AHLAKSIZLIĞIN DİBİ DİNCİ GERİCİLİK...
AHLAKSIZLIĞIN DİBİ DİNCİ GERİCİLİK, ”AHLAK ABİDESİ” KAPİTALİZM VE SOSYALİZM Her geçtiğimiz gün üçüncü sayfa haberlerinde ahlakın dibine ulaşıldığının, dinci gerici bir hükümet ve “ahlak abidesi” geçinen kapitalizme ilişkin olan oldukça fazla haberler çıkmaktadır. Dibe vuran insanlık, insani olana düşmanlığa eşdeğer haberlerle at başı giden haberlere karşılık, diğer sayfalarında dinci gericilik ve “ulema” ile birlikte emperyalist kapitalizmin tüm çirkefleri bir bir ortaya çarşaf gibi serilmektedir. Yozlaşma ve yabancılaşmayı salt ekonomik- siyasal boyutu ile alıp, onu kültürel-insani boyutundan uzaklaştıranlara inat; bu sayfalar ve haberler; Marksizmin kapitalizmin en önemli sorunlarından ve sonuçlarından olan yabancılaşma, insanilikten uzaklaşmayı en net biçimde ortaya koymaktadır.
Yukarıdaki bir avuç zengin burjuva sınıfın ve onların oyuncakları olan model, aktris, aktör, manken ve bilimum çirkin ilişki sistemine ilişkin ne varsa, gazetelerin ikinci sayfalarında ya da magazin eklerinde; veya yaşamın gerçeğinin içinde “kimin elinin kimin cebinde olduğu” belli olmayan- ya da belli kesimlerde belli olan- en aşağılık ilişki, çok eşliliğin ötesinde her tür iğrençliği kendi içinde besleyen yapısıyla orta yerde iken; bu kültürsüz üst yapı ve ilişkileri bir yandan da aşağıdakilere, emekçilere, proleterlere dayatmaktadır.
Geçtiğimiz günlerde bir gazete haberine göre bir koca karısını arabası içinde arka koltukta erkeklere para karşılığı pazarlayıp, ilişkilerini de burada yapmalarını sağlıyormuş. Bursa’da yaşanan bu olay, dinci gerici bir hükümet ve sözüm ona “ahlak abidesi” kapitalizmin iğrenç, pislik yüzünü bir kez daha ortaya çıkarmıştır. Bu olayın elbette birkaç boyutu vardır. Bunlar bazında ele alınmadan sonuca, gerçek bir analize ulaşmak imkansızdır.
Birincisi düzen işçi sınıfı ve emekçileri yoksullaştırarak, işsizlik ve açlıkla, sadaka düzeni ile terbiye etmeye çalıştıkça; yaşamını idame ettirmekte zorlanan kesimler; kolay yoldan para kazanma ya da başka bir seçeneği kalmadığı için, böylesine iğrenç bir fuhuş bataklığına, namussuzluğa sürüklenmektedirler. Hatta öylesine bir çukur ki, arabanın arka koltuğunda karısını ya da fark etmez yarında kızını pazarlayacak kadar küçülen, alçalan ve de insani her şeyden uzak hayvani hırpaniliğin sonsuz kulvarında. Çukurun dibi yoktur derler ama gerçekte her şeyin bir başı ve sonu vardır bir diğeriyle yer değiştiren. Bu durum, kapitalizmin insanları, emekçileri düşürdüğü ekonomik-sosyal-kültürel çukuru, çıkmazı, açmazı ve kötü-aşağı durumu gösterdiği-işaret ettiği gibi; ahlaki-sosyal-kültürel olarak düşülen insanlık dışı durumunda bir tespitidir aynı zamanda.
İkincisi, dinci gerici safsataların ve de ahlaki-kültürel-sosyal yalanların aksine gerçek yaşamda bunların aksini bizatihi toplumsal sisteme entegre ettikleridir. Zira aşağılık Üzmez gibi ya da bundan öncekiler ya da açığa çıkmayanlar veya her gün yaşananların bu yalan-dolan-sadece insanları uyutma aracı olan dinin siyasal-sosyal-kültürel olarak ne kadar ciddi düzeyde kullanıldığıdır. Zira Hüseyin Üzmez adlı aşağılık adi bir dinci gerici bir pedofil olarak orta yerde durmaktadır ve bunlar sistemin mevcudunun kendisidirler. Bu anlamda dinci gericilik iddialarının aksine; dinle-ahlakla ilgileri olmayacağını ve din ya da ahlakın bizatihi sistem ve düzenin çıkarları doğrultusunda kullanılan birer araç olduklarını bu ve benzeri örneklerle ispat etmiştirler, ediyorlar.
Üçüncüsü, bu ve benzeri olayların en çok birkaç ilde gerçekleşmiş olmasıdır nüfusa oranlandığında. Örneğin içki tüketiminde en önde olan illerin ilk iki sırası Konya ve Bursa’dır. Yine fuhuş ve gayrı-yasal ilişkide de bu sıralama aynıdır. Konya ve Bursa. İlginç mi? Bizce değil. Ama açalım. Bu iki il güya Anadolu’nun en dinci, en mutaassıp iki ilidir. Bu çelişkinin kaynağı nedir ki? Bunun en önemli nedeni, dinci gericilik kisvesi altında gizlenmiş ve baskılanmış saldırgan cinsel dürtülerdir. Diğer yandan görüntünün altında gizlenmiş kimliklerin gerçeğinin kazındığında çıkanların kendisi olmaktan oldukça uzak bir yerde durmasıdır. Bir diğer tarafı da bu illerde yoğunlaşmış olan işçi ve emekçilerin; düzenin ve bu yörelerdeki baskının gereği olarak kendisi olmayıp; başkalaşmasıdır ve de sınıfsal karakterini yitirip en uç noktalara savrulmasıdır. Ayrıca, tarikat, cemaat, din vs deyip her şeyin daha kolay gizlenebilir bir çevresel olguyu da dikkate almak lazım. Yine diğer yandan, zoraki bir birliktelik olan dinin aslında ve özünde bu çevreler üzerinde çokta büyük bir etkisinin kalmadığı ve sanılanın aksine bu baskının giderek daha fazla çözünür olduğunun ve radikal değişimin önünün açılmasının an meselesi olduğunun da altının çizilmesi demek olmuştur.
Dördüncüsü, ahlakın en dibinde yüzüp, en aşağılık-iğrenç ilişki sistemlerinin, çok eşlilik ve aldatmak üstüne yürüyen sistemlerine rağmen; muhaliflerine çamur atmaktan geri kalmayan kapitalizmin artık çürümüşlüğünün, bitmişliğinin, tükenmişliğinin resmidir bu durum ve örnek. Kendisinin her gün battığı bataklığa, emekçileri de çekerek onlarında dejenere, yoz, yabancı insan olmasını sağlamaktadır böylece. Hem de egemen olan hükümetin dinci kisvesi altında. Hem de her gün kanallarında, medya organları ya da fiili olarak yaşamın kendisinde ahlakı-dini vaaz edenler döneminde. Bu egemenlerin düşmüş olduğu çukurunda resmidir bu anlamda. Ama aynı zamanda ezilenleri, yoksulları, işsizleri, emekçileri de çektikleri çukuru da aynı zamanda.
Beşincisi, tüm bu gelişmelere ve tükenmişlik, bitmişlik, çukura saplanmışlığa rağmen bir çıkış yolunun görünmemesi ya da gösterilememesidir. Burada da komünist devrimci sınıf çalışmasının ve gerçek insani-özgür-ahlaklı-kültürlü bir toplum yaratıcılarının olmaması ya da var olsa bile taraf olamamasının getirmiş olduğu sonuçları görmek lazımdır. Eğer ciddi bir toplumsal-sınıfsal mücadele alternatifi olsa idi; tüm bu iğrençliklerin karşısına koyabileceğimiz bir şeyler olurdu teorik olmanın ötesinde. Bu kadar düşmezdi bu iğrenç bataklığa emekçiler her ne olursa olsun. Açlıktan nefesi koksa dahi, egemenlerin dayattığı iğrençliklere, ahlakı-insanlığı-kimliği dıştalayan bu koşullara. Bu anlamda da, komünist devrimci bir çalışmanın sınıf içindeki etkinliğinin azlığı, cılızlığı ya da yokluğu da sorgulanmalıdır.
Altıncısı, tüm çamur at izi kalsın mantığı ile dinci gericilik ve ipleri kapitalizm elinde olanların iftiraları, karalamaları vs ye karşı her durumda ideolojik-teorik-pratik mücadelenin yerine getirilmesi gereğinin öne çıkmış ve de zorunlu bir görev olmasının yeniden bilince çıkarılmasının gereğidir.
Komünist devrimciler ve onların temel olarak komünizmin inşasının temeli saydıkları sınıf olan proletarya, gerçek insanlığın, insani, özgür, dürüst, düzgün, ahlaklı yaşamın kendisini temsil etmektedirler. Muhataplarımız ve düşmanlarımızın aksine, ML ve onların ustalarının yaşamları kadar, yazdıkları, dün ile bugün yaşadıklarımız bizim en büyük dayanağımızdır. Revize edilmiş ve asla sosyalist olmamış Rusya ya da diğer ülkelerden fuhuşa zorlanıp gelenlerin, sosyalizm ürünü olmadığını dost düşman herkes bilmesine rağmen kullanmaları tesadüfi değildir.
Amaç sosyalizm ve komünizmi karalamak ve geriletmek ise; kapitalizm din, ahlak vs gibi ne varsa onları kullanıp aksini iddia edip yıllardır yığınları zehirlemiştir. Dün Alevi-Kızılbaşları “mum söndürme” ile itham edip bugün çıkarları gereği inkar edenlerin, dün de bugün de kapitalizmin gerçek düşmanı olan sosyalizmi her türden çirkef suçlama ile karşı karşıya bırakması normaldir.
Sınıf savaşında ve de egemenlik mücadelesinde sınır tanımaz bir çıkarlar birliği ile hareket eder kapitalizm ve iddia ettiğinin aksine yaşamın her alanında ahlakın en dibinde olmaya mahkum olmuştur. Ahlaksızlığın dibinde kullandığı tüm değerlerle kapitalizmi tarihin mezarına gömmek ve tarihin tertemiz sayfalarını insanlık lehine açmak tüm komünist devrimcilerin biricik görevlerindendir.
Sosyalizmden yana olanlar ve komünist devrimciler; insanlık tarihinin en dürüst, en namuslu, en ahlaklı insanlarıdır. Sosyalizmi ve komünist devrimciliği kendi kişisel, kamusal çıkarları uğruna kullananlardan değil; gerçekte yaşamın her yanında gerçekten komünizme doğru yürüyen insanlar ya da örgütlerden, sınıftan söz ediyoruz.
HAYDİ BU AHLAKSIZ, İNSANLIK DIŞI, ADİ, İĞRENÇ DÜZEN KAPİTALİZMİ TARİHİN MEZARLIĞINA GÖMMEYE!
27. 09. 2009
Mahmut Halil CAN ( Sendiren)
http://ateshirsizi.net