İBRAHİM KAYPAKKAYA VE TÜM İŞKENCE DİRENİŞÇİLERİ ANISINA

FAŞİZMİN İŞKENCEHANELERİNDE DEVRİMCİ DİRENİŞ Faşist diktatörlük ve onun kolluk güçlerine karşı fiziki ve fiili olarak en zayıf yeridir işkencehaneler, komünist devrimciler ve devrimci demokratlar açısından. Zira, insanlıktan nasibini almamış-hayvanlara hakaret olmasın ama- hayvan yavrularının, kendilerini devrimcilere karşı en güçlü hissetikleri yerdir işkencehaneler. Zira, elini kolunu bağladıkları, fiilen özgürlüğünü elinden aldıkları devrimcinin kendisine teslim olması işten bile değildir; onlar açısından. Elbette ki, faşist rejimin kolluk güçlerinin, siyasi polisinin özgürlük derken aklına gelen ilk şey fiilen elin-kolun bağlı olmasıdır; devrimcinin elinde olmasıdır.

Mayıs 17, 2009 - 18:59
 1.1k
Oysa ki, özgürlük beyinlerde-yüreklerdedir. Kendini aşmış, düzen gerçeğini iyice kavramış, kendini yetiştirmiş, komünist devrimci felsefe-yaşam tarzını kendinde sindirmiş-cisimleştirmiş devrimci açısından özgürlük, bedenen tutsaklıkta değil; beynen-yürekle tutsak olunup olunmadığındadır. Bu bakımdan, faşist rejimin uşakları devrimci direniş destanlarını anlamamıştır; anlayamazlar da. Zira; inancın, kendisinden başka ve özgürleşmenin kaynağını devrim-sosyalizm-komünizm mücadelesinde bulmuş, iradenin çelikten gücünü eritemeyen bir duruşun kaynağını paralı uşakların anlaması elbette olanaksızdır.

Faşizmin, fiziki-psikolojik şiddetinin tek amacı vardır öz olarak: Devrimciyi teslim almak ve onun üzerinden de yaşamını-kişiliğini-değerlerini ve nihayetinde yoldaşlarını –ideallerinin ana mücadele organı olan örgütü yakalamak. Ama hesaba katması gereken ve asla düşünemeyeceği, aklından geçmeyen bir şey vardır ki; o da inançla-ortak amaç ve idealler uğruna bir araya gelmiş insanların birlikteliğinin en üst ifadesi olan devrimci örgüt-devrimci örgütün en aşağıdaki sempatizanından en yukarıdaki yönetici organına kadar biraradalığında zerre kadar çıkar olmadığı-olamayacağıdır. Onları bir araya getiren unsur, ortak amaç-idealler-devrim-sosyalizm kavgasıdır. Ve de bu özgür seçim ve tercihlerin ürünüdür. Zoraki bir birliktelik değildir. Maaşlı düzen uşakları elbette bu tarz bir yaşam biçimini anlayamaz, bilemez, çözemez.

Faşizmin işkencehanelerinde yüzlerce, binlerce direniş destanı yaratılmıştır devrimciler tarafından. Hikmet Kıvılcımlılardan İbrahim Kaypakkayalara kadar; Adil Canlardan isimsiz devrimci direnişlerin sembolleri olmuştur bu coğrafyada. İşkence de direnişin büyük örnekleri olmuştur bu coğrafyada. İnançla mevcut çürümüş düzenin gelecekle kavgasında çoğunlukla devrimciler galip gelmiştir. Elbette yenilgiler de olmuştur. Elbette düzene teslim olmuşlarda çıkmıştır. Ama başat, egemen olan direnişlerdir. Teslimiyete karşı direnmek, geleceği savunmak başat eğilim olmuştur.

Faşizmin işkencehaneleri, inancın, iradenin, geleceğe-örgüte-sosyalizm-devrim-yoldaşlara güvenin sınanma alanları olmuştur hep. Zaaflarına, eksik-hatalarına yenilenler olduğu gibi, komünizmin kızıl bayrağını ölümü pahasına kapitalizmin faşist düzeninin en güçlü olduğu yerde –işkencede burçlarına diktiği örnekler kesinlikle daha çoktur. Faşizmi, en güçlü olduğu yerde teslim almak; komünist bir devrimci açısından inancın-iradenin sınandığı bir kale olmaktan ibarettir. İnancı-iradesi-gücü-kimliği-değerleri-ahlakı ile geleceği temsil etmek demektir direniş.

Her iki sınıfın temsilcilerinin çıplak-açık-aleni savaş alanı olan, işkencehane de tavır ve tutum sorunu, devrimci açısından yaşamsaldır. Hele ki, düşmanın en güçlü olduğu kendi ininde yenmek; bir devrimci açısından, gelecek mücadelenin başarısı açısından kesinlikle yaşamsal önemdedir.

İşkencede, faşist kolluk güçleri, devrimciyi ihanete zorlarken, devrimcinin inanç-değer-ahlak ve geleceğini sahiplenmesi onun inançlarının sınandığı yerdir. Gerçekte ne kadar devrimci olabildiğinin göstergesidir. Devrimcilik, bir yaşam biçimi ve tarzı ise, devrimci tarafından sindirilmiş ve tüm organlarına kadar nakşedilmişse faşizmi kendi ininde yenecektir devrimci. Aksi takdirde, faşizmin koltuk değneklerinden olacaktır. Nerde sonlanacağı belli olmayan ihanetin karanlık, derin dehlizlerinde yol alamaya devam edecektir. İhanet ile direniş arasında ince sınır çizgiyi çizen, ihanet ve direnişi iyi kavramış devrimci açısından bu sırat köprüsünü devrimci yaşam köprüsü haline getirmek bir görev, sorumluluk, yaşam belirtisidir. Tam tersi ise, düzenin bataklığında sürüngen bir hayvan haline gelmektir.

İşkencede direniş açısından elbette, tutsak olunan koşulların, yerin, zamanın büyük önemi vardır. Tutsak olunan koşulların, yerin alınacak tavır, çizilecek direniş mevzisi açısından önemi tartışılamaz. Ama ve fakat ne olursa olsun devrimci, işkencehanede kendi belirlediği mevzilerde savaşmalıdır. İfade verecekse de kendi istediği ifadeyi okuyarak; vermeyecekse de asla ifade vermeyecektir. İfade verme ya da vermemeyi belirleyen, tutsaklık edilen yer, mekan, koşullar, zaman vs belirleyecektir. Ama, tutsaklık bakımından her şey aleyhine ise devrimcinin asla ifade vermemelidir. Ve hemencecik faşist devletin faşist terör, baskı, işkencesini protesto edip açlık grevi silahını kullanmalıdır.

Ne yazık ki, işkencehanelerde ve hapishanelerde, siyasal tutsağın tek bir silahı vardır savaş meydanına sürmek için. O da bedeni. Zaten tutsak edilmiş bedeni. Asla teslim alınamayacak iradesi-kişiliği-değerleri-ahlakı farklı kulvarlardadır. Bedenini ölüme yatırarak ve dışarıdaki sınıf mücadelesini –tepkileri bekleyerek, direnmek-direnişe devam etmek çoğunda tek çıkar yoldur. İnsani –komünist devrimci anlamıyla benimsemesek te; bazen bu yolu tercih olarak kullanmak zorunda kalabiliriz devrimciler olarak. Ki zaman zaman hapishanelerde uzun süreli açlık grevleri-ölüm oruçlarının nedeni de budur zaten. Bedeninden başka direnç noktaları olmayanların, ister istemez onu ortaya sürmeleri, açık meydan savaşına koymaları kaçınılmaz olmaktadır. İşkencehanelerde de durum aynen böyledir.

Komünist devrimciler açısından, işkencede direniş faşizme-kapitalizme karşı mücadele açısından yaşamsaldır, kilit noktadadır. Devrimci mücadele açısından içerde dışarıda fark etmez, her yerdedir. Mücadele alanlarında devrimcinin tavrı nasılsa, işkence karşısındaki tavrına da yön veren, yol gösteren de aynı şeydir. Her mücadele alanı, devrimcinin-komünistin egemenlere karşı baş eğmezliğinin, mücadele azmi ve kararlılığının, direncinin, yoldan dönmezliğinin, faşizmi yenilgiye mahkum etmenin alanlarıdırlar.

Devrim, başarıya ulaşıp sosyalizm ve komünizm gerçek haline gelmedikçe, işkenceler ve onun karşısında direnişler yaşanacaktır. Yaşamın gerçeği budur. Devrimcinin görevi, faşizmi her alanda yenilgiye uğratmaktır. Hele ki, bu faşizmin en güçlü olduğu inler olan işkencehaneler ise; bu çok daha önemlidir. Her devrimci, kendini böylesine bir özel-önemli sınava her an çıkacakmış gibi hazırlanmak ve tavır-tutum noktasında net olmak zorundadır.

Şubat 2009
Mahmut Halil Can ( Sendiren)
http://ateshirsizi. net