BİR OPERASYON VE GERÇEKLER
1 Nisan günü Avrupa'da ve Türkiye'de "DHKP-C Operasyonu" adı altında basılan Temel Haklar ve Özgürlükler Derneği, TAYAD, Halkın Hukuk Bürosu, Ekmek ve Adalet Dergisi, İstanbul Gençlik Derneği, Gençlik Gelecektir Dergisi, İdil Kültür Merkezi ve Anadolunun Sesi Radyosu ortak olarak yaptıkları açıklamada "Bir Operasyon ve Gerçekler"i ortaya koydu:
1-) 1 Nisan 2004 günü İstanbul başta olmak üzere Anadolu'nun bir çok kentinde ve Avrupa'da dört ülkede 'DHKP-C operasyonu' adı altında bir çok yasal kurum ve dernek basıldı, talan edildi. Bu devletlerin yasalarına göre kurulmuş ve çalışan kurumlar bir anda, "yasadışı ve terörist hücre evleri" olarak ilan edildiler. Bu kurumlarda çalışanlar da, polis açıklamalarında açıkça ve resmen hiçbir kanıt, sorgu, yargı olmadan "terörist" ilan edildiler.
Polis hem pervasız hem de aleniydi. Aylardır gözaltına alınan herkese, tek tek bütün kurumların isimlerini sayıyor ve "bunları çalıştırmayacağız" diyordu. Derdi yasal kurumlardı. Önce bazı zavallı kişilerden tehdit ve şantajla ifadeler aldılar. Olmadı. "Büyük operasyon" tezgahına başvurdular.
Operasyon tezgahı esas olarak Tayyip Erdoğan ile İtalya Başbakanı Berlusconi'nin tüccar anlayışı çerçevesinde şekillenmiştir. Berlusconi Türkiye'deki ekonomik ve siyasi çıkarlarını düşünerek Türkiye polisinin bu provokasyonuna bilerek ortak olmuştur. Amaç, terör demagojisi söylemiyle Türkiye'de hak ve özgürlükler mücadelesi veren kurumları "terörist hücre evi", çalışanlarını da "terörist" ilan etmekti, böyle yaptılar. Türk polisi Avrupa'yı da yanına almanın verdiği güvenle her türlü hukuku bir yana iterek basılan bütün dernek ve kurumları "terörist" ilan etti ve "hücre evi" olarak gösterdi.
Yasal kurumları bastılar, ama "hücre evi bastık" diyerek halkı aldattılar. "Avrupa ile birlikte DHKP-C operasyonu yaptık" diye aldattılar. Yalan söylediler.
DHKP-C ile ilgili tek bir gizli ev, tek bir işyeri basılmamış, tek bir insan yakalanmamıştır.
Bu konudaki bütün söylemler tamamen yalan ve kasıtlıdır. Basılan bütün yerler; adresleri kuruluş bildirgesinde polise teslim edilen, yasalara göre kurulan, kongrelerini yapan, devletçe denetlenen kurumlardır. Bu kurumların tüm üyeleri ikametgahları, nüfus cüzdanı suretleri hepsi polisin elindedir. Ama polis, çok yakından bildiği bu kurumları bir anda "terörist, hücre evi" ilan etti. Böylece terör demagojisi Türkiye'den Avrupa'ya yayılacak, terör söylemi egemen olacak ve herkes susacaktı.
Beyinler uyuşturuldu. "Terör operasyonu" yapılıyordu. "Büyük bir terör operasyonuydu" bu. "Avrupa'nın dört ülkesinde ve Türkiye'de ortaklaşa sürüyordu"! "Uluslararası bir terör operasyonuydu"! Beyinler uyuşturulmuştu. Korku, yılgınlık, bananecilik bir çok kurumun ve insanın bütün hücrelerine sinmişti. Hukukçular, demokrasiden yana olanlar, ülkenin nasıl yönetildiği ile ilgili olanlar sustular. "Terör operasyonu yapılıyordu."
2-) İstanbul Emniyet Müdürlüğü bu operasyonla ilgili 4 Nisan 2004 tarihli bir fezleke hazırlamış. Bu operasyonun nasıl bir anlayışla hazırlandığını gösteren ve iktidarın hak ve özgürlükler mücadelesi konusunda gerçek yüzünü bütün çıplaklığı ile sergileyen ilginç bir belgedir bu fezleke.
Fezlekenin mantığı şöyledir:
a) "Bunlar devrimcidir, devleti yıkmak istiyorlar, sosyalizmi kurmak istiyorlar, o halde mutlaka engellenmelidirler."
b) "Devrimciler 12 Eylül Cuntası'ndan sonra 1987 ve 1990'larda hapishanelerden çıktılar. Derneklerde, dergilerde çalıştılar, kadrolaştılar, örgütlendiler ve eylem yaptılar. O halde hapishanelerden tahliye olanlara hak ve özgürlüklerle ilgili yasal da olsa hiçbir çalışma hakkı verilmemeli ve ne pahasına olursa olsun bir yolunu bulup onları yeniden hapishaneye atmalıyız."
c) "Hak ve özgürlükler mücadelesi veren bütün dernekler, kültür merkezleri, sosyalist dergiler hepsi yeniden örgütlenmek ve kadrolaşmak içindir. Zaten 1990'da böyle yapmışlardı. Gençlik Dernekleri şu kadar ilde örgütlendi, Temel Haklar şu kadar ilde örgütlendi" diyerek sanki bu dernekler yasal kurulmamış, gizli kurulmuş gibi ele alınıp hedef tahtasına konmaktadır. Ve bu mantık hak ve özgürlükler mücadelesini sakıncalı, mutlaka yok edilmesi gereken bir olgu olarak değerlendirmektedir. Bu mantığa göre; hak ve özgürlük mücadelesi veren bütün kurumlar terörist olarak görülmekte ve bunun soncunda sözü edilen operasyon yapılmakta, insanlar tamamen keyfi bir şekilde tutuklanmaktadır.
İşte fezlekenin anlayışı budur.
Bu anlayışa göre Türkiye'de hiçbir ilerici, demokrat, muhalif bir kurum yaşamamalıdır. Hepsi "terörist yeri" ve çalışanlar "teröristtir". Bu mantıkta hiçbir yasa ve hukuk yoktur. Sadece polisin paranoyak düşünceleri ve uygulamaları vardır. Her şeye egemen olan onlardır. Savcı adeta polisin yardımcısıdır. Polis yalana dayalı fezleke hazırlıyor, belgeleri tahrif ediyor, kurgu yapıyor ve savcılar bunları iddianame haline getirip suçluyorlar.
Öyle ki, dernek baskınları için İstanbul DGM yedek hakimliği izin vermiyor, "kurumlar böyle basılamaz" diyor. Polis, samimiyetleri çok fazla olduğu anlaşılan DGM başsavcısını devreye sokuyor. Mutlaka alacak o göstermelik izni. Başsavcı mahkemeden ısrar ederek, arama kararlarını çıkartıyor.
Keyfi ve hukuksuz tutuklamalar halen devam ediyor.
3-) Önce kurumlar basılıyor, üye, çalışan, misafir herkes gözaltına alınıyor. "Terörist örgütün üyesisiniz" deniliyor, ardısıra sözde kanıtlar çıkartılıyor.
"Falanca kurumda yakalanan dokümanda adı geçiyor." deniliyor. Peki adı geçmiş de ne olmuş, belli değil. Bu belgeler nasıl yakalanmış, kimlerin tanıklığında korumaya alınmış, belli değil. Sadece polis biliyor. Böylece istediği insana istediği suçu yükleyebiliyor. "Senin falanca yerde adın geçiyor" veya "falanca dedi ki..." şeklindeki düzmece ve zorla imzalattırılmış ifadeler "kanıt" sayılıp o kişinin tutuklanması için yeterli oluyor. "Yakalandı" denilen bütün belgeler düzmecedir. Polisin provokasyonu çerçevesinde uydurduğu, tahrif ettiği belgelerdir. Hiçbir hukuki değeri yoktur.
Nasıl yönetildiğimizi öğrenmek için fezlekeye bakın. Türkiye'de nasıl bir hukuk sistemi var daha yakından bilmek için bakın.
Tek tek kişilerle ilgili suçlar sıralıyor polis. Ama, TEK BİR KURUMLA, TEK BİR KİŞİYLE İLGİLİ YASADIŞI, GİZLİ BİR EYLEM SÖYLEYEMİYOR. Hiçbir şey söyleyemiyor. "Şu tarihte, şu derneğin eylemine katılmış..." "Şu tarihte gözaltına alınmış..." "Şu yürüyüşe katılmış..." şeklinde, her derneğin ve yasal kurumun yaptığı ve sahip çıktığı herkes tarafından bilinen eylemleri sıralamaktan başka hiçbir şey yazamamaktadır. Yani bu kurumlar ve bu kurumların eylemleri 1 Nisan'a kadar yasaldı, ama her ne olduysa 1 Nisan'da "terörist" oldular ve yaptıkları bütün eylemler de "terörist eylem" oldu.
Sergilenen tablo tam bir kara mizahtır.
4-) Bizim polisimiz çok uyanıktır! Sadece yasal eylemlerle kurumların ve kişilerin terörist ilan edilemeyeceğini bildiğinden, bu kurumların herkes tarafından bilinen, tanınan insanlarına birer tane "istihbarat görevi" de vermiştir. Sözde örgüt bunlara istihbarat görevi vermiş. Tamamen uydurma ve provokasyondur. Tek bir kanıt, tek bir belge gösterilemez. Yasal kurumlarla ilgisi olmayan ve daha önce yakalanan bir takım insanların üzerinde çıkan istihbarat bilgileri, bu kurumların çalışanları aracılığıyla gitmiş gibi gösterilerek, bu kurumlar ve kişiler suçlu gösterilmek istenmektedir. Her kelimesi yalan ve komplodur.
Bu komployu ve yalanı anlamak çok basittir. Son bir yılın yakalanma ve operasyon haberlerini izleyen herkes basit bir araştırma ile polisin sözünü ettiği bu istihbaratların hangi operasyonlarda yakalandığını görebilir.
5-) Polis tekniği kullandığımızı, bazı yerlere, örneğin Ekmek Ve Adalet Dergisi'ne birkaç kapıdan geçilerek girildiğini söylüyor.
Herşeyden önce teknik kullanmanın, kurumların güvenliğini sağlamanın suç olduğunu söyleyen bir yasa maddesi yoktur. Polis bunu, kendi suçunu gizlemek için ve elinde suçlayacak hiçbir kanıt, belge bulunmadığından, yasal kurumları "hücre evi" gibi göstermek için söylemektedir.
Polis yıllardır bütün devrimci, ilerici kurumların yasadışı bir şekilde telefonlarını dinler, izler, provokasyon yapar, yazışmalarını ve yayınlarını tahrif eder, komplolar kurar. Tabi ki, bizler bu yasadışılıklara karşı teknik önlemlerimizi alacağız. Elbette yasadışı ve keyfi baskınlara karşı güvenliğimizi sağlayacağız.
6-) İktidarın amacı açıktır: İktidarın karşısında hak ve özgürlükler mücadelesi veren hiçbir güç olmamalıdır.
Avrupa'nın amacı açıktır: Türkiye'yi Avrupa'nın sömürgesi yapmasına engel olacak hiçbir devrimci güç siyasi arenada olmamalıdır.
AKP iktidarı ve Avrupa "terörist" diyerek hak ve özgürlükler mücadelesini, dahası hukuk ve demokrasi ile ilgili ne varsa yok etmek istiyorlar. Dikkate edin, polis 1 Nisan operasyonu için, "BU BİR MİLATTIR" diyor. Yani bir günde devrimci ve muhalif olan herkes, her kurum "falanca örgütle ilişki halindedir" deyip basılabilir. Örgütlerden örgüt beğenin, herkes terörist olabilir. Milat olmasının mantığı budur. "Terörist örgüt operasyonu" yaygarası bunun içindir.
Beyinler uyuşukluktan kurtulmazsa, korku duvarı yıkılmazsa polis bu provokasyonları herkese, her zaman yapmaya devam edecektir. Bu mücadele hak ve özgürlükler mücadelesidir. Biz çok provokasyon, çok komplo gördük. Bunlar bizi yolumuzdan döndüremez.
Terör demagojisine karşı çıkmazsak, herkes terörist denilerek tercit edilmeye çalışılacaktır. Bütün ülke F tipi yapılacaktır.
Karşı çıkacağız. Bu oyunu bozacağız. Bu savaşı da kazanacağız.
* TEMEL HAKLAR (Temel Haklar Ve Özgürlükler Derneği)
* TAYAD (Marmara Tutuklu Aileleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği)
* HALKIN HUKUK BÜROSU
* EKMEK VE ADALET DERGİSİ
* İSTANBUL GENÇLİK DERNEĞİ
* GENÇLİK GELECEKTİR DERGİSİ
* İDİL KÜLTÜR MERKEZİ
* ANADOLU'NUN SESİ RADYOSU
2004.04.21