AZINLIKLAR MESELESİ...
Aşağıdaki yazıyı Ahmet Bey'in izniyle sizlerle paylaşmak istedim. Bildiğiniz gibi azınlıklar meselesi son dönemde kamuoyunda bayağı tartışıldı. Aşağıdaki yazıda da azınlıkların Amerika'daki durumu irdeleniyor. Özgürlük getirdiğini söyleyerek dünyayı kana bulayan Amerika'nın ne kadar özgürlükten yana olduğunun kısa bir örneği. (İda)
Kürtler, Ermeniler veya Rumlar üzerine bir yazı değil bu. Ne de olsa dışardan gazel okuduğumuz, ABD'den yazdığımız için, buradaki siyahi ırkın hal ve ahvali üzerine yazmamız daha doğru. Siyasi adamgibilik (political correctness) 'zenciler,' 'siyahi ırk' gibi kategorilerin kullanımını mazur görmüyor bu ülkede; Amerikalı-Afrikalılar denmesi gerekiyor. Bu yazı bağlamında bagışlanacağımızı umarak konuya girelim.
Martin Luther King öldürüleli 35 yılı aştı; Şubat ayı da, ABD'de 'zenci tarihi ayı.' Bir de giderek canlanan başkanlık çekişmesi yaşanıyor. Dolayısıyla, geçmiş 30-35 yılın dökümünü yapmak, bir envanter çıkarmak anlamlı. Böylesi bir döküm, epeydir faaliyette olan 'Adil Bir Ekonomi İçin Birleşiklik' (United for a Fair Economy) adlı kuruluşun geçenlerde yayınladığı yeni bir kitapçıkla yapıldı. Aşağıda aktaracağım verilerin çoğu o yayından.
Irkçılık Nereye Yansıyor?
Neredeyse hayatın her alanına. Nereye baksanız ırksal eşitsizlik sırıtıyor. Vahim olan, vaziyetin giderek düzeldiği izleniminin yaygınlığı. O kadar ki, bazen insanın gidip, 'kardeşim, bu rezalet ne, ezildiğinin farkında değil misin? Niye ayaklanmıyorsun?' diyesi geliyor. İdeolojik ve kültürel ortam, inanılmaz bir kavrayış fakirliği ve atalet yaratmış durumda. Buna bir de tarihi perspektif eksikliğini eklerseniz, düzeni kabullenme eğiliminin yaygınlığını kestirebilirsiniz.
Bazı 'gelişmelere' işaret edelim: zenci-beyaz gelir dağılımı kısmi gelişmenin gözlemlendiği tek alan. Dr. King'in öldürüldüğü yıl 1968; o sıralar ortalama zenci geliri, beyaz gelirinin %55'i iken, 2001'de ancak %57'sine yükselebilmiş. Bu gidişle zenciler beyazları ancak 2582'ide yakalayabilecekler, yani tam 581 yıl sonra! Bu durum hangi diplomayı edinirsen edin değişmiyor, hatta üniversiteli olmak mutlak anlamda eşitsizliği arttırıyor. Şöyle ki, lise diplomanız var, hayat boyu (25-64) çalışıyorsunuz, sonra bir ara kafanızı kaldırıp baktığınızda, yanınızdaki beyaz zatın sizden 300,000 dolar daha fazla kazanmış olduğunu farkediyorsunuz. Üniversite diplomanızla çalışmış iseniz aradaki fark kapanacağına artıyor; bu kez fark 500,000 dolar.
Bildiğimiz gibi, gelir dağılımı eşitsizliğin sadece bir boyutu. Diğer boyut, servet eşitsizliği ve bir bakıma daha önemli. Çünkü, servet nesilden nesile aktarılmakla kalmıyor, hayat boyu sağlanan geliri de belirliyor. Dolayısıyla tespit edilmesi gereken servet eşitsizliğinin kaynağı. O da, sınıf atlama masalını bir kenara koyacak olursak, gelinen toplumsal sınıf. Servet eşitsizliğinde durum gelir dağılımındaki tablodan da beter: 1989'da ortalama beyaz hane serveti zencilerinkinin 5,5 katı iken, 2001'de 6 katına yükselmiş. Bu 12 yıllık dönemin, o ikide bir başımıza kakılan, 'inanılmaz' Clinton büyüme dönemini içerdiğini de hatırlatmaya bilmem gerek var mı?
Diğer boyutlardan da örnek verecek olursak: 2003 yılında zenci işsizlik oranı %10.8, beyazlarınki ise %5.2 --1972'deki farktan fazla! Dünyanın en ücra köşesine medeniyet ve demokrasi götürme misyonunu kendine atfeden bu ülkede, ABD'nde bebeklerin durumu da pek iç açıcı değil. Tabii, tahmin edilebileceği gibi zenci doğmuş olmak yaşama şansını bir hayli azaltıyor. 2001'de her 1000 beyaz bebekten 5.7'si ölürken, aynı oran zenci bebekler için 1000 bebekte 14 --bu oransal fark da 1970'den bu yana azalacağına artmış. Dünyadaki en fazla mahkum nüfusu da (2 milyonun üstünde) yine bu 'medeni' ülkede ve de hapishaneler özelleştirme yarışının başını çekiyor. Tabii bu alanda da zenci olmak, bir bakıma içeriyi ziyaret etmeyi garantiliyor: bugünkü hızla gidilirse, yeni doğan her 3 zenciden 1'inin bir ara hapishaneyi boylaması adeta tatsız bir hoşgeldin mesajı gibi bu bebelere.
Ne olacak bu gidişat?
İlkin, ortalıkta kol gezen ve Amerikan üniversitelerinde, iktisat bölümlerinde pek muteber olan ırksal eşitsizliği açıklama iddiasındaki saçma sapanlıkların ifşa edilmesine girişmek gerekiyor. Toplumda hayli yaygın, yanılgı, atalet ve sinmişliği besleyen iddialar, büyük ölçüde kaynaklarını ve meşruiyetini üniversitelerden alıyor. Piyasa fetişizminin azdığı, dokunulmazlık kazandığı günümüzde, ırklar arası eşitsizliğin sebeblerini de kapitalizmin dışında aramak doğal, adeta moda. IQ test sonuçlarındaki farklılıklardan tutun da, zencilerin kültürel ve çevresel 'azgelişmişliklerine' kadar her şey bu eşitsizliğin potansiyel kaynağı!
Kanımızca, kapitalizmin gidişatınının, ırklar arası eşitsizliği ne şekillerde beslediğini sorgulayan, bu noktadan hareket eden yaklaşımlar, konvansiyonel teorilere en ciddi alternatifi oluşturuyor. Ve bu tür çalışmaların örnekleri az da olsa mevcut. Örneğin kimileri, bir yandan 1970'den bu yana artan kurumsal ırkçılığı dikkate alırken, öte yandan emek piyasalarındaki zenci-beyaz rekabetini, güçsüzleşen sendikaların yanısıra, kapitalizmin uzun dönem daralmalarına da ilişkilendiriyor. Dolayısıyla, ırksal eşitsizliğin kaynaklarını hem kapitalizmin gidişatında, hem de kurumsal ve ideolojik değişimlerde görmesi bakımından bu yaklaşımlarla yapısal belirleyenler öne çıkıyor. Eşitsizliği kavrayışımız zenginleşmiş oluyor. Bu şekilde, zenci işçilerin de, genel işçi sınıfı sömürüsünün parçası olduğu daha bir netleşiyor. Siyasi çıkarsamaları bakımından da bu tür çalışmalar, ırksal eşitliğin kısmi ve reformist çözümlerin dışında, kapitalizmi aşan, daha kökten dönüşümlerle sağlanabileceğine işaret ediyor haliyle.
E. Ahmet Tonak
Simon's Rock College of Bard
eatonak@simons-rock.edu