“23 NİSAN ULUSAL BAĞIMSIZLIK VE ÇOCUK BAYRAMI”
VE “ÇOCUKLARA KIYAN İŞBİRLİKÇİ EFENDİLER !!!!” Bayram yaklaşıyor. Hani şu büyük bir övünçle dünyanın dört köşesinden çoçukları davet ederek kutladığımız, “dünya barışına” katkıda bulunduğunu ileri sürdüğümüz, yanlızca bize özgü bayram. Ulusal bağımsızlığımızı yitireli yıllar olduğu , “topraklarından kalkan” “müttefik” uçaklarının, Irak’ta “çocukları” vurduğu, öldürdüğü bir ülkede “23 NİSAN ULUSAL BAĞIMSIZLIK VE ÇOCUK BAYRAMI” nı kutlayacağız.
Dün , “TAM BAĞIMSIZ VE GERÇEKTEN DEMOKRATİK TÜRKİYE” isteyen gençleri, “Türkiye zaten bağımsızdır” diye tersleyen, hapseden, işkenceye tabi tutan, katleden, idam eden; bugün “ne yapalım, Türkiye Bağımlıdır. Biz “reel” politika yapmak “efendimizle” iyi geçinmek zorundayız “ diyen zihniyetle mi kutluyacağız “ULUSAL BAĞIMSIZLIK BAYRAMI"nı?
Nüfusunun %92’sinin ABD’ye karşı olduğu belirtilen, ama iktidarda ABD’ye bağımlılığı ve ABD ile işbirliğini savunan bir hükümetin olduğu, çelişkiler ülkesinde mi kutlanacak “BAĞIMSIZLIK BAYRAMI”?
Bir ülke düşünün ki; Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Başbakan danışmanı bir emperyalist ülke yetkililerine; "Bizi size başbakanımız yolladı, size ihtiyacımız var. Başbakan'ımızı devirmeye çalışmaktansa, onu kullanın" diyebiliyor.
Bir başbakan ki; “ Güvenlik güçlerimiz çocuk da olsa, kadın da olsa kim olursa olsun terörün maşası haline gelmişse gerekli müdahale ne ise bunu yapacaktır” talimatını verebiliyor.
Ne zaman? Yüzlerce çocuğun gözaltına alındığı, dövüldüğü, işkence gördüğü, bir kısmının hapse atıldığı ve 5’inin kurşunlarla öldürüldüğü, bir ortamdan sonra.
Evet bütün bunlardan sonra, bir başbakan çıkıyor ve güvenlik kuvvetlerine “iyi yaptınız, ellerinize sağlık, devam edin çoluk çoçuk, kadın demeyin, kıyın efendiler, kıyın ” anlamına gelebilecek talimatı verebiliyor. Gerekçe “bunlar terörün maşası”.
Peki, bunlar bizim çocuklarımız değil mi? Bunlara, “teröre” “maşa” olabilecekleri ortamı kim hazırladı? Kimse bu soruları sormuyor, soramıyor. Malatya Çocuk Yuvasında, terlikle dövülen çoçuk için, haklı olarak ayağa kalkan, toplum, susuyor, susturuluyor.
“Terör örgütü” Hamas’la , terörden vazgeçme ihtimali var diye görüştüklerini açıklıyanlar; “terör örgütü” dediklerine, “silahı bıraksınlar, sonra masaya oturalım” çağrısı yapanlar, “silahsız” çocukların “teröre” “maşa” oldukları gerekçesi ile öldürülmelerine, işkence görmelerine fetva verebiliyor. Çocukları "çocuk" olarak göremiyor.
Türkiye’yi on binlerce insanını yitirdiği bir “kirli savaşın”, “bir kardeş kavgasının” içine bu çocuklar mı attı ? Türkiye’yi “iç savaş” ortamına bunlar mı sürükledi ? Bu ortam, “Halkların kardeşliği temelinde” ulusal bir kurtuluş savaşıyla kurulan Türkiye Cumhuriyetinde, aynı anlayışla “barış” içerisinde , demokratik bir anlayışla çözülebilecekken, “Türk Milliyetçiliğinin” faşizan ve ırkçı yaklaşımıyla, zıddını yaratarak ülke, dış güçlerinde müdahaleleriyle bu ortama yönlendirilmedi mi?
Türkiye halkının Kürt’üyle, Türk’üyle çektiği acıların sorumlusu bu çocuklar mı? Kürt kökenli vatandaşlarımız, yalnızca “Kürt” oldukları için, kendi ana dillerini konuştukları, kendi ana dilleriyle “türkülerini” söyledikleri için cezalandırılmadı mı? Sanatçılar, yazarlar kovuşturmaya uğramadı mı? Köyler boşaltılmadı mı, köyler yakılmadı mı? Bu çocuklar, o yakılan , boşaltılan köylerden, gelen, göç eden ailelerin boşta kalan çocukları değil mi?
Kürt halkının varlığını tanıyan, kültürel haklarına sahip çıkan Türk devrimciler de, ayrım gözetilmeksizin, aynı uygulamalara maruz kalmadılar mı? Sistem, Türkiye’nin bağımsızlığını, halkların kardeşliğini, ülkede gerçek ve tam bir demokrasinin oluşmasını isteyen tüm devrimcilerin, “Kürt”, “Türk” ayrımı yapmadan aynı acımasızlıkla üstüne yürümedi mi? Devrimciler, işkencelerden geçirilip, zindanlara atılıp, dağlarda sokak ortalarında öldürülüp, asılmadılar mı?
Madolyonun tersine de bakalım. Yerlere döşenen mayınlar, sivil araçlara, otobüslere, esnafın işyerlerine atılan “molotof kokteyleri” insanların canına, malına zarar vermiyor mu? Bunları onaylamak, bunlara karşı çıkmamak mümkün mü? Madolyonun bir yanında Kürt Mehmet ölürken, öldürülürken, diğer yanında er Mehmet ölüyor, öldürülmüyor mu? Bir tarafta masum Türk, diğer tarafta masum Kürt çocuklar yetim kalıyor, daha da kötüsü ölüyor ve öldürülmüyor mu?
Hangi yönden bakarsak bakalım. “Etnik Milliyetçiliğin”, emperyalist güçler tarafından yönlendirilen, halkları birbirine kırdıran, “kan davasına” dönüştürülen “bağnazlığı” kardeş kanı dökmeye, masum insanları öldürmeye devam ediyor.
Böylesine bir ülkede ÇOÇUK BAYRAMINI, BAĞIMSIZLIK BAYRAMINI, “23 NİSAN ULUSAL BAĞIMSIZLIK VE ÇOCUK BAYRAMINI” yüzümüz kızarmadan nasıl kutlayacağız? Lütfen söyler misiniz?
İçimizdeki ve dışımızdaki “kör milliyetçilik duygusundan” sıyrılıp, Kürt olmaktan, Türk olmaktan öte önce İNSAN olduğumuzun, önce ve sadece insanı referans almamız gerektiğinin ayırdına varmadan, “bayram” bizim neyimize?
Bu ülkede elbette bir gün “BAYRAMLARI” yüzümüz kızarmadan, tam tersine övünçle, davullarla, zurnalarla, kardeşce kol kola halaylar çekerek kutlayacağız.
Ama bunun için Türkiye’yi sevenlerin, devrimcilerin, “milliyetçilik” gözlüklerini çıkararak , “halkların kardeşliği temelinde” şapkalarını önlerine koyup düşünmeleri, bir araya gelmeleri;
Türkiye halkının önünü açacak, çözümleri üretmeleri gerekiyor.
Tuncay Çelen
tuncaycelen@hotmail.com