMELLERİ

O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadını sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruliiii
hanımeli açan bir ev.

Bir dev gibi seviyordu dev.
Ve elleri öyle büyük işler için
hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını,
çalamazdı kapısını
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan evin.

O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Mini minnacıktı kadın.
Rahata acıktı kadın
yoruldu devin büyük yolunda.
Ve elveda! deyip mavi gözlü deve"
girdi zengin bir cücenin kolunda
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan eve.

Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan ev ..
Nazım Hikmet

Nazım ile Piraye 1930'da tanıştılar. "Mor Menekşe, Aç Dostlar ve Altın GözIü Çocuk" Nazım'ın Piraye için yazdığı ilk şiirdir. Ama bu tanışma hemen evliliğe yönelmedi. Piraye'nin ilk kocası Vedat Örfi'den, biri kız (Suzan), biri erkek (Memet), iki çocuğu vardı. İkinçi kocasını yüreğiyle değil, aklıyla seçmek istiyor, birini dedelerine bırakmak zorunda kaldığı çocukları için kaygılanıyordu. Özlediği gösterişsiz, ama rahat bir hayat, bahçesinde ebruli hanımelleri açan küçük bir evdi. "Mavi Gözlü Dev, Minnacık Kadın ve Hanımmelleri" ile "Bir Ayrılık Hikâyesi" bu dönemdeki çekişmelerin ürünü şiirlerdir. "Mavi Gözlü Dev"in başına ters düşen son bölümü Nazım ile Piraye evlenmeye karar verdikleri zaman yazılıp, şiire sonradan eklenmiştir.
(Nâzım Hikmet, Nazım ile Piraye, Mektuplar 1, Adam Yayınları, sayfa 10)
--------------------------------------------------------------------------------

Ben
Senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
Gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi, beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
Şeffaf, beyaz camdan olsun,
ki içinde beni görebilesin...
Fedakarlığımı anlıyorsun:
Vazgeçtim toprak olmaktan,
Vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
Yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orda beraber yaşarız
külümün içinde külün,
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar...
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak:
biri sen
biri de ben
Ben
daha ölümü düşünmüyorum.
Ben daha bir çocuk doğuracağım.
Hayat taşıyor içimden.
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama çok, pek çok,
ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze şeklini.
Ben ölünceye kadar da
Bu düzelir herhalde.
Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bu günlerde?
İçimden bir şey:
belki diyor.

18 Şubat 1945
PİRAYE NAZIM HİKMET

--------------------------------------------------------------------------------

"Yarısıdır bütün yaşamımın, temelidir şiirimin"

FETHİ NACI: Piraye Hanım'ı, "Nazım ile Piraye"deki yazılardan tanıyorum. O kitap hakkında ilk yazıyı ben yazmıştım. O kitabı, yayımlanmadan önce Memet Fuat'tan alıp formaları okumuştum. Yeni Dergi'de yayımlanmıştı o yazı. Bir insan kitaplardan ne kadar tanınırsa o kadar tanıyorum Piraye Hanım'ı. Çok güçlü bir kadın, çok saygıdeğer bir insandı. Ölümüne çok üzüldüm.

ŞÜKRAN KURDAKUL: Piraye Hanım bizim gençliğimizin yıldızlarındandı. Çünkü Nâzım düşkünlüğümüzle birlikte Nâzım ve Piraye adlarının özel bir yeri vardı bizim için. Ama daha sonra yayımlanması mümkün olmayan şeyler de ortaya çıkınca Pizaye Hanım'ın da Nâzim'ın edebiyatçı kişiliği üzerindeki etkisini saptama olanağını bulduk.
Çok önemli bir eleştirmen kafası olduğu meydana çıktı Piraye Hanım'ın. Ben Şimdi gençliğimizin bir parçası gitmiş gibi duyuyorum. Ve Nâzım'ın. Piraye için yazdığı şiirlerin çoğunu ezbere bilirim. O bakımdan da ayrı bir duyarlılık içindeyim.

YAŞAR KEMAL: Nâzım'la ben bir ay kaldım Paris'te. Aşağı yukarı her gün konuşurduk. Piraye Hanım'dan da söz ederdi. Ben de Nâzım'ın Piraye Hanım hakkında ne söyleyeceğini merak ederdim. Bu kadar ayrılık, bu kadar macera. Nazım, bilindiği gibi şiirlerinde çok över Piraye Hanım'ı. "Yarısıdır bütün yaşamımın; temelidir şiirimin" der. Onu anlatırken de övgülerini hiç değiştirmez, övgüleri, aynı şiirlerindeki gibidir. O kadar deşmeye çalıştım, bir kusur bulsun Piraye Hanım'a diye. Mümkün değil. Şiirlerinden daha güzel şiirler yazdı bana Piraye Hanım'ı anlatırken. Çok büyük bir aşktı zannediyorum.
Sanıyorum ki ne kadar evlenirse evlensin, başka kadınlarla ilişki kursun bir temel aşk diye bir aşk var gibime geliyor O da bir tane mi oluyor iki tane mi oluyor bilmem ama oluyor. Nâzım, ben gördüğüm zaman bile çok aşıktı. 1962 yılıydı. Yılbaşında beraberdik. 1963 ayının ocak ayında Piraye üzerine konuştuk, Nâzım haziran ayında öldü. Ölümünden birkaç ay önce bana ona âşık olduğunu söyledi. Yaşamının en büyük aşkıydı.

TURGAY FİŞEKÇİ: Piraye Altınoğlu'nu Nâzım Hikmet'in eşi olarak, onun şiirlerinden tanıdım önce. Nâzım Hikmet'in şiirlerini ilk kez okuduğumda bile onun hakkında daha çok şey öğrenme isteği duymuştum.
Daha sanra "Nazım ile Piraye" kitabı çıktığında, mektupları okuduktan sonra ilgim daha da arttı. Çünkü bir yanda çok sevdiğim şair Nâzım Hikmet vardı; ama öbür yanda da kişiliği, düşünceleri, Nâzım'ın hayatına ortak oluş biçimiyle Nâzım kadar sevdiğim ve ilgi duyduğum bir başka insan ortaya çıkmıştı. Bu da Piraye idi.
Piraye'nin kendisini çok az gördüm, birkaç kez Memet Fuat'ın evinde. Ama onu maddi bir kişilik olmaktan çok bir imge olarak, bir Piraye imgesi, bir kadın imgesi olarak çok sevdim. Hayatımda ve gençliğimde önemli bir yeri vardır onun.

Mektuplar tahta sandıkta saklı

Nâzım, Piraye'ye mektup yazmaya başladığında cezaevindeki ilk yıllarında cevizden büyükçe bir tahta sandık yapmış. Bu sandığın üzerine "P" ve "N" harflerini kazımış.
Ve bu sandığı Piraye'ye göndermiş. "Sana yazdığım mektupları bu sandıkta sakla"
demiş. Yüzlerce mektup bugün hâlâ Piraye'nin evinde o sandığın içinde duruyor halâ.

ATAOL BEHRAMOĞLU: Piraye Hanım benim için, sevilen bir erkeğe bağlılığın, onun da ötesinde, birlikte yaşanmış zamanlara, tutkulara, hayallere sadakatin eşsiz bir sembolüydü ve kalbimde hep öyle yaşayacak. Nâzım Hikmet onu hiçbir zaman unutamadı; bütün ömrünce, derin bir sızı, kayıp bir cennet, avuntusuz bir hasret olarak içinde taşıdı. çünkü Piraye Hanım'ın buna layık olduğunu herkesten iyi bilen Nazım'ın kendisi idi. Şairler, Piraye Hanım'la bugün artık ancak masallarda rastlanabilecek bir aşk, hüzün, bağlılık, inat, umut, sabır, güzellik, soyluluk ve iyimserlik imgesi kaybettiler. Yozlaşmış dünyamızın bütün bunları anlaması olanaksızdır.

ARİF DAMAR:
Güzel masallardır Tahir ile Zühre
Güzel masal olurdu Nazım ile Piraye
Masal masaldır dedi gönül elvermese de
Nazım değil Piraye.
(Tülin'e)
Eh bir gün böyle olacakmış demek
Evimizde bir Piraye'sin Evet
Sen kapıdan
Arkandan paldır küldür memleket.

Atilla Birkiye -- Cumhuriyet -