BİR ÇİFT KANAT

Çocuklar, parktaki çimenlerin üzerine oturmuş, hep bir ağızdan bağrışıyorlardı: Bir kuzu varmış, ona kadar sayarmış; bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi, sekiz, dokuz, on...

Mayıs 13, 2006 - 21:58
 1.7k
Oysa ben, salıncaktan düşen çocuklar gibi kan revanım. Yaşama dair o güzel değerlerin yitişine tanık olmak, her geçen gün biraz daha yakılan ve yağmalanan yüreğimi acıtıyor anne. Sarp kayalıkların çorak topraklarında yaşama direnen gelincik rengindeyim. O çok sevdiğim tümceler, ak kağıdım ve avcumda sıkı sıkıya kavradığım kalemimle düş dünyamı renklendirdiğim gecelere ve tadını damaklarımdan eksik etmediğim şarabın kekremsi tadına sığınıyorum.

Sisli bir yağmur var dışarıda. Yüreğimin orta yerine hafif bir serinlik vuruyor. Bir çığlık gibi yankıyorum uçurum kenarlarında ve darmadağın yüreğimin üzerinden kırlangıç sürüleri geçiyor. Tophane parkından şehrin ışık dolu yakasına baktığımda, göğün bütün yıldızları yere dökülmüşlerdi sanki. Sessiz ve durgun bir geceydi. Karanlık, uzun bir kaldırımda yürürken koluma girmişti. Elini tuttum, sıcaktı. Sonra, Çelebi'deki konuşmalarımız geldi aklıma. Öylesine sevecen bakıyordu ki, öğle vakti çaylarımızı yudumlarken kafamı karıştıran sözleri söylememiş gibiydi.

Bir yanımızda gençler vardı. Parkın en karanlık köşesine çekilmiş yasak kaçkını gençler. Beyinleri ayıplarla, günahlarla, yasaklarla doldurulmuş o güzel çocuklar… Adını aşk koydukları tatlı bir beraberliği yaşıyor gibiydiler ya da yaşadıklarını sanıyorlardı.
Üç harften oluşan o büyülü sözcüğün uzaktan göründüğü gibi hep böyle güzel kalmasını ve kimselerin canını yakmamasını dilerdim.
Aşk, beyaz bir gül olmalıydı. Karşıdan bakıldığında olabildiğince saf, temiz ve zarif. Ne yazık ki elimizi uzattığımızda hazırdır dikenini batırmaya. Bizler bir tuhafız işte. Ellerimiz kan içinde kalsa da dokunmak isteriz ulaşılmazlık kokan bu çiçeğe. Yanar, yanar tutuşuruz bir gün ateşin suyla birleşeceğini hiç düşünmeden.

İsyanlarla doluyor yüreğim anne! Bir an olsun durulmuyor sel taşkını duygularım. Yaban kısrakları gibi bir şahlanıp bir duruluyorum. Beni çiçekler, böcekler ve peri masallarıyla büyütmen iyi mi yoksa kötü mü oldu bilmiyorum. Böylece içinde yaşadığım dünyayı kötülüklerden uzak ve yanlışsız bir yer olarak algılamama neden oldu. Oysa gerçekler böyle değildi. Neler olup bittiğini öğrenmek için dışarıya başımı uzattığımda sille tokat, kan revan içinde kaldım her defasında. Bana öylesine büyük bir sevgi verdin ki bu sevgiyi taşıyamayacak hale geldiğimde insanları ayırmaksızın içimde çoğalan sevgiyi herkesle paylaşmak istedim.

Yıllar önce, Topkapı Sarayını dolaşırken, omzuma konan o sakat kelebeği hatırlıyor musun anne? Henüz dört yaşındaydım... Kelebeğin bir kanadı kırıktı. Onu incitmeden elime alıp; "Anne, ne kadar hüzünlü bakıyor değil mi, onu ne çok sevdiğimi söylersem üzüntüsü geçer mi?" diye sormuştum sana. Bana, kelebekler üzülmez demiştin de, o varlığın sevgimi hissetmesini o kadar çok istemiştim ki bir türlü anlayamamıştım kelebeklerin neden üzülemeyeceklerini. Uçamadığı için gün boyu omzumda kalmıştı.

Birlikte eve gelmiştik. Şeker kutusunun içine bir miktar pamuk koyup ona sıcak bir yuva yapmaya çalışmıştım. Ara sıra soruyordum "Kelebek, kanadın acıyor mu?" diye. Ama onu çok seversem, kanadının acımayacağına ve iyileşeceğine inanıyordum. Çünkü ben, geçirdiğim her hastalık sonrası anne sevgisinden iyileştiğimi sanırdım. Bir sabah kalktığımda baş ucumda duran pamuklu şeker kutusunun içindeki kelebeğimin ölümüne tanık olmuştum. Onu boş bir kibrit kutusuna koyup bahçe duvarının dibindeki ortancaların altına gömdükten sonra saatlerce ağlamıştım ardından. Sonra yine çoğalan sevgimi paylaşmaya devam ettim herkesle. İnsanlar, benim için birer kelebekti sanki... Onların gerçek yüzlerini göremedim, gerçek kimliklerini bulup çıkarmaya çalışmadım. Nedendir bilmem, yaşadığım sürece çırpınıp durdum herkesi idare edebilmek için. "Yok canım, sen yanlış anlamışındır. Aslında o öyle söylemek istememiştir..." Sen öyle şeyler yapar mısın hiç, mümkün değil." O öyle biri olamaz, nereden çıkartıyorsun bunları..." Aslında yaptığım, iyi görmek istediğim herkesin sırtına bir çift kanat takmaktan başka bir şey değildi.

Şimdi, hayatta seçtiklerimin bedelini ödemekten ve duygularımı deliler gibi tümcelere dökmekten başka hiç bir şey yapmıyorum. Her yerim kanıyor anne. Düşlerim, gülüşlerim, her şeyim. Güncemin bir ucundan tuttum da, yarısı elimde kaldı. Kandan sırılsıklam olmuş. Bilgisayarımın klavyesinde kanlı parmak izleri var. Anne! Çiçekler, böcekler, peri masalları yok artık. Tutsan da ellerimden, nereye götüreceksin beni?

Alev Kutluözen

(Beşparmak Kültür ve sanat Dergisi 123)